25 Mart 2015 Çarşamba

Modern Dünya Beyniniz İçin Neden İyi Değil…

Modern Dünya Beyniniz İçin Neden İyi Değil…

modern1
Beynimiz eskisinden de çok meşgul. Olaylar, gerçek olmayan, sahte olaylar, boş konuşmalar, dedikodu bombardımanı altındayız ve hepsi de bilgi şeklinde ortaya çıkmakta. Neyi bilmeye ve neyi gözardı etmeye ihtiyacımız olduğunu tespit etmek çok yorucu. 30 yıl önce, seyahat acentaları bizim havayolu, trenyolu rezervasyolarımızı yapar, satış personeli dükkanlarda aradığımız ürüne yardımcı olur, profesyonel stenograflar ya da sekreterler, meşgul insanlara yazışmalarında yardım ederlerdi.Şimdi bunların çoğunu biz, kendimiz yapıyoruz. 10 farklı kişinin işini aynı anda yaparken, bir yandan da çocuklarımızla, ailemizle, arkadaşlarımızla, kariyerimizle, hobilerimizle ve favori TV programlarını seyrederek yaşamlarımız devam ettirmeye çalışıyoruz.
Akıllı telefonlarımız, hesap makinesi, sözlük, web tarayıcısı, email, Game Boy, randevu takvimi, ses kayıt cihazı, gitar akordu, havadurumu raporu, GPS, takvim, tweeter, facebook güncelleyicisi, fener gibi sanki swiss army-işviçre çakısı çakısı tarzında çalışır hale geldi. Bu akıllı telefonlar, 30 yıl önceki IBM şirketinin merkezindeki en gelişmiş bilgisayardan  daha güçlü ve daha çok şey yapmakta ve biz bunları heran kullanmaktayız. Bu 21. yüzyıl  çılgınlığının bir kısmı da, yaptığımız herşeyi çok kısa an içine sıkıştırmak. Yolda yürürken mesajlaşıyor, sırada beklerken emaillerimize bakıyoruz ve arkadaşlarımızla yemek yerken diğer arkadaşlarımızın ne yaptığını cepten takip ediyoruz. Evimizdeki mutfak tezgahının üzerinde, alışveriş listemizi, bölünmüş bir dikkatle yazıyoruz. Uzmanlar, “çoklu iş-birden fazla işi aynı anda yapmamız konusunda beyinleriminizin aslında iyi bağlantı kurmadığını” söylemekte. İnsanlar aynı anda birden çok işi yaptığını düşünüyorlar ama, aslında onlar sadece beyinlerinde bir işi kapatıp, diğerini açıyorlar, ve bunu her yaptığınızda, bunu yapmanızdan dolayı bilişsel bir kayıp da söz konusu oluyor. Dolayısıyla, aslında uzman jonglörler gibi pek çok topu havada tutamıyoruz; biz daha çok kötü bir amatör tabak çeviricisi gibiyiz; bir işten diğerine geçen, önümüzde olmayını göz ardı eden ve her an tabakların yere düşmesinden endişe duyan… Pek çok şeyi yapıyor olduğumuzu düşünsek bile, ironik olarak, çoklu iş-aynı anda birkaç görevi yerine getirme bizi bariz bir biçimde daha az verimli, etkili yapıyor.
 Çoklu iş, stres hormonu olan “kortizol”, savaş ya da kaç hormonu olarak bilinen “adrenalin” üretiminde artışa neden oluyor ve bunun da  beyninizi aşırı uyardığı ve zihinsel bulanıklık ve kafa karışıklığı oluşturduğu bulunmuştur. Çoklu iş, odağı kaybedip, sürekli dışsal uyarımlar aramak için beyni ödüllendiren bir “dofamin-bağımlılık geribildirim döngüsü” yaratıyor. İşin daha da kötüsü, prefrontal korteks yeniye odaklıdır bu şu demek; dikkati kolaylıkla yeni birşey tarafından cezbedilebilir ve bir iş üzerinde durmaya güveneceğimiz tek beyin bölgesinin kolaylıkla dikkati dağılabilir.
Buradaki ironi, rekabet gerektiren aktiviteler arasında odaklanmaya çalışan bizler için, çoklu iş, tek bir işe odaklı olmasına bel bağladığımız beynimizin o bölgesinin, kolaylıkla dikkatini dağıtması. Telefona cevap verirken, internettten bir şey aramak, maillerimizi de bir yandan kontrol etmek, SMS yollamak… bunların her biri, beynin  yenilik arayışı, ödül arayışı bölgelerinde aksamaya yol açıyor ve iç kaynaklı opiodilerin yanmasına neden oluyor. Odaklanılmış bir çabanın neticesinde gelecek ödül yerine, odaklanılmamış bir sürü işi aynı anda yapmanın neticesi ödüle sahip olamamak olmakta.!
Eski günlerde, telefon çaldığında, biz meşgulsek ya cevap vermezdik ya da telefonun sesini kapardık. Tüm telefonlar duvara monteli olduğu için de, her zaman aradığımız kişiye ulaşabileceğimiz gibi bir beklentiye sahip olmazdık. (belki o kişi yürüyüşe çıkmış olabilirdi ya da başka yerde olabilirdi.) Dolayısıyla eğer bir kişi size ulaşamazsa, ya da siz ulaşılıyor olmak istemediğinizde, bu normal kabul edilirdi. Şimdi ise, daha çok insanın tuvaletten çok cep telefonu var. Bu da şöyle bir şey yarattı;sizin için uygun olduğu bir zamanda siz, onun için uygun olup olmadığının önemi olmadan istediğiniz kişiye ulaşabilmelisiniz! Bu beklenti, öylesine yerleşmiş ki, toplantıda olan bir kişi telefon çaldığında açıp: “ Özür dilerim,şu anda konuşamayacağım, toplantıdayım” şeklinde cevap vermek rutin hale gelmiş. Sadece 10 ya da 20 yıl önce, aynı kişiler, toplantıdayken sabit hatlı telefonları çaldığında onları cevapsız bırakmaktaydı ki bu, ulaşabilirliğin beklentisi açısından günümüze göre çok farklı bir tavır.
Çoklu iş imkanına sahip olma bilişsel performansa zarar verici olabiliyor. Londra, Gresham Koleji’nden önceden  misafir psikoloji profesörü olan Glenn Wilson, bunu info-mania/ bilgi çılgınlığı diye adlandırmış. Örneğin; bir iş üzerinde konsantrasyonu kurmaya çalışırken, posta kutunuzda okunmamış bir mailin size beklediğini bilmek ve ona bakamamak, sizin etkin IQ’nuzu 10 puan azaltmakta. Wilson şunu göstermiştir; Çoklu işle-aynı anda birden fazla şey yaparken kaybettiğimiz bilişsel kayıplar, sigara içmenin getirdiği kayıplardan  daha büyük.
 Stanford Üniveristesi’nde nörobilimci olan Russ Poldrack, çoklu iş yaparken öğrenilen bilgi, beynin yanlış bölgelerinde faaliyete geçtiğini tespit etmiştir. Örneğin; Bir öğrenci hem ders çalışıp hem de TV seyrederse, ders çalışırken öğrendiği bilgi striyatuma (gerçek-olgu ya da fikirlerin değil de yeni prosedürleri ve becerilerin depolandığı yer) gider. Ancak TV olmadan yapılan çalışmada, bilgi, hipokampusa gider, orada çeşitli yollarda organize olur ve sınıflandırılır ki, bu da, bilginin daha kolay geri çağrılmasını sağlar. MIT’den Earl Miller da şunları eklemekte: “İnsanlar aynı anda pek çok işi iyi yapamamaktalar, iyi yaptıklarını söylüyorlarsa, kendilerini kandırıyorlar.” Ve görünen , beynin bu kandırma işini epey iyi yapması!
modern2
Ayrıca, daha önceleri de yazdığım metabolik kayıplar da mevcuttur. Çok ani ve devamlı değişen bir şekilde çoklu iş yapma beynin yakıtını çok fazla yakması demektir ki, bu da sizin çok yorgun bitkin hissetmenize ve kısa bir zaman sonra  kafa karışıklığına neden olur. Bu da şu demektir ki; gerçek anlamda beynin gıdalarını tüketiyoruz. Bu da hem bilişsel, hem de fiziksel performansta ödün vermelere neden olur. Diğer pek çok şeyin yanında, yinelenmiş iş değişimi endişeye yol açar ve bu da agresif ve içgüdüsel hareketleri doğurabilir. Bunun tersi, olan, tek bir iş üzerinde kalmak, anterior singulat ve striyatum tarafından kontrol edilir ve merkezi yürütme modunu da bir kere çalıştırdık mı, o modda kalmak çoklu iş yapmaktan daha az enerji tüketir ve aslında bu, beynin glikoz isteğini azaltır.
Daha da kötüsü, pek çok çoklu iş “karar verme” gerektirir. “Gelen mesajı cevaplayım mı yoksa görmezden mi geliyim?, Nasıl cevap vereyim? Bu maili nasıl dosyalayım? Şu anda çalıştığım şeye devam mı edeyim? yoksa ara mı vereyim?…”
Çoklu iş esnasında karar verme, çok fazla nöral kaynaklara yüklenmek demektir veküçük bir karar bile büyük karar kadar enerji harcatır. Kaybettiğimiz ilk şeylerin başındadürtüsel kontrol gelir. Önemsiz olan pek çok şeye verdiğimiz kararlardan sonra bu bizi, verilmesi gereken önemli bir şeye karşı isabetsiz karar verdiğimiz, tükenmiş bir aşamaya getirir.
Günlük bilgi prosesinin ağırlığına, aynı anda pek çok iş yapmaya çalışarak, daha çok ağırlık eklemek neden istensin ki?
Fortune dergisinin 500 lideri, önde gelen bilimadamları, yazarlar, öğrenciler, küçük işletme sahipleri ile aşırı bilgi yüklemesinin tartışılırken, email tekrar ve tekrar problem olarak ortaya çıkmakta. Eski günlerde, günde bize bir tek posta gelirdi; biz de posta kutusundan onu alır ve açar bakardık. Mektubun bize ulaşması bir kaç günü bulduğu için de bizden bu mektuba cevabı hemen vermemiz beklenmezdi. Eğer başka bir işle uğraşıyorsanız, mektubu posta kutusundan işinizi bitene kadar almazdınız. Şimdi ise, emailler sürekli gelmekte ve pek çoğu da sizden bir şekilde cevap vermenizi bekliyor. Bir email geldiğinde onu açar ve ne olduğuna bakar, ya cevap verir ya da silersiniz. Tüm bu aktivite, işlerimizi hallediyor hissi verir, bazı durumlarda da halleder.Ancak bizlerin, öncelikli işimizi bırakıp da bu emaillerle ilgilenmek, bizleri derin konsantrasyonumuzdan ve etkin olarak işlerimizi yapmaktan alıkoymakta.
Bizler dürtüsel olarak emaillerimizi kontrol ederiz. Bunun nedeni, bir sonraki mesaj eğleneceli mi yoksa süresi geçen bir fatura mı olup olmadığını bilmediğimiz için ve şimdi mi yoksa daha sonra yapacağımız bir şeyle mi alakalı, yaşamınızı değiştirecek birşey mi?, yoksa ilgisiz birşey mi?..diye düşünememizdendir. İşte bu belirsizlik bile ani algısal sınıflandırma sistemini büyük hasara uğratarak bozar.
Şimdilerde, email modası geçmeye başlayan bir iletişim aracı. 30 yaşın altındaki pek çok insan, email’in yaşlı insanlar tarafından kullanıldığını ve  modası geçmiş bir iletişim tarzı olduğunu düşünüyor. 20 yaşın altındaki pek çok insan da facebook’u yaşlı neslin iletişim aracı olduğunu düşünmekte. Bu genç insanlar için mesajlaşma öncelikli iletişim aracı. Mesajlaşma, telefon konuşması ile elde etmediğiniz , mahremiyeti ve email ile  sahip olamadığınız çabukluğu size sunar. Kriz danışma hatları, riskteki gençlerin mesajlaşma ile gönderdikleri çağrıları almaktadır ve bu iki avantaj sunmakta: Bir anda iki kişi ile ilgilenebiliyorlar, ikinci olarak da, konuşmayı bozmadan, gerekli olduğu takdirde bir uzmana yazışmayı bırakabiliyorlar. Ancak mesajlaşmada da sıkıntılar mevcut. Çünkü, sınırlı harf yazılımı, anlayışlı ve düşünceli konuşmaları ya da herhangi bir seviyedeki detayları engelliyor. Mesajlaşmak bağımlılık yaratıyor; örneğin;bir mesaj alırsınız, bu sizin yenilik merkezlerinizi aktive eder. Cevap verirsiniz ve bir işi tamamlamaktan dolayı ödüllendirilmiş hissedersiniz. Yolladığınız her bir mesaj, bir miktar dofamin demektir ve bu arada limbik sisteminiz de “dahaDahabiraz daha yolla!” der!.
modern3
Ünlü bir deneyde, Peter Milner ve James Olds, her iki nörobilimci de farelerin beyinlerindeki limbik sisitemin içindeki küçük bir bölge olan beynin ödüllendirme bölgesine(nucleus accumbens)elektrod yerleştirirler. Bu yapı, dofamin üretimini düzenler ve uyuşturucu bağımlısı uyuşturucu aldığında ya da kumarbaz oyun kazandığında ya da insanlar orgazm olduklarında  beyinlerindeki bu bölge yanar. Olds ve Miller buna haz merkezi diyor. Kafesteki bir kumanda kolu farelerin ödüllendirme merkezine doğrudan elektrik sinyali yollar. Sizce bunu sevmişler midir? O kadar severler ki başka bir şey yapmazlar. Yemeyi, uyumayı unuturlar. Uzun süre aç kaldıktan sonra lezzetli yemeği bir tarafa bırakarak, fırsatları olsa o küçük krom çubuğa basmak isterler. Hatta seks imkanını bile değerlendirmezler. Fareler, ölene kadar ya da yorgunluktan bitap düşene kadar o kola sürekli basıp dururlar. Bu size bir şey hatırlatıyor mu? Çin Guanzu şehrinden 30 yaşında genç birisi sürekli olarak 3 gün boyunca video oyunu oynaması neticesinde ölür. Kore’de de bir başka kişi 50 saat devamlı video oyunu oynadıktan sonra ani kalp durmasından dolayı ölür.
Ne zaman bir mail yollasak, öyle ya da böyle, başarma hissi duyarız ve beyinlerimiz ödül hormonu ile dolarken bize bir şeyi başardığımızı söyler.
Twitterdaki ya da Facebook’daki  yeni haberlere her baktığımızda, yeni bir şeye rastlarız ve sosyal olarak daha bağlı hissederiz ve bir parça daha ödül hormonu alırız. Ancak hatırlarsak; bu aptalca.. beynin yenilik- arayış kısmı, prefrontal korteksteki planlama, programlama, yüksek seviye düşüne merkezlerini değil,limbik sistemi çalıştırarak keyif hissini tetiklemekte! Facebook ve Twitter’ı kontrol, nöral bir bağımlılık oluşturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder