26 Nisan 2016 Salı

DÜZENSİZLİĞİN HER TÜRÜ HAYATINIZA KAOSU ÇEKER… FENG SHUİ...

DÜZENSİZLİĞİN HER TÜRÜ HAYATINIZA KAOSU ÇEKER… FENG SHUİ

12742078_975229929237525_1368950761347316147_n
Evimiz .ruhumuzun .‪aynasıdır‬ .‪Ruh‬ sağlığı ve yaşanılan mekan arasındaki sıkı ilişki, ruh sağlığı alanında çalışanlar tarafından iyi bilinir Obsesif kişilerin evleri çamaşır suyu kokar ya da eşyalar simetrik şekilde dururlar, doğal olan ve akan hiçbirşey yoktur Depresyondaki insanların ruh hali de evlerine yansır, hiç bir şeyin yeri değişmez, bakımsız ve kasvetlidir
 
Evin, bedenindir” der Osho “Evine nasıl baktığından, kendine nasıl davrandığını görmen mümkündür” Düzensizliğin her türü, hayatımıza kaosu çeker
 
Feng Shui: Feng “Rüzgar”; Shui “Su” demektir ve Çinlilerin sağlıklı yaşam için yerleşim sanatıdır Yeni bir ev alırken, bozuk enerjili bir evi düzenlerken, yeni bir eşya alırken, sağlıklı ve huzurlu yaşam için kullanılır
 
Bu sanatta önemli olanlar:
Temizlik, düzen, .‪sadelik‬, 5 temel elementin ve renklerin bizim enerjimizle ve birbirleriyle uyumu, son olarak da eşyaların bize enerji olarak uyumdur
 
Feng Shui’ de 5 Element:
Evimizde 5 element uyum içinde olmaldır .‪Toprak‬, metal‬, ‪su‬, ağaç‬, ateş‬ Eğer bu elementlerden biri fazlaysa ya da azsa o evde sorun vardır Elementler için her odanızı kontrol edebilir ve sonrasında gerekli düzenlemeleri yapabilirsiniz
 
Toprak elementi:
Seramik eşyalar, kare ve dikdörtgen formlar, sarının tonları, manzara resimleri Sadakat, sorumluluk, sabır ve dengeyi temsil eder
 
Metal Elementi:
Paslanmaz çelik, bakır, gümüş, aliminyum, mermer granit eşyalar, doğal kristaller, beyaz ve metalik gri, daire ve oval şekiller Maddi başarıyı ve düşünce netliğini ifade eder
 
Su Elementi:
Su ile ilgili her türlü dekor (resim dahil), akvaryumlar, cam, ayna vb eşyalar, asimetrik şekiller, siyah, koyu mavi, gri Bilgelik ve duyguları ifade eder
 
Ağaç Elementi:
Ahşap olan herşey (masa, sandalye), yeşilin her tonu, bitkiler ve bitki resimleri (perde, örtü de dahil) Aile bağlarını, yeni fikirleri ve yeni başlangıçları temsil eder
 
Ateş elementi:
Lambalar, mum, şömine, tütsü, yün, kürk, tüylü halılar, üçgen, piramit, koni, kırmızının her tonu Ün, şöhret, başarıyı temsil eder
Günümüz insanının bir hatası, evinde “metal” elementini fazla kullanmasıdır Metal; soğukluk, kavga, ağız bozukluğu ve duygusuzluk getirir Bilgisayar, televizyon, cep telefonu, elektromanyetik alan saçan herşey metal elementidir
 
Ateş, metali eritir Bu nedenle ateş enerjisi içeren kırmızı renk, mum, tütsü, üçgen ya da koni şekiller, insan ve hayvan resmi içeren sanat eserleri, kürk, yumuşak halı vb eşyalar, metal enerjisini yumuşatır İşiniz bittiğinde, elektromanyetik alan yaratan metalleri mutlaka kapatın ya da üzerlerine bir örtü örtün (annelerimiz boşuna TV örtüsü koymazlardı)
 
Ya da eğer bir evde kıskançlık, öfke, tutku ve tutarsızlık varsa bu “ateş” elementinin fazla kullanıldığı anlamına gelir Ateşi ise, su yumuşatır Bu şekilde enerjileri dengelemek mümkündür
 
Feng Shui Materyalleri:
Bambu ya da metal çanlar, kristaller (kesinlikle temiz olmalılar), akvaryum ya da su içeren cam materyaller (su ve balık, para demektir, ama temiz tutulmazlarsa para gider) Bagua aynası (Sekizgen ayna), bambu flütler, mumlar, tütsüler, doğru renk ve açıda aydınlatma gereçleri
 
Bunun dışında sizin ruhunuza huzur verecek tablolar (asla Dali ya da Van Gogh değil, kesinlikle canlı bitkiler (Feng Shuide ölü enerji olduğu için kurutulmuş bitki kullanılmaz), temiz tutulan biblolar
Ama bunlar belirli şekillerde yerleştirilmelidir Ve her eşyayı elinize alarak şöyle sormalısınız:
 
BU ASLINDA NEYİ SEMBOLİZE EDİYOR?
HAYATIMA ENERJİ OLARAK KATKISI YA DA GÖTÜRÜSÜ NEDİR?
 
Feng Shui Önerileri:
 
1 Gereksiz tüm eşyaları atın Asla kırık, çatlak, bozuk eşya bulundurmayın Ya tamir edin ya da atın gitsin
 
2 Sizde olumsuz anısı olan ya da size hüzün, kızgınlık vb negatif duygular veren tüm eşyalarınızı atın (giysiler dahil)
 
3 Ocak ve mutfak .‪#‎bereket‬ sembolüdür Burası düzensiz ve pisse, asla iki yakanız bir araya gelmez Ocağın tüm gözlerini kullanın
 
4 Kristal, çan, gümüş, cam eşya ve aynalar, pencereler negatif enerji tutarlar Bu nedenle temiz olmalı ya da sık sık yıkanmalıdırlar
 
5 Mutfakta, bereket sembolü yiyecek resimleri, bakliyattan cam şişeler kullanın Buzdolabı üzerine asla kendi fotonuzu koymayın Hele ki mutfak pisse hiç Bu sizin duygularınızın donmasıyla eş anlamlıdır
 
6 Klozet kapağınızı, banyo kapılarınızı kapalı tutun Su elemeti para demektir ve paranın akıp gitmesini istemeyiz Banyo ve tuvaletiniz pisse, evde akan enerji “ölüdür” Ruhsal rahatlık ve huzur beklemeyin Akan ve bozuk musluklar da paranın akması ya da gelişinin tıkanması demektir
 
7 Evinizin eşyaları keskin değil, yumuşak olsunlar Keskin dikdörtgen bir yemek masası yerine, yuvarlak ya da oval seçin Yatağınız ise hiç metal içermesin
 
Bazı Hatalar:
 
Aşksızlıktan şikayet ediyorsunuz Ama evinizde hala eski eşinizin fotoları baş köşede duruyorsa, ya da eşyaları hala bir yerlerde saklıysa, bu yeni bir aşka izin yok anlamındadır
 
Ya da kapınızın girişine koskoca aslan kafası koyduysanız, aslında gayet tehditkar bir hava yaratıyorsunuz ve evinize misafir gelmemesinin sebebi bu olabilir mi? Buna karşın bir köpek biblosu, sizi hırsızlardan koruyacaktır
 
Çin’de, sevilmeyen komşularla Feng Shui savaşları yapıldığı söylenir Onlar savaş materyalleri olan kılıç, silah vb keskin madeleri ya da metalleri, karşı evin göreceği şekilde koyarlar Bunlara “zehirli ok” derler Zehirli ok hissettiğiniz insanlarla aranıza “ağaç elementi” koyun Bu okları işyerinizde de hissedebilirsiniz, bir canlı salon bitkisi (iyi bakılmak şartıyla) idealdir
 
Son Söz: Mekanınızı temizlediğinizde, gereksiz olanları attığınızda ve eşyaları sade ve basit şekilde yerleştirdiğinizde, aşk, iş ve maddi yaşamınız yoluna girecek ve hem ruhsal hem fiziksel olarak kesinlikle daha uyumlu olacaksınız Bunun için pahalı eşyalara gerek yok
 
T Roosvelt’in dediği gibi:
“ELİNDE OLANLARLA, BULUNDUĞUN YERDE, ELİNDEN GELENİ YAP”
 
* Alıntı

KAHVALTINIZ YULAFLI OLSUN ..

KAHVALTINIZ YULAFLI OLSUN

Kahvaltı:
Aksini gösteren çalışmalar olsa da, kahvaltı günün en önemli öğünü. Mutlaka karbonhidrat (ekmek, yulaf), protein (peynir, yumurta, süt) ve yağın (zeytin, ceviz) bir arada olacağı dengeli bir öğün ile güne başlanmalı. Uzun süren gece açlığından sonra kahvaltıyı atlamak; yorgunluk, baş ağrısı, dikkat ve algılamada azalmaya neden olabilir.

Ara öğünler: Kan şekerinin radikal iniş çıkışları performansı olumsuz etkiler, bu da öğrenmeyi... Dolayısı ile uzun saatler aç kalmak buna neden olacaktır. Ancak çocuklar okul ortamında ara öğün yapmaktan hoşlanmayabiliyorlar. Bu durumda basit kuru meyve ve yağlı tohumlardan (kuru üzüm, fındık ve leblebi çok güzel bir üçlüdür) faydalanılabilir.

Su tüketimi: Vücudun susuz kalması konsantrasyonu düşürür, baş ağrılarına neden olabilir. Ve okul çocuklarında su içmemek (unutma veya sık lavaboya gitmemek için ) karşılaştığımız bir problem. Bunu evde alışkanlık haline getirtmek gerekiyor.

Balık: Balığın içerdiği faydalı yağ asitlerinin öğrenme üzerine olan; konsantrasyonu artırıcı, hafızayı güçlendirici etkilerini yıllardır yapılan çalışmalar gösteriyor. Mevsiminde haftada iki-dört kez balık tüketmek, diğer zamanlarda da doktorunuza danışarak ek takviye kullanmak pozitif etki gösterecektir.

B vitamini: Sinir iletimi ve beyin fonksiyonlarında görev alan B vitaminlerinin en iyi kaynakları tam tahıllar. Evdeki ekmeğinizin tam buğday unundan olmasına özen gösterin.

Mutluluk veren besinler: Stresi azaltmaya yardımcı olması açısından serotonin içeren besinlerin, sınav maratonunun en başından itibaren düzenli olarak tüketimi önemli. Vücutta serotonin eksikliği kendini çoğunlukla nedeni tam olarak belirlenemeyen mutsuzluk, halsizlik, uykusuzluk olarak gösterir. Kompleks B vitaminleri bakımından zengin esmer pirinç, buğday tohumu, kepekli tahıllar, maya özü gibi besinler serotonin üretimine yardımcı olan gıdalar arasındadır.

Güne başlarken yulaf ezmesi, tam tahıl gevreği ya da tam tahıllı ekmek yemek serotonin ve enerji seviyenizi yükseltmenize yardımcı olacaktır. Somon, ton balığı, sardalye gibi balıklar doğal ve serotonin üretiminde kullanılan bir aminoasit olan 'triptofan' için güzel kaynaklardır.

Aynı şekilde tavuk ve hindi gibi kümes hayvanları, sığır ve kuzu eti de aminoasitler bakımından zengindir ve serotonin üretimini artırır. Ceviz serotonin üretimi için özellikle yararlıdır. Keten tohumu, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, susam, yer fıstığı, badem ve kaju fıstığı vücutta serotonin seviyesini artıran diğer yemişler arasındadır. Muz, kivi, ananas, erik, greyfurt, mango, kavun, kakao da serotonin üretimini artırır.

Şeker: Şekerden uzak durulmalı. Basit karbonhidratlar kan şekeri dengesini bozacağından, hipoglisemi dediğimiz kan şekerinin düşmesine neden olup performansı ve öğrenmeyi düşürecektir. Çocuğun tatlı ihtiyacı meyveli, sütlü tatlılarla veya kuru meyveler ile giderilmeli.

ALINTIDIR..

Ayşe ÖZYILMAZEL’in 24.04.2014 günkü köşe yazısı; " Alışma, değiştir hayatını iyileştir.."

Ayşe ÖZYILMAZELin 24.04.2014 günkü köşe yazısı;

Alışma, değiştir hayatını iyileştir..



Bu pazar konumuz 'alışmak', 'değiştirmek', 'güvenli alanından çıkmak', 'bir de oradan buradan şuradan yakmak' üzerine.
Obsesif bir kişiliğim olduğunu inkâr edemem.
Mesela aynı kafe, aynı masa, aynı garson ve ille de aynı yemeği yemek gibi takıntılarım var.
Mesela günlük yayın akışım şu şekil; sabah aynı saatte uyan, köpekleri gezdir, köpeklere mama ver, spora git, duş al, kahvaltı al, yoldan geçerken aynı kahveciden aynı sevmediğim kahveyi al, gazeteye git, son dakikaya kadar oyalan, kahve üstüne kahve iç, yazını yaz, çık, toplantılara git, eve dön, köpekleri gezdir, köpeklere mama ver vs. vs.
Sabahları omlet öğlen ve akşam ızgara- salatayla geçiyor hep. Yiyecek başka şey olmadığından değil, ben sardığımdan, taktığımdan.
Mesela aynı beş kişiyle görüşüyorum, aynı tarz müzikleri başa sar sar dinliyorum, tatile çıkmak mı? Tabii ki de bildiğim, emin olduğum, alıştığım yere gitmeyi tercih ediyorum.
Yürüyüş rotam da sabit, her gün aynı yoldan eve geliyorum, saçlarım 
iki modele fikslendi, 15 yıldır kullandığım parfüm aynı.
İyi de şimdi ben bu sıkıcı ve de yoğun akıcı obsesif hayatımı size niçin anlatıyorum? Hazırsanız başlıyorum.
Fark etsek de etmesek de başkalarını rahatsız edecek seviyeye erişmiş olsak da olmasak da çoğumuz aynılığın garantici dünyasına 
demir atmış durumdayız. Yediğimiz yiyeceklerden gittiğimiz yerlere, görüştüğümüz insanlardan kıyafet seçimlerimize, seyahatlerimize, günü yaşama biçimimize kadar tekrardayız.
Yaş aldıkça kişinin bildiklerine yapışması olağan bir hareketmiş ama çok güzel bir hareket değilmiş. Geçen gün bir araştırmada okudum. 
Zihnimizi farklı şekillerde dürtmezsek, güvenli alanımızdan çıkmazsak, hayatımıza farklı tatlar, kanallar, bakış açıları,yerler, zamanlar sokmazsak heyecanımızı, neşemizi, yaşam enerjimizi kaybedermişiz.
Daha da fenası zihnimizin oyuncağı olurmuşuz.
Zaten bu zihin meselesine uyuzum. Sanki kafamda benden başka bi'şey daha varmış gibi. Canavarmış gibi. Şeytanmış, iblismiş gibi, yıkımıma ant içmiş gibi bi'şey bu zihin. Üst benlik, alt benlik frekansına hiç girmiyorum.
Zihninin farkında ol! Zihnini dinle! Zihninin oyununa gelme! Zihnini sustur! Ben bunları pek beceremiyorum vallahi. Bu toplara girdin mi kayışları koparma ihtimalin yüksek.
Ama şu formül çok hoşuma gitti doğrusu; '
Hayatına ilham ve neşe katmak, yaratıcılığını yükseltmek istiyorsan 'değiştireceksin!' 
İçtiğin kahveyi, seçtiğin yemeği, yürüdüğün
 yolları, alıştığın zamanları, görüştüğüninsanları, dinlediğin şarkıları...
Ne kadar alışkanlık, o kadar hayatının üstünde toz toprak.
Benden söylemesi.

ALINTIDIR

23 Nisan 2016 Cumartesi

KALBİMİZ DİĞER BEYNİMİZ..

Kalbimiz : Diğer Beynimiz!

“Gerçek yalnız kalp gözüyle görülür“ demişti Küçük Prens. Ve bu doğrudur. Şimdi biz bile biliyoruz: Doğru düşünce sadece kalple mümkün. "Kafadan kalbe" ezoterik bir metafordan başka bir şey değil. İnsan kalbi üzerindeki son araştırmalar çarpıcı keşifler ortaya çıkardı ve bilincin muhtemelen kalp ve beyinin ortak bir başarısı olabileceğini düşündürmektedir.



Örneğin Kalpte beyindekine benzer bir sinir yapısı olduğunu biliyor muydunuz? Kalbin beyin fonksiyonlarımızı etkilediğini? Kalpten, beynimizinkinden 500-5000 kat daha fazla olan bir manyetik alan yayıldığını? Vücudumuzdan birkaç metre uzaktaki diğer insanların sinir sistemini ölçülebilir bir şekilde etkileyebilen bir manyetik alanı olduğunu?

Kalp, ariflik-kültürlerinde yüzyıllardan beri duygu, sezgi, akıl, tutku ve aşk merkezi olarak kabul ediliyor. Önemli bir ruhani merkez ve kendine ulaşımın kapısı. Milyonlarca insan kalp yöresinde bazı hisler algiladiklarindan söz ediyorlar. Ama yıllardır bu bize önemsiz gözüküyordu.

-Bilim nihayet gelişti.

Son çalışmalar bize, kalbimizin sadece bir çeşit beynin olduğunu göstermekle kalmayıp, beyin ile nasıl bir iletişim içerisinde olduğunu ve algılarımızı ve duygularımızı nasıl etkilediğini açıklıyor. Ve şaşırtıcı bir çekilde ilişkilerimizde kalbin gerçek rolünü ortaya koyuyor.



-Kalbimizdeki beyin

Tıpta, kalp uzun süre organik bir bahçe havuzu pompasına eşdeğer idi. Bu sadece vücuda kan pompalar ve eğer bozulursa değiştirilir. Şimdi bazı araştırmacılar kalbin, bir çok bilgileri alan ve işleyen çok hassas ve gelişmiş, bir duyu organı olduğunu ileri sürüyorlar.

Kalp tam anlamıyla ikinci bir beyin gibi gözüküyor. Bir çok araştırmacıyı şaşırtan son derece karmaşık sinirsel bır sisteme sahip olan kalbin, beyinden ve otonom sinir sistemimizden bağımsız yaklaşık 40.000 nörondan oluşan bir ağa sahip olması, ve çeşitli yollardan beynimizle irtibat içerisinde olması. Farklı afferent sinirler aracılığıyla, kalb sürekli beynimize bilgi gönderir ve böylece bizim algılarımızı ve zihinsel süreçlerimizi etkiler.

Kalpten çıkan sinirler beyinde medullaya ulaşıyorlar, ordan beyindeki daha yüksek merkezlerin içine bağlanıyor ve anlaşılan içgüdü, duygu ve korku merkezi amigdala üzerinde büyük etkisi var.

*Burda ilginç olan Kalbin (kalpteki Beyninin) beyinden ve sinir sisteminden tamamen bağımsız „düşünmesi“.

"Kalp sinir sistemi kalbe (kalp-beyni) serebral korteksden bağımsız öğrenme, hatırlama ve karar almayı mümkün kılar. Bunun dışında bir çok deneylerde kalbin sürekli olarak beyine gönderdiği sinyallerin algılama, kavrama ve duyguların işlenmesi gibi yüksek beyin fonksiyonlarını büyük ölçüde etkilediği gözlemlendi.
("Rollin McCraty, Ph.D., Institute of Heart Math.)



-Kalbin manyetik alanı

Daha şaşırtıcı olan keşif ise, kalbin manyetik alanı: Bu alanın elektrik bileşeni beyninkinden yaklaşık 60 kat, hatta manyetik alanı 5000 kez daha daha güçlü ve vucuttan birkaç metre uzakta ölçülebilir.

Bu kalp düzenli atışlarla tüm vucuda karmaşık ritmik şablonlar gönderir ve bunla bir çok işleyişi etkiler, beynimiz de kendini bu elektromanyetik atışlara senkronize eder.

Sevinç ve gevşeme anlarında solunum ve kan basıncı senkronize olur. Kalp böylece bizim kalple beraber dalgalanmamız için gerekli tüm vucudu senkronize eden sinyalleri göndermiş olur.

Olumsuz duygular çok düzensiz ritmik kalıplar oluştururken, aşk, sevinç ve diğer olumlu duyguların son derece pürüzsüz ve düzenli ritmik kalıplar oluşturduğu kalp spektral analizleriyle ispatlanmıştır.


-Kalp bağlantısı - kalplerin senkronizasyonu

Bunun ilişkilerimiz için ne önemi var? Derin bir sohbette insanların beyinlerinin tamamen senkronize olduğu ve beyin dalgalarının üst üste çakışacak şekilde senkronize oldukları defalarca ispatlanmıştır. McCraty ve ekibi şimdi bu araştırmaları genişlettiler ve kalbin bu süreçte önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyorlar.

"HeartMath Enstitüsü'nde deneylerde kalbin elektromanyetik alanın insanlar arasında bilgi iletebileceği dair önemli kanıtlar elde edilmiştir. Birbirinden 1,5 metre kadar uzaktaki bireyler arasında kalp enerji değişimi ölçmek mümkün olmuştur. [.. .] Bu deneylerin sonuçları sinir sisteminin bir çeşit, diğer insanların kalplerinden çıkan elektromanyetik alanlara ayarlı, anten gibi çalıştığını düşündürmüştür. Bu, bilinci artıran ve diğerlerine karşı gerçek empati ve hassasiyet sağlayan, enerjik bilgi alış verişi yeteneğinin doğuştan olduğunu sanıyoruz.”



-Bir endokrin bezi olarak kalp

Kalp, biyolojik olarak da, sadece pompalamaktan çok daha fazlasını yapar: 1980 lerde, kalp ilk olarak bir endokrin bezi olarak sınıflandırıldı. Kalp sinir sisteminde, aynı beyindeki gibi, tüm vücut üzerinde bir etkiye sahip çeşitli nörotransmitterlerin ve hormonlar salgılanır: noradrenalin, dopamin ve oksitosin bu hormonların en önemlileri, bu arada oksitosin, anne sevgisini, dayanışmayı, hoşgörüyü, anlayışı ve sosyal davranışı etkilediği için "aşk hormonu" olarak adlandırılır.

-Baştan kalbe

Küçük Prens gerçekten haklı mı?
Bu arada bize yüzyıllardan beri „kalbini dinle/takip et“ diyen kızılderililer, bilge kadınlar ve erkekler, ustalar ve gurular da.

“Bütün evren vucudumuzda, bütün vucut kalpte. Böylece kalp her şeyin merkezi.”
(Ramana Maharshi)

-Tercüme : Özer Aydınbaş
-Kaynak : sein.de/geist/weisheit/2010/das-herz--unser-zweites-gehirn.html



-Ek : Kalp Chakrası

4. Chakra: Anahata; Kalp Çakrası: Göğüslerin tam ortasında vücudun merkezindedir. Tüm çakraların da merkezindedir. En belirgin özelliği sevgi çakrasıdır. Kalp, sevgi, aşk bu çakranın etkilediği alanlardır. Bu çakra aynı zamanda maddesel olanla ruhani olan arasındaki köprü işlevini de üstlenir. Sanskritçe 'Anahata' İki cismin birbirine çarpmadan çıkarttıkları ses' anlamına gelir.

Aslında bu kelime metaforik olarak pek çok şeyi ifade eder. Erkek ve dişi, dünyevi olanla ruhani olan gibi. Şefkati, affetmeyi, koşulsuz sevgiyi ve kendini kabul etmeyi simgeler. Simgesi havadır. Aslında bu çakra bizi biraz zorlar çünkü doğamıza çok ters bir oluşum sergiler.

Görünür dünyanın katı formlarından görünmez ve şeffaf olana bu çakra sayesinde geçiş yaparız. Timüs bezi bu çakranın etkilediği salgı sistemidir. Fizik bedenimimizdeki etkilediği bölgeler kalp, göğüs, solunum yolları, akciğerler ve dolaşım sistemidir.

Kalp çakrasının uyumsuz çalıştığı durumlarda vücudumuzda görülebilecek fiziki rahatsızlıklar; kısa ve sık nefesler, nefes alma güçlükleri, yüksek tansiyondur. Psikolojik açıdansa; bağımlılık, evham, endişe, alınganlık, melankoli, yalnızlık korkusu, duygusal bağlılıktan korkma ya da aldatılma korkusu yaşanabilir.

Kalp çakrasının uyumlu çalıştığı durumlarda kişi: empati kurabilen, arkadaş canlısı, şefkatli, başkalarını desteklemeye hevesli ve herkesteki en iyiyi görme hasleti. Kalp çakrasını dengelemek için bol bol yeşil yapraklı sebze tüketmek faydalıdır.Kalp çakrasının gelişimi yirmi bir ala yirmi dört yaşlar arasındadır. Bu dönemde büyük aşklar yaşanması ya da kalp çakrasının simgesi olan 'evlilik' olayının sıkça gerçekleştirilmesi tesadüf olmasa gerek.

-Kalp Chakrasının Dengelenmesi:

Rengi: Yeşil, Pembe,Altın
Aroması: Gül, bergamot, melissa, neroli
Kıymetli Taşı: Pembe Quartz, Kunzite, Kırmızı Turmalin, aytaşı, malahit ve yeşim.
Mantrası: YAM
Notası: Fa
Etkilediği Burç: Terazi ve boğa
Etkin gezegeni ve elementi: Venüs ve hava
Bağlantılı Duyu: Dokunma
Uyumlu hali: 30 saniyede saat yönünde 12 dönüş
Uyumsuz Hali:30 saniyede saat yönünde 12'den fazla vuruş
Yetersiz Hali: 30 saniyede saat yönünde 12'den az vuruş.
Uygun Müzik: Klasik müzik



Chakra sanksritçe 'tekerlek ya da dönen' anlamına gelmektedir. Ve kadim Hint tıbbı Ayurveda temeline çakrayı oturtur. Geleneksel Çin tıbbında benzer bir yaklaşım Meridyenlerledir. Ancak bilim adamlarının açıklamalarına göre ikisi de önemli salgı bezleri üzerinde yer alır.

Şu anda modern tıbbın nasıl olduğunu açıklayamadığı ama hepsi de çok önemli ve güçlü salgı merkezlerinde yerleşmiş seksensekiz bin adet çakra bulunmaktadır. Timüs bezimiz (bağışılık sistemimizi koruyan en önemli salgı bezimiz) üzerinde avuç içlerimizde ve ayak tabanlarımızda olmak üzere oniki, ancak hayati işleyişi olan yedi çakramız bulunur. Çakralarımızın esas işleyişi enerjetik bedenimiz üstündedir yani fizik bedenimizdeki karşılıkları ancak enerjik bedendeki bir rahatsızlık sonucunda ortaya çıkar.

Enerjetik beden nedir? Geleneksel doğu tıbbında inanılan ve tüm şifa metodları onu baz alınarak yapılan, fizik bedendenimizin çevresini saran ve manyetik kutbiyete sahip ikinci bedenimiz. Geleneksel doğu tıbbına göre insanın yedi bedeni vardır. Bunlardan birisi enerjetik bedenimiz diğeride fiziki bedenimizdir. Çakralar konusundan sonraki konularda bu bedenlerin hepsini detaylı olarak anlatacağım. Çakralar vücudumuzun işleyişi üzerinde büyük rolü olan salgı ve hormon bezlerimiz üzerinde ya da yakınında bulunmaktadır. Bunlardan bazıları adrenalin, insülin, östorojen ve progesterondur. Çakralarımızın vücudumuzdaki işlevlerini ve anlamlarını aşağıda madde madde ele alalım :

Her çakranın titreşim hızı değişiktir. Aynı zamanda çakraların simgeledikleri organlar, fiziksel ve duygusal karşılıkları da vardır. Mesela 1.Çakra yani kök çakra en ağır hızda dönen çakradır. Tepe çakrası yani taç çakra ise en hızlı dönendir. Her çakra kendi rengiyle anlamlandırılır. Çakra şifasında kristallerin, müziğin, aromaterapinin ve renklerin önemi büyüktür.Her çakranın bir rengi vardır, her çakranın notası vardır, her çakranın mantrası ( Sanskritçe Mantra- kelimesi "hece", "sözcük" veya "ses titreşimi" demektir. man: "düşünmek", ayrıca manas: "akıl" ve "araç" anlamındaki -tra son ekinden oluşur, kelimesi kelimesine çevirisi "fikir aracı" olur. Aklı hayallerden ve maddi isteklerden serbest bırakmayı amaçlar. Mantra nağmelerle tekrar edilir) vardır. Ve her bir çakranın şifasında o çakraya ait renkler, kristaller, notaları ve mantrası kullanılır.

Çakra renkleri aynı gök kuşağının renkleri sırasında dizilir. Enerji blokajları, çakraların dengesiz çalışmasına neden olur. Bu nedenle kişi kendini yorgun, depresif, sinirli hissedebilir, zihinsel ve bedensel olumsuz davranışlar, korkular, şüpheler geliştirebilir. Çakra dengesinde sorun yaşayan kişi başına gelen olumsuz olaylara karşı doğal enerji akışını bloke ederek veya durdurarak tepki verme eğilimine girebilir. İşte bu noktada kullanacağımız kristaller, müzik notaları, kokular ve renkler çakralarımızı uyumlandırarak korku, endişe ve kaygı hisleriyle başetmemizi kolaylaştırır. Her çakranın belirli bir sayıda ve hızda dönme tablosu vardır. Bunların altında ya da üstünde olduğu durumlarda 'Çakra dengesizliği' nden' bahsedebiliriz.

Çakra dengesizliği önce psikolojik seviyede başlar, çakraların bu duruma rağmen uzun süreli dengelenmediği durumlarda ise fiziki rahatsızlıklara kadar gidebilir. Çakraların dengelenmesinde hayatımızın her yerinde bu çakranın rengini kullanabilir, aynı renkte yiyecekler yiyip, giysilerimizi bu renkte seçebiliriz."


ALINTIDIR...

*Kalp Chakrası Ek Bölümü kaynak : https://www.facebook.com/notes/%C5%9Famil-%C5%9Fhapli-erkan/chakralar/395196146405

Video Tık : http://www.youtube.com/watch?v=CMQipX-hIDs&feature=player_embedded
Video Tık : Türkçe Altyazılı  http://www.youtube.com/watch?v=a0S78b_pwLY&feature=share&fb_source=message

Ayrıca Bkz :

-Karnımızdaki / Midemizdeki Beyin : https://www.facebook.com/notes/%C5%9Famil-%C5%9Fhapli-erkan/karn%C4%B1m%C4%B1zdaki-beyin/446731161405

-Evren Gezgini Serbest Zihinler : https://www.facebook.com/notes/%C5%9Famil-%C5%9Fhapli-erkan/boltzmann-beyinleri/10150267615306406

-Kalbin manyetik alan enerjsi beyinden 5000 kat daha güçlü : https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150567308414909&set=a.33818869908.39783.587274908&type=3

-Zihnimizin Yeri Neresi : https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150260809814909&set=a.33818869908.39783.587274908&type=1&ref=nf

-Serbest hafıza ve bağlı hafıza  : https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150288202924909&set=a.33818869908.39783.587274908&type=1&ref=nf

Derlenmiş ve tüm görseller sonradan eklenmiştir...

BEYİN!..

"-Beyin, yüz milyar ışık yılı genişliğinde bir evreni kavrayabilen, avucunuza alabileceğiniz bir buçuk kilogramlık bir kütledir.''
M. Diamond
Beyin, zihin, bilinç, zeka vb hakkında derleyebildiklerimin 36 kısım tekmili birden külliyatı.
Resmin üzerine tıkladığınızda, konu hakkında derlenmiş tüm verilere ulaşabilirsiniz. "Önceki yorumları gör"ü bir kaç kere tıklarsanız konu hakkındaki diğer paylaşımlara da erişebilirsiniz.
İyi okumalar dilerim...
Konuya kısa giriş olarak :
Üç kat bir zar ile kaplı olan beynimiz kafatası boşluğunda yer almaktadır, protein ve yağdan oluşan bu gri renkli organın ağırlığı 1300 ile 1800 gr arasında değişir.
Beynimiz sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreye (hemisfer) ayrılmaktadır. Bu yarım kürelerin her biri alın lobu, yan tepe lobu, şakak lobu, art kafa lobu olmak üzere dört ayrı loba ayrılmaktadır. Beyin sinir hücrelerine NÖRON denir. Ortalama 10.000.000.000 civarında nöron olduğu tahmin edilmektedir. Nörün denilen bu sinir hücrenin görünüşü, bir ağaca benzer. Bu ağacın gövdesine Akson, dallarına dendrit ve bu ağacın kökü ile başka bir sinir hücresinin dalının birbirine temas ettiği noktaya da sinaps adı verilir.
Beynimizde yaklaşık 1 trilyon sinaps bulunmaktadır.
Beynimizdeki bölgelerin işlevleri özetle şöyledir;
Beyincik: Hareketlerimizin denetlenmesini sağlar.
Omurilik: Beyinle vücut arasındaki irtibatı sağlar.
Köprü: Beyine gelen bilgiyi kontrol eder ve bu bilginin kabul edilip edilmeyeceğine, edilecekse de bu görevin beynin hangi bölgesine ait olduğuna karar verir.
Hipotalamus: Vücut sıcaklığını ve kan basıncını kontrol eder. Cinsel gelişimi ve uykuyu denetler. Acıkma ve susama duyumlarını sağlar.
Talamus: Duyu organlarımızdan gelen mesajları kabul eder ve beynin ilgili bölgesine gönderir.
Nasırsı Madde: Kalın bir sinir demeti olup, beynin sağ ve sol yarım küreleri arasında bir terminal görevini sağlar.
Vücudumuzun komuta merkezi olan beynimiz, düşünme, işitme, görme, öğrenme kavrama ve akılda tutma gibi bütün faaliyetleri yürütmektedir.
Hiç durmadan sürekli, çalışan beynimiz ortalama olarak vücudumuzun oksijen ihtiyacının dörtte birini harcamaktadır.
Zeka, beyinin büyüklüğü ile ilgili değildir. Zekânın beyin kıvrımlarının artışı ile doğru orantılı olduğu bilinmektedir.
İspermeçet balinasının beyni ortalama 9000 gr. İken filin beyni 5000 gr. civarındadır. Bal arısının beyni ise ortalama 0, 01 gr.dır.
Doğuştan insan yavrusunun en büyük organı olan beyin vücut ağırlığının 12’de birine eşittir.
Yunus balıkların beyni beyin vücut oranları göz önüne alındığında bizimkinden daha büyüktür.
Bilgisayar ve buna benzer teknolojik cihazlar beynimizin yanında anlatılmayacak kadar bazit kalır. Bu cihazlar sonuçta beynimizin birer eseridirler.
Bilim adamları; bebekler dünyaya geldikten sonra yani beyin hücrelerinin oluşmadığını söylüyorlar. Beynin büyümesi sinir hücreleri arasında bağlantı sayılarının çoğalmasıyla oluşuyor. Yani yeni doğan bir bebeğin beyin sinir hücrelerini fidanlara benzetirsek; fidanların sayısında artış söz konusu olmayıp zaman geçtikçe fidanların dallarında ve köklerinde artış olmaktadır.
Beynin Sağ ve Sol Bölümleri
Beynimiz sağ ve sol olmak üzere iki ayrı yarımküreye ayrılmaktadır. İnsan beynini en iyi şekilde; her iki yarımküreyi belli bir uyum içerisinde çalıştırdığında başarılı sonuçlar elde eder. Aynen iki elin beraberce kullanılması gibi.
Beynin sağ ve sol tarafları ameliyatla birbirinden ayrılırsa, iki ayrı beyin gibi görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Bu her iki yarım küre ayrı ayrı değişik dallarda uzmanlaştığı için birbirlerinde farklıdırlar. Kesinlikle birbirlerinin kopyaları değildir.
Mesela, roman veya hikaye okuduğunuzda hayal gücünüz devreye girer ve sağ beyniniz faaliyete geçer.
Kalabalık bir yerde dolaşırken tanıdık bir yüzü fark ettiğinizi sağlayan da yine sağ beyninizdir. “bu kişiyi bir yerden tanıyorum” dediğinizde, duygular sağ beyne kayıyor demektir.
Önceden izlediği bir belgeseli bize anlatan kişi, filleri ve kaplanları düşündüğünde sağ beyin faaliyete geçer, bu olayları uygun kelimelerle ve sıralı bir şekilde anlatırken sol beyin devreye girer.
Usta bir ozan hayal gücünü ve derin duygularını beynin sağ kısmıyla sağlar. Bu duygulara uygun kelimeler bulmakta ise beyninin sol tarafını kullanır.
Bir mimar yapacağı bir yapının şeklini hayal ederken beyninin sağ tarafını, bu projeyi ölçer ve biçerken de beyinin sol tarafını kullanır.
Başında geçen bir olayı bize anlatan bir kişi, sağ beyinle olayları zihninde canlandırırken, sol beyinle de canlandırdığı sahneleri uygun kelimelerle anlatmaya çalışır.
SAĞ BEYİN
Sağ beyin bütüne yönelmiş (holistik) ve çevreyle ilişkileri düzenleyen hayalperest özelliğine sahiptir. Görsel müzikal kalıpları algılamada ustalaşmıştır. Vücudun sol tarafını idare eder.
SOL BEYİN
Sol beyin olayları mantıksal olarak ele alır. Konuşmayı kontrol eder. Numaraları ve sembolleri iyi anlar. Yani mantıksal ve matematiksel yönden ustalaşmıştır. Vücudun sağ tarafını idare eder.
Genellikle insanlar eğitimde sağ beynini çok az kullanırlar. Oysa ağırlıkla olarak sol beynin kullanılması, beyin gücünü azaltır. En uygunu hayalperest düşünen sağ lobu ve mantıklı düşünün sol lobu beraberce dengeli bir şekilde kullanmaktır. İki lobun birlikte kullanılması beyin gücünü oldukça artırır.
Sağ Beyin
—Vücudun sol tarafını yönetir.
—Holistik (Bütüne pönelmiş)
—Sanatçı ruhludur.
—Sezgilidir.
—Halayperesttir.
—Soyutça düşünür.
—Şakacıdır.
—Müziğe önem verir.
—Risk almaktan korkmaz.
—Duyguları özgür bırakır.
—İnsanları tanır.
—Yer ve mekana yönelimlidir.
—resim ve şekillerden hoşlanır.
—Test çözmeyi sever.
—Yazılı talimatlara uyar.
—Fotoğrafik güce sahiptir.
—Bağımsızdır.
—Dokunsal yollarla öğrenmeye yöneliktir.
—Sorunları bütün olarak çözmeye çalışır.
Sol Beyin
–Vücudun sağ tarafını yönetir.
—Mantıklı düşünür.
—Planlı iş yapar.
—Akılcı düşünür.
—Zamansal düşünür.
—Sözlü talimatlara uyar.
—Sorunları bölüm bölüm çözer.
—Riskten kaçar.
—Yazmayı sever.
—Matematiksel düşünür.
—Çözümlemeli (analitik) düşünür.
—Duyguları engeller.
—Sözcüklere önem verir.
—Seri çalışmayı sever.
—Konuşmayı sever.
.
BeğenDaha fazla ifade göster

Karnımızdaki Beyin...

Karnımızdaki Beyin


"New York’taki Columbia Üniversitesi’nde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı Prof. Dr. Michael Gershon, 1998 yılında “The Second Brain” adlı kitabı yayımladı. Yazarın çığır açan bu kitabına göre; karnımızda, ikinci bir beyin bulunuyor. İkinci beyin, asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde, bu kadar çok sinir hücresinin bulunması, bilim adamlarını, bu organı araştırmaya yönlendirdi.

“Karnımızdaki beyin, serotonin gibi, ruh halimizi belirleyen nörotransmitterleri üretiyor ve psiko-aktif maddelere tepki veriyor. Karın, özerk çalışmaktadır. Karınbeyninin, beyne gönderdiği sinyaller, beyinden alınandan daha fazladır. Karın, hastalanıp, kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor.  Karın, hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu içsesi dinleyerek alıyoruz…”

Karın boşluğu, vücudun merkezinde, başlı başına bir evren. Araştırmacıların, uzun yıllar gerekli ilgiyi göstermediği bağırsaklar, ikinci beynimiz tarafından yönetiliyor. Sindirim organımız, omurilikden çok daha fazla sinir hücresine sahiptir. Bu organımız, 100 milyon sinir hücresi ile çevrilidir. Enterik (bağırsaklara ait) sinir sistemi olarak adlandırılan bu örgü, giderek daha çok bilim adamını heyecanlandırıyor. Birçok uzmana göre; karın bölgesi, kafatasında bulunan merkezin devamıdır.

Enterik sinir sistemi üzerine çalışmalar yapan dünyadaki bilim adamları, "insan bedeninin karanlık bölgelerine yaptıkları keşif gezilerinden" söz ediyor. Londra Üniversitesi’nden Emeritüs Prof. Dr. David Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramını keşfedenlerden. Prof. Dr. David Wingate: “Uzun zaman bağırsaklara, basit refleksleri olan bir organ gözüyle baktık. Kimsenin aklına, sinir liflerini saymak gelmedi” diyor. Gastrointestinoloji uzmanı Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramının yaratıcılarından.

Bağırsaklar 100 milyon adet sinir hücresiyle çevrili. Bu kadar çok sayıda sinir hücresine omuriliğinde bile rastlanmıyor. Kulağa hakaret gibi gelse de, birçok nörobilimciye göre "ikinci beyin" asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı.

Los Angeles’taki California Üniversitesi’nden, fizyoloji profesörü ve nörogastroenteroloji uzmanı Emeran Mayer ise, şöyle diyor; “Karındaki Beyin”: Şaşırtıcı. Bundan birkaç yıl önce, psikolojik durum ve karındaki ikinci beyin arasındaki ilişkiden bahsetseydim, meslektaşlarım benimle alay ederdi"

Flinders Üniversitesi’nde görevli, Avustralyalı araştırmacı Marcello Costa, başta kendisinin de inanmadığını anlatıyor.

Karın özerk çalışıyor; kafatasındaki beyne gönderdiği sinyaller, beyinden aldığından fazla. Hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın da hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor.Karın özerk çalışıyor; kafatasındaki beyne gönderdiği sinyaller, beyinden aldığından fazla. Hastalanıp kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın da hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor.

Herkesin hemfikir olduğu konu ise şu: Beyin haricinde en çok sinir hücresinin bulunduğu bağırsaklar, aslında kendi başına bile fazlasıyla karmaşık bir iş olan sindirim işleminden çok daha fazlasını yapıyor. Kaldı ki tek başına sindirim işlemi bile oldukça karmaşık bir iştir. İkinci beyin, hem vücut hem de ruhun hayatta kalmasını sağlıyor; kendisi psikolojimiz üzerinde belirleyici olan serotonin, dopamin, opiatlar gibi psiko-aktif maddelerin kaynağı. Hatta valium gibi etkili ilaçların teskin edici özelliklerini kazandıran benzodiazepin gibi kimyasallar bile burada üretiliyor. Kısacası karın, beyni pek çok şekilde besliyor.

Dünya üzerindeki tüm kültürlerde duyguların, bedenimizin merkezinde oluştuğu ifade edilmektedir. Bir zorluğu aşarken, göbek çatlatmak, sevinçten göbek atmak, sinirin mideye vurması, açlıktan karnın zil çalması ya da dünyayla göbek bağı vb. deyişler bu yüzden olsa gerektir.

Irkları, kültürleri ne olursa olsun, sevinç, korku, huzur, ihtiras gibi duyguları, en yoğun olarak nerede hissettiklerini göstermeleri istendiğinde, hemen hemen tüm insanlar karın bölgelerine işaret ediyor, çünkü insanlar bu "karanlık mağarada" bir şeylerin olup bittiğini, karınlarının kendilerine bir şeyler anlattığını, şifreli mesajlar gönderdiğini hissedebiliyorlar.

Çok eski zamanlardan beri, meditasyon yapan insanlar, bedenlerinin derinliklerine yolculuğa çıkıyor, burada huzur ve bilgeliği arıyorlar. Ve hatta, günümüz dünyasına egemen ekonomi disiplini bile, küresel bir dil olan "içsesin" öneminin farkında. Başarılı yöneticilerin el kitaplarında "içsesinizi dinleyin" gibi cümlelere sık sık rastlanıyor, borsacılara da aynı telkinde bulunuluyor.

İçsesimizin fısıldadıklarını beynimizin kabullenmesi, karnın beyni galebe çalması anlamına gelmiyor ama, en azından beynin vücudumuzun tek hâkimi olduğu mitini ciddi şekilde sorguluyor. Karnın ne denli belirleyici olduğunu bilim de doğrulamaya başladı. insan bedeninin herhâlde en "şiirsel olmayan" bölgesi bağırsaklar, gerçekten hayatın önemli sırlarını barındırıyor. Zekice işleyen sindirim sistemiyle sürekli devinim hâlinde olan, ancak hareketliliğini genelde görmezden gelmeyi tercih ettiğimiz karnımız, bilimsel araştırmaların odağına yerleşti son dönemde.

Prof. Gershon'a göre, insan bedeninde bir değil iki beyin bulunuyor. İkinci beyin, yani bağırsaklar yapısal ve nörokimyasal olarak başlı başına ayrı bir beyin. Bu buluş, tıpta "Neuro gastro enterologie" adı altında yeni bir bilim dalını doğurur.

Nöro gastro entroloji bilimine göre karın sadece sindirim yapan, toksinleri ve atıkları temizleyen bir makine, boru sistemi değil. Karındaki "ikinci beynimiz" ve kişinin kendini iyi hissetmesindeki görevi tartışılmaz. En önemlisi, hastalıklara karşı bizi koruyan bağışıklık hücrelerinin yüzde 70 ile 85'i bağırsaklarda üretiliyor. Ayrıca karın "interstisyel" adı verilen, kasların ve kas bağlantılarının işlevselliğinde önemli rolü olan hücreleri de üretiyor. Daha bitmediKarın, karmaşık bir nörotransmiter ağını ve beyindekilerle aynı olan nöromodülatörleri de barındırıyor. Bu mikro ürünlerden serotonin, melatonin, asetilkolin, epinefrin ve netrinler dahil olmak üzere şimdilik yaklaşık 30 madde olduğu biliniyor.

Gershon, buluşunu "The Second Brain" (İkinci Beyin) adlı kitabında anlattı ve geniş yankı uyandırdı. Yeni Aktüel'in sorularını yanıtlayan Prof. Michael Gershon, ikinci beynin bilimsel olarak bağırsağın iç sinir sistemi olduğunu, enterik sinir sistemi (ENS) içerdiği için beyin ya da omurilik inputlarının olmaması halinde de kendi hareketlerini kontrol edebilen vücuttaki tek organ olduğunu belirtiyor ve ekliyor: "Yapısı beyninkine çok benzer, çok geniştir. Omurilikten daha fazla sinir hücresi içerir."

Prof. Gershon'a göre biri başımızda, diğeri karnımızda bulunan beyinlerimiz işbirliği içinde olup birbiriyle uyumlu çalışmalı. Eğer bu sağlanamazsa "karnımızdan kaos, başımızdan mutsuzluk eksik olmaz." Prof. Gershon'a göre bağırsakların beyin üzerinde şöyle etkileri var: Bağırsaklar, vagus sinirleri aracılığıyla beyne sinyal gönderiyor. Vagus sinirlerinin uyarılması, öğrenme ve hafızayı geliştiriyor, depresyon ve epilepsi tedavisinde kullanılıyor. Yani bağırsak, duyguların değişimi için bir araç. Gershon ayrıca Alzheimer ve Parkinson hastalıklarının belirtilerinden biri olan amiloid plakların beyinde ve bağırsaklarda aynı zamanda oluştuklarını da söylüyor."

ALINTIDIR..

BAĞIRSAK=BEYİN..

Pek çok insan bağırsak sisteminin aslında ikinci beyin olduğunu bilmez. Ben de yeni öğrendim…Görünüşe bakılırsa, bağırsak sistemi besinleri sindirmek dışında;
  • Zihni,
  • Ruh halini
  • Davranışları etkiliyor.
Çok yaygın olarak henüz bilinmese de, araştırma sonuçları bağırsak sistemindeki bakteri popülasyonunun “hayata karşı pozitif duruş ve davranış” geliştirmeye yardım ettiğini; depresyon ve davranış problemlerinin bağırsaktaki bakteri popülasyonunun dengesizliğiyle ilgili olabileceğini ortaya koyuyor.
Örneğin, “Neurogastroenterology & Motility” bilim dergisinde yayımlanan araştırma sonuçlarına göre, bağırsaklarında faydalı bakteri popülasyonundan yoksun olan labaratuvar farelerinin, sağlıklı bağırsak bakteri popülasyonuna sahip olan farelere kıyasla çok daha farklı davranışlar gösterdiği; bu farelerin daha sıklıkla “riskli davranışlara” eğilimleri olduğu görüldü. Bu değişiklik, farelerin beyinlerindeki nörokimyasal değişikliklerle de kendini gösterdi.
Bu da gösteriyor ki, beslenme şekline bağlı olarak değişiklik gösteren bağırsaktaki bakteri popülasyonu, aynı zamanda zihinsel sağlıkla da yakından ilintili.
Bağırsak sistemiyle beyin arasındaki bu yakın ilişkinin kaynağı, her iki sistemin de aslında aynı tip dokudan yapılmasından kaynaklanır. Anne rahmindeki cenin gelişiminin ilk safhasında, aynı hücre dokusunun bir kısmı merkezi sinir sistemini oluştururken, diğer kısmı da bağırsak sinir sistemini oluşturur. Bu iki sistem, beyin sapından doğrudan karna giden “vagus siniri” ile bağlanır. Yani beyin ve bağırsak sistemi arasında direk bağlantı bulunur. Böylelikle birbirlerini etkilerler. Bağırsak sisteminin sağlıklı işlemesinin, zihin sağlığı üstünde oldukça etki bırakmasının nedeni budur.
İşin daha da ilginç tarafı ruh hali, depresyon ve saldırganlık durumunun kontrol edilmesinde görev yapan “serotonin” nörotransmitter kimyasal maddesinin çok büyük miktarlarda bağırsakta bulunmasıdır. (Beyinde çok daha az miktarda bulunur). Bağırsak aynı zamanda 100 milyon sinir hücresine de ev sahipliği yapar. Bu sayı, omurilik ve çevresindeki periferal sinir sistemdeki sinir hücrelerinin saysından bile daha fazladır.
Bağırsak sinir sistemi o kadar etkilidir ki,  bu bölgeden direk olarak beyine giden sinirler duygusal durumumuzu büyük ölçüde belirler. Bu nedenledir ki, depresyon tedavisi için kullanılan ilaçlar bağırsak sistemini etkiler. Vücudun serotonin miktarının %95’inin bağırsaklarda bulunması nedeniyle, antidepresyon ilaçları serotonin miktarını arttırarak, bağırsak sisteminde pek çok yan etkiye neden olurlar.
Bağırsak sistemi bozuklukları beyinde meydana gelen bozukluklarla çok yakından ilintilidir.
Çocuklarda “otizm” hastalığının bağırsak sistemi hastalıkları ve beyinle olan yakın ilgisi üzerine yayımlanmış yüzlerce araştırma yayını bulunuyor. Örneğin, gluten intoleransı otizmde sıklıkla görülen bir durum olması nedeniyle, probiyotiklerle desteklenen otistik çocukların önemli oranda iyileşme gösterdiği biliniyor. (Gluten, tüm buğday ürünlerinde, darı, bulgur, yulafta bulunan bir proteindir. Bazı insanların bağırsaklarında yeterli enzim bulunmadığı için bu protein sindirilemeden kana karışarak, alerjik reaksiyona neden olur. Probiyotikler ise bağırsakta faydalı bakteri oluşumunu sağlayan, dışardan bakteri takviyeleridir. Sindirime yardım etmeleri nedeniyle önemlidirler).
Yapılan pek çok araştırma sonucu, beyinde sinir hücreleri arasında bağlantıyı sağlayan genetik şifrenin aynı zamanda bağırsaktaki sinir hücreleri arasındaki bağlantıyı da düzenlediğini ortaya koydu.
Bağırsak sistemindeki bakteri popülasyonunu optimize etmenin yolu nedir?
Bağırsakta yaşayan faydalı ve zararlı bakterilerin oranını dengelemek aslında oldukça basit. Yapılması gereken ilk şey, gereğinden fazla şeker ve işlenmiş besin tüketimini azaltmak. Bunun nedeni, şekerin bağırsakta yerleşen patajonik bakteriler ve mantarlar tarafından enerji kaynağı olarak kullanılmasıdır. Şekerin bu şekilde tüketiminden sonra açığa çıkan atık maddeler de birikerek, sağlığa tehdit olurlar. Şeker ve işlenmiş yiyeceklerden uzak durduğunuz zaman, bu süreç sekteye uğrayarak bağırsaktaki faydalı bakterilerin sayısı artmaya başlar. Son derece düşük şeker oranlı bir diyetle beslenmenize rağmen, aşağıdaki durumlardan herhangi biri de bağırsaktaki faydalı bakteri oranını azaltabilir;
  • Antibiyotik kullanımı
  • Klorlanmış su
  • Antibakteriyel sabun kullanımı
  • Tarım ilaçlarıyla yıkanmış besinler
  • Hava kirliliği
Kontrolümüz dışındaki bu durumlara karşı önlem olarak, bağırsak sistemimizi faydalı bakteri yönünden zenginleştiren yiyecekler tüketebiliriz. Bunların başında “yoğurt, kefir, ayran, turşular” geliyor. Pastorize edilmemiş ürünler tüketmek de yapabileceğimiz diğer şey, çünkü pasterizasyon sırasında pek çok probiyotik madde de yok oluyor.
Kanımca, bağırsak sistemini güçlendiren en iyi şey “yağı azaltılmış yoğurt” tüketmektir. Türk mutfağında yoğurtla yapılan bir sürü yemek olmasını bu yünden büyük bir avantaj olarak görüyorum. Çünkü şu anda yaşadığım Kanada’da yoğurt sadece kasede yenen bir sos gibi düşünülüyor. Yoğurttan çorba yapılabileceğini söylediğimde pek çok Kanada’lının şaşkınlık içinde kalması bunu gösteriyor.