"Biz sorduk Maranki Hoca Cevap verdi!
Maranki’ye göre hiç hasta olmamak mümkün! Peki nasıl?
Üç kızının da hiç hasta olmadığını söylüyor Prof. Ahmet Maranki,
“Allaha şükür” demeyi de ihmal etmeden... Tabii ki her şeyi Allah’a
havale etmiyor. O, yüzlerce yıldan beri süzülüp gelen ve bağışıklık
sistemini güçlendiren tavsiyelerde bulunuyor. Tavsiyelerinde iddialı;
“Doğal beslenir, doğal yaşarsanız, hiç hasta olmamanız mümkün” diyor.
Domuz gribinden tutun da kansere kadar...
* Hocam hedefimiz, hastalıklardan korunmak için bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Temel olarak ne yapmamız lazım?
En
temel amaç vücutta oluşan toksinleri atmaktır. Dolayısıyla kanı
temizlemektir. Bir insanın kanı temizlenirse, kanın içinde mikroplarla
savaşan askerler tam olursa, o askerler bedeni korur. Yani kanınız tam
olursa, içindeki muhafızlar tam olursa; ne saçınız dökülür, ne gözünüz
görmemezlik yapar, ne tiroidiniz olur, ne kalbiniz tekler, hiçbir
organınızda bir arıza olmaz. Eğer bunlar oluyorsa da, sebebi bağışıklık
sisteminin düşmesidir.
* Öyleyse konuşmaya oradan başlayalım mı? Bağışıklık sisteminin düşmesinin sebepleri neler?
Birinci
sebep, serbest radikallere maruz kalmamızdandır. Serbest radikaller,
bağışıklık sistemine saldıran moleküllerdir. Antioksidanlar da bu
serbest radikallerin etkilerini nötralize eden; kanser, kalp
hastalıkları ve erken yaşlanmaya neden olabilecek zincir reaksiyonları
engelleyen moleküllerdir. Serbest radikal oluşumuna, sigara,
pestisitler, çözücüler, petrokimya ürünleri, ilaçlar, güneş ışınları,
hatta yiyeceklerde bulunan bazı bileşikler neden olur. Artı aldığımız
besinlerin organik olmaması, suni olması, geni değiştirilmiş olması,
yanlış gübrelemelerin olması, zamanında yenmeyen meyve-sebzeler, bunlar
kurutulurken veya konsantre hale getirilirken kullanılan emilgatörler
nedeniyle de serbest radikaller oluşur ve bu yüzden bedenimizin
bağışıklık sistemi düşer. İkincisi de elektromanyetik dalgalar; cep
telefonu, bilgisayar, televizyon, uydu yansıtıcıları, evimizdeki çamaşır
makinesi, buzdolabı, saç kurutma makinesi. Bütün bunlar da bağışıklık
sistemimizin düşmesinde etkilidir. Mesela şimdi uçaktan indik, büyük bir
basınç yedik, iki gün kendimize gelemeyiz. İşte, bütün bunların yaydığı
manyetik alanlar da bedenimizdeki hücrelerimizi bloke ediyor. Demin
saydığımız olumsuzluklar da hücrelerimizi bloke ediyor.
Bazı çaylarda hâlâ radyasyon tespit ediyoruz
* Nasıl bloke ediyor?
Hücre,
dışarıdan gelen yabancı bir maddeye karşı kendini koruyor. Hormonlu,
kocaman, geni değiştirilmiş bir muz düşünün. Alıyorsunuz, yiyorsunuz bu
meyveyi, hücre hemen kendini kapatıyor. Ölmemek için, yok olmamak
için... O zaman da bağışıklık sisteminiz düşmüş oluyor. Artı, hem
teknolojik radyasyon var, hem de topraktan ve çevreden aldığımız
radyasyon var. Çernobil patlayalı kaç yıl oldu, ama hâlâ etkilerini
görüyoruz. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum, Karadeniz ve diğer
yerlerdeki kanser türü hastalıklardaki artışı ve radyasyonun suyla bütün
dünyamıza nasıl yayıldığını biliyoruz. Mesela Akdeniz bölgesine... Onun
için biz ıhlamur içiyoruz, siyah çay içmiyoruz.
* Gerçekten çay içmiyor musunuz?
Hayır. Maalesef bazı çaylarımızda biz yine radyasyon tespit ediyoruz. Maranki Bitki Çayları içiyoruz...
* Nasıl, ölçüm mü yapıyorsunuz?
Tabii
yapıyoruz. Şu an elimizdeki teknoloji radyasyon ölçmek için müsait.
Mesela, bizim Avrupa Birliği’nden onaylı, vücut tarama cihazlarımız var.
Bu cihazlarımızla 36 organınızı tarayıp 36 bin detay verebiliyoruz
size. Aralarında radyasyon da var. Böyle gelişmiş teknolojilerle
bedeninizin bağışıklık sisteminin düşüp düşmediğini de
görüntüleyebiliyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan onaylı, TSE
belgeli bu ürünlerin patentleri bize ait. Bu ölçümleri Kozmik Yaşam
Merkezi’mizde yapıyoruz.
Kötü düşünce ve öfke insanı zehirler, hatta öldürür
* Aslında bizim de bu söyleşiyi orada yapmamız gerekiyordu ama...
Tabii...
Sizi oraya davet edeceğiz, göstereceğiz. Demek ki bağışıklık sistemi
bir “Serbest radikal” dediğimiz dışarıdan aldığımız olumsuz etkenlerle,
besinlerle, radyo dalgalarıyla, manyetik alanlarla bozuluyor; bir de
olumsuz düşünceler, kötü haberlerle... Kötü düşünce ve öfke asit
karbonlu hava gibidir, insanı öldürür ve zehirler.
* Yani bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için hep olumlu düşüneceğiz öyle mi?
Evet.
Çekim Yasası dediğimiz bir yasa var, Yaşam Enerjisi kitabımda ve Beyaz
Ölüm Kitabımda bunu işledim ve milyonu geçkin baskı yaptık. Kozmik
bilimi anlatan, ana kitaptır bunlar. Sonraki bütün kitaplarımız bunun
içinden birer cüz olarak çıkmıştır. Düşünce çok önemli. Güzel
göreceksiniz, güzel düşüneceksiniz ve hayatınızdan lezzet alacaksınız.
Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen de hayatından lezzet alır.
Bunun muhalifi, insanı zehirler, köşelerini bloke eder, kapatır içine,
intihara kadar götürebilir insanı. Bu çok önemli... Bunlar olmuştur,
vakadır. Çekim Yasası’na göre, “Ben iyiyim” derseniz, iyi olursunuz.
“Eyvah, hasta mıyım?” dediğiniz an, dışarıdaki kötü enerjiler sizin
hücrelerinizi bloke etmek üzere üzerinize çullanabilir. Bunların hepsi
bilimseldir. Hücreleri bloke eden, bağışıklık sistemini düşüren
etkenlerin arasında hava, su ve toprak da çok önemli... Su artık 50 yıl
önceki su değil. Hava 50 yıl önceki hava değil.
* Kitabınızda “Akan su için” diyorsunuz... İyi de nasıl?
Tabii, kaynaktan çıkan suyu içeceksiniz. Mutlaka su alkali olmalı. PH’sı 7-8 ve üstü olmalı. Bu çok kolay....
* İyi de içtiğimiz tüm sular plastik şişelerde satılıyor.
Asla
tavsiye etmiyoruz onları. Biz sularımızı alkali yapıyoruz. Cihazlarımız
var, koyuyoruz suyu, PH’ı 9’a çıkıyor. Bu aleti alacaksınız. Plastik
şişelerde satılan suyun bir-iki-üç gün içinde öldürücü birtakım etkileri
olduğunu sanmıyoruz. Ama çok uzun süreli güneşe maruz bırakıldığı zaman
plastiğin zarar verebileceğini düşünüyoruz, araştırılması lazım
diyoruz. Artı, bunun dışında hava da kirlendi. Çünkü su ve havadır esas
ihtiyacımız. Bizim ayrıca hava temizleme cihazımız var; 1200 rakımlı
hava veren cihazlar ürettik. Yani Maranki sadece konuşmuyor, bunun
karşılığını da veriyor.
Neden?
Neredeyse her gün bir TV
kanalında görüyoruz onu... Her katıldığı program reyting patlaması
yapıyor. İnternet sitesi günde milyonlarca tıklanıyor. Kitapları
piyasaya çıktığı gün izdiham yaşanıyor. Bugüne kadar yazdığı 9 kitabın
toplam satış rakamı 3 milyonu geçti. Bir o kadar da korsanı satılmış.
Konferanslarında iğne atsanız yere düşmüyor. Bir özelliği daha var Prof.
Dr. Ahmet Maranki’nin, onun her etkinliğinde Türkiye’den her kesimi bir
arada görebiliyorsunuz. Laiği de, dindarı da sağlık üstüne söylediği
her sözü merakla bekliyor.
Peki nasıl oluyor da tıp eğitimi
almamış bir kişi, sağlık konusunda halk nezdinde bu denli itibar
görüyor? Aslında Maranki, yüzlerce yıl öncesinden bugüne kadar süzülüp
gelen tıp biliminin temel bilgilerini esas alıyor, günümüze uyarlıyor.
Referans kitaplarının ilki Kuran, ikincisi ise İbn-i Sina’nın ’El-Kanun
fi’t-Tıb’ kitabı... Bunların üzerine yıllarını geçirdiği Azerbaycan’da,
Rusya’da ve ABD’de sağlık üzerine aldığı eğitimleri de ekliyor. “Her kuş
iki kanadıyla uçar” diyor Maranki: “İşin hem maddi hem de manevi tarafı
var. Ben, sağlık konusunda bilimle dini bir araya getirdiğim için
başarılı oldum!”
Maranki’nin tüm önerileri hastalıkları önleyici
hekimliğin temelleri üzerine şekilleniyor. Onun amacı, hastaneye
düşmeden sağlıklı kalmanın yollarını anlatmak. Bunun yolu ise doğal
yaşamaktan geçiyor. Beslenmeden tutun da giydiğiniz giysinin rengine
kadar... Bu kadar hayattan olunca tavsiyeler, tabii ki ilgi de o kadar
yoğun oluyor.
Maranki Hoca artık heryerde.. Herkes aslında
Maranki'nin diliyle konuşuyor. Onun yazdıklarından, söylediklerinden
konuşuyor, Kurtlar vadisi dizisinden tutun, Muhteşem Yüzyıl da bile
Maranki konuşuyor... Zaten her akşam ve her sabah onu Grip salgınından
tutun diğer bütün hastalıklardan korunmak için bağışıklık sistemini
nasıl güçlü tutabileceğimizi tüm ayrıntılarıyla anlatmıştı. Ne yazık ki
ben şu anda gribim, bağışıklık sistemimi korumak için bugüne kadar bir
şey yapmadığımdan. İşin garibi o gece kafede yüzüme bakıp, “Sizin
bağışıklık sisteminiz zayıf. Gelin de bir bakalım” demişti Maranki...
Oysa ben kendimi gayet de sağlam hissederken! Şu gribi atlatayım, bir
kez daha buluşacağım Maranki’yle... Siz ise bu söyleşiyi okur okumaz,
püf noktalarını uygulamaya bakın!
Halı sahalar kalp krizine sebep olabilir
* Bağışıklık sistemini güçlendirmede sporun yeri ne peki hocam?
İyi
ki hatırlattınız, kapalı, yeraltındaki spor salonlarında yapılan
sporlar da bağışıklığı düşürüyor. Hava temiz olmadığı için, kirli hava
solunduğu için, beden çabuk yoruluyor.
* Oysa otoban kenarında koşanları bile görüyoruz. Egzoz dumanları arasında...
Maalesef
belediyelerimiz yol kenarlarına yürüyüş batları yapıyor; bol bol
karbonmonksit alıyorsunuz. Karbonmonoksit de insanın bağışıklığını
düşürür. Artı top oynuyoruz değil mi, hareket, aktivite yapalım diye...
Yeşil çim sahalar kaldırıldı, yerine plastik sahalar konuldu. Acaba
bunlar kalp krizlerine sebep oluyor mu?
* Halı sahalar mı?
Evet...
Artık her yerde var. İyi de nasıl topraklıyorsunuz siz bedendeki
enerjiyi? Toprak yok! Yerdeki plastikten tekrar geri dönüyor vücuda
enerji. Acaba plastik çimden sahalar taşikardiye sebep olabilir mi, kalp
çarpıntısını, kalp krizlerini artırabilir mi? Bunların da araştırılması
lazım. Biliyorsunuz ben aynı zamanda judo, tekvando ve shiatsu
hocasıyım. İstanbul Güreş Kulübü’nde çalışmalarım var. İyi bir
sporcuyum, bu konuları çok iyi biliyorum. Bunları, kesinlikle yanlış ve
eksik şeyler olarak görüyorum. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey
olduğunu da sanmıyorum, yok.
* Kalp krizi demişken, geçen hafta
ikinci sınıf öğrencisi 7 yaşındaki bir kız çocuğu kalp krizinden öldü.
Sözlüye kalkıyor, 50’ye kadar ikişer ikişer sayacak... Başlıyor saymaya
ama heyecanlanıp kalp krizi geçiriyor... Eskiden minicik çocuklar kalp
krizi geçirmezdi. Neden böyle oluyor sizce?
Bir kere kesinlikle
çocukların, ucuz şekerlerle, patates ve mısır cipsleriyle, konsantre
ürünlerle, çikolatalarla, bazı bisküvilerle beslenmesi çok sakıncalı.
Neden? Çünkü çocukların tabii beslenmesi lazım. Bir bisküvi yediğimizde
onu dişimizden çıkarmak için 5 dakika uğraşıyoruz değil mi? Acaba bu
mide silyalarımızın üzerine ne yapıyor? Yıllarca çocuklarımıza bebe
mamaları yedirildi. Etkileri neler oldu? Bunların hep araştırılması
lazım.
Her tür gribe karşı yatmadan önce bir DİŞ sarımsak YUTUN
*
Emekli olana kadar suskunluk orucunda olan hocalar bile artık sizin
sayemizde, açtığınız yolda ve 'En etkili grip ilacı sarımsak’ diyor....
Kesinlikle.
Sarımsak ve soğan doğal antibiyotiktir. Çok fazla tüketmek gerekir.
Oysa toplum olarak ilaçlara bağımlılığımız var. Boğazlarımız biraz
kızarınca veya biraz öksürünce gelişigüzel antibiyotik alıyoruz. Bu
antibiyotikler de balgamı söktüremez, mikrobu vücuttan çıkaramaz.
Üstelik zamanla vücutta bu ilaçlara karşı direnç gelişir. Bu yüzden
doğal antibiyotikleri kullanmalıyız.
* Peki nasıl?
Elmas
Maranki: Yarım litre kaynatılmış ve soğutulmuş suyun içine, kabukları
soyulmuş bir baş sarımsağı ve yarım limonun kabuğunu dilim dilim
doğrayıp atın. Kavanozun kapağını kapatıp karanlık bır ortamda 4 gün
bekletin. Alimünyum folyoyla sararak ışık almasını
engelleyebilirsiniz... Sonra içinden posasını alın. Kışa girerken ya da
kış aylarında bu doğal antibiyotiği yemeklerden önce 1 yemek kaşığı
tüketmenizi öneriyoruz. Dışarıdan gelen mikrop ve virüslere karşı çok
etkilidir. Hiç bir yan etkisi de yoktur.
SİVİLCELERDEN NASIL KURTULURSUNUZ?
Ahmet
Maranki: Sarımsağı beden temizliği için çok sık tüketmeliyiz. Çünkü
bileşiminde iki kuvvetli antibiyotik maddesi, A, B, C gibi vitaminler,
bol iyot ve kükürt bulunur. Sarımsağın insan sağlığına en önemli tesiri,
canlılık vermesidir. Kuvvetli mikrop öldürücü özelliğiyle, vücudu
çeşitli hastalıklara karşı korur. Grip, tifo, difteri gibi salgın
hastalıklarda çok yararlıdır. Sarımsak ayrıca hazmı kolaylaştırır.
Bağırsaklarda zararlı mikropları öldürerek, vücudun zehirlenmesini
önler. Kansere karşı koruyucu özelliği vardır. Kabızlığı giderip,
bağırsaklardaki çeşitli solucanları yok eder. Yüksek tansiyona şifadır.
Damar sertliğini giderir, kanı sulandırır ve temizler. Sarımsak en ince
damarları dahi temizler ve oralara kadar kan gitmesini sağlar. Kalp
adalelerini kuvvetlendirir, kalp ağrılarını zamanla geçirir. Akciğer ve
bronşları dezenfekte eder. Ateş düşürür. Ses kısıklığına uğrayanlara da
sarımsak tavsiye edilir. Ama tüm bu özelliklerden faydalanmak için
sarımsağı uzun süreli kullanmak gerekir. Ayrıca ergenlik sivilcelerinin
üzerine sarımsak olduğu gibi sürülürse, yara izi bırakmadan sivilceleri
yok eder. Ezilmiş sarımsak, lapa halinde yaraların üzerine konulursa
antiseptik görevi yapar.
* Hiç yan etkisi yok mu sarımsağın?
Var. Emzikli kadınlar sarımsak yediklerinde, sütle çocuğa geçer ve çocuklarda karın ağrısı yapabilir.
* Peki ya kokusu ile nasıl başa çıkacağız?
Kokmak istemiyorsanız ezmeden yutun. Her gece yatmadan bir diş yeterli.
Elmas
Maranki: Mide ve bağırsağında sorun olanların ağzı çok kokar. Eti çok
tüketenlerin ağzı kokar. Ağzında aft çıkanlarda ağız kokusu olur. Virüs
vardır çünkü. Ama sarımsak onları da yok eder.
BASUR TEDAVİSİ İÇİN BOL BOL SOĞAN YİYİN
* Peki ya soğan?
Soğanda
bol miktarda A, B ve bilhassa C vitamini, fosfor, iyot, kükürt gibi
vücuda çok yararlı, besleyici maddeler, antibiyotik vazifesi gören
esanslar ve hazım artırıcı maddeler bulunur. Soğuk algınlıklarına karşı
bedeni korur. B vitamini yönünden zengin olduğu için de yorgunluğu
giderir, bedene canlılık verir. İştah açıcı özelliği olan soğan, idrar
yoluyla vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı atar. Damar sertliğini
önler, kilo verdirir, şişmanlığı önler. Böbrek taşını ve kumunu döküp,
yeniden teşekkül etmesini önler. Sinirleri teskin eder, zihin
yorgunluğunu, uykusuzluğu giderir. İktidarsızlığı önler, bronşları
çalıştırır, öksürüğü söktürür. İçerdiği bol miktarda kükürt ve iyotla
kan pisliklerini temizler. Böylece cildin taze kalmasını, sivilcelerin
geçmesini, egzamaların zamanla iyileşmesini sağlar. Gıdaların
bağırsaklarda kokuşup, vücudu zehirlemesini önler. Vücudu dinçleştirir.
Çeşitli hastalıklar yanında kansere karşı da vücudun korunmasını sağlar.
Dolama ve arpacıklarda iltihapların boşalmasına yardımcı olur. Basurun
tedavisi için de bolca soğan yenmelidir.
* Peki nasıl, ne miktarda?
Elmas
Maranki: Prostat iltihabı ve bağırsak kurtları için her gece 1 litre
suda 1-2 soğan sabaha kadar bekletilerek, sabah aç karnına içilir.
* Soğanın yan etkisi var mı?
Bilinen ciddi bir yan etkisi yok. Ancak yemeklere katılan soğan yağda yakılmamalıdır.
YARIN l Bütün yemeklerin en iyisi ve en sevgilisi hangisi? l Kabak çekirdeği mucizesi...
Hocam, dün bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için doğal beslenmenin önemini anlattınız. Peki başka nelere dikkat edeceğiz?
Hangi
yemek, gün içinde ne zaman yenir, bileceğiz. Yemek yemenin zamanı var.
Ayrıca “7-8 defa yemek yiyin” diyenlere ben katılmıyorum. Sağlıklı
yaşamak için yenmesi gereken öğün sayısı 2’dir.
Kaç yaşından itibaren?
Yetişkin
insanlar için hep aynıdır bu. Tabii iki öğün arasında meyve, günde bir
avuç kuruyemiş ve çaylar hariç... Ayrıca her gün bir çeşit yemek, bir
hafta bir daha onu yememek bedeni korumanın en iyi yoludur. Haftada bir
gün yemek yememek, sadece sıkılmış taze meyve suyu içmek de çok
faydalıdır. Hastalıkların kökü tokluk, devanın aslı açlık olduğu
tecrübeyle sabittir. Açlıktan ölenlerle tokluk hastalığından ölenlerin
oranı kıyas kabul etmez. Yemekte edep, acıktıktan sonra yemek ve
doymadan önce yemekten el çekmektir. Yemeğin ölçüsü ise midenin üçte
birini yemek, üçte birini su, üçte birini ise havaya ayırmaktır. Ayrıca
sabahleyin katı şeyler asla yenmemeli, sulu şeyler girmeli
metabolizmaya. Ama tabii sizin sabahınız kaç?
Kabız olan insan sağlıklı değildir
9-10...
Hayır.
Bizim sabah dediğimiz güneş doğduğunda... Siz, o saatlerde, öğleye
doğru katı yiyebilirsiniz. Ama sabah kalktığınızda katı yemek yememeniz
lazım.
Neden?
Elmas Maranki: Mide ve bağırsakları sıvı ile yıkayıp temizlemek, bir sonraki öğüne hazırlamak için...
Sıvıdan kastınız nedir?
Meyve
suları, tabii bir su... Limonlu bir su, elma sirkeli bir su, ballı bir
su... Bunlar yağların yakılmasında, toksinlerin atılmasında faydalıdır.
Sabah kalkar kalkmaz içerseniz metabolizmanızda çok büyük rahatlıklar
olur.
Peki bu sıvıları kahvaltı niyetine mi alıyoruz?
Hayır,
ilk kalktığınızda... Maalesef bugün insanların kalkma ve uyuma
saatlerinden dolayı da bağışıklık sistemleri düşüyor. Bunun altını
çiziyorum...
Elmas Maranki: Organlarımızın da çalışma saatleri
var. Midemizin aktif çalışma saati 7 ila 9 arasıdır. Dikkat edin, bu
saatlerde midenizden sesler, bağırsaklarınızdan hareketler gelmeye
başlar. O saatte kahvaltı ettiğiniz zaman hakikaten mide-bağırsak
fabrikası çok iyi çalışır ve defekasyonu da çok rahat yaparsınız. Bugün
hastalıkların büyük çoğunluğunda altta mide ve bağırsak problemi var.
Kabızlık problemi var. Kabız olan insan, sağlıklı insan değildir. Kabız
olan insanda önce safra kesesi, karaciğer rahatsızlıkları, kan
yağlarında yükselmeler, yüksek tansiyon olur ve arkadan da daha farklı
rahatsızlıklar gelir. Migren gibi, reflü gibi..
Ölüm bağırsaklardan başlar denir...
Doğru.
Hastalıkların başlangıcı bağırsaklardandır. Bağırsaklar çalışmadığı
zaman toksinlerin yüzde 98’ini atamazsınız. Terle, idrarla, birtakım
yollarla da atıyorsunuz ama asıl bağırsaklarla atmanız lazım.
Bağırsaklarımızda ortalama olarak 5 kilo dışarıya atılmamış dışkı
bulunur. Bu da kan dolaşımımızın ve tüm vücut sistemimizin
zehirlenmesine neden olup, bizi hasta eder. Bu durum hiç temizlenmeyen
bir soba borusunun kurumuna benzer, protein ve karbonhidrat içeren
besinlerden geriye kalan atık maddeler zamanla katı hale gelerek vücutta
tıkanmalara neden olur. Kabızlığın da sebebi, yediğimiz gıdalar ve yeme
saatleridir.
O tıkanıklığı açmak için öncelikle yeme içme saatlerimize dikkat edeceğiz, başka?
Sebze ve meyve ağırlıklı ve bunların da doğal olanıyla beslenirsek bir sorun olmaz.
Gece 23.00-01.00 arası hiç yemek yemeyin
Mide ve bağırsakların en iyi çalışma saati sabah 7 ila 9 arasıdır dediniz. Peki ya diğer saatler hangileri?
Ahmet
Maranki: Bir de akşam ezanı okunduğu zaman yemeğinizi yiyeceksiniz.
Allah orucu emrederken, iftarı akşam ezanında vermiştir, yatsıda değil.
Biz buna uyacağız, diyetisyenin dediğine değil. Biz, bizim programımızı
yapana uyuyoruz. Bizim programımızı Allah yapmıştır. Allah da iftarla
akşam ezanında yemek yememizi, sonra yemememizi söyler. Zaten
23.00-01.00 arası safra kesesi saatidir. Bu saatte yemek yiyenin
safrasının temizlenmesi mümkün değil. 01.00-03.00 arası da karaciğerin
temizlenme saati. Bu saatlerde de kesinlikle uyumanız lazım. Siz o
saatte yemek yiyip, televizyon seyrediyorsanız sağlıklı olamazsınız.
“Çok yiyen çabuk ölür” diyorsunuz... “Günde iki öğün ve tek çeşit yiyin” diyorsunuz...
Evet, günde bir çeşit gıda. Sadece karbonhidrat mesela.
Ne yiyeceğiz o gün? Sadece makarna mı?
Yüzde
90 makarna ya da pilav, yüzde 10 sebze yenebilir. Ya da yanında yoğurt
mesela. Ama yüzde 50-50 yiyemezsiniz. Karbonhidratla proteini
karıştıramazsınız.
Neden?
Eti yediniz diyelim, et çok sert
ve asitik bir besindir. Onu parçalamak için midenin salgıladığı asidin
derecesi 10’dur. 10 asit gönderiyor mide, eti parçalamaya başladı. Siz
arkadan makarna ya da patates yediniz, hep yeriz ya, etli patates, etli
makarna, makarna ile patatesin asit dereceleri ise 2’dir. Bu durumda çok
fazla asit hücum eder mideye ve vücutta asit ortam meydana gelir. Bu
ortam da hastalıkların oluşmasına zemin hazırlar.
Et yemeyelim mi?
Az
yiyin. Haftada bir gün keçi ya da kuzu eti yenebilir. Etle sebze ya da
salata yiyebilirsiniz. Yenmeyecekleri tam yüzde 50 yapamazsınız. Yavuz
Sultan Selim’in kabrine gidin, “Yavuz ömrü hayatında her gün bir çeşit
yemek yemiştir” der.
Bilmiyordum bunu...
Neden böyle
yapıyor? Cihan padişahı, her şeyi yiyebilir ama sağlık için böyle
yapıyor. Ve sağlıklı beslendiğinden güzel enerji yaydığı için de belki
Allah’ın halifesi oluyor.
Kabak çekirdeği mucizesi
’Şifalı Bitkiler’ kitabınızda kabak çekirdeğinin mucizevi bir kuruyemiş olduğunu söylüyorsunuz...
Evet.
Kabak çekirdeği çoğumuzun bilmediği bir sağlık kaynağı... Bir kere
ciddi bir bağırsak kurdu düşürücüsü. Tuzsuz tüketildiğinde çok hızlı ve
etkili bir şekilde tenyaların dökülmesine neden oluyor. Bunun için
çocukların 40 gram, büyüklerin 100 gram tuzsuz kabak çekirdeği yemesi
yeterli.
Aç karnına mı? Kaç gün?
Sabahları ya da akşam yatmadan aç karnına yenecek. Parazitler temizleninceye kadar...
Peki başka neye iyi geliyor?
Kabak
çekirdeğinin asıl mucizesi iyi huylu prostat büyümesi (BPH) ile ilgili.
Şu an kabak çekirdeğinin BPH’ı azalttığı, hatta önlediği tıbben
kanıtlanmış ve kabul görmüş durumda. Yine BPH ile bağlantılı ortaya
çıkabilecek idrar yolları bozukluklarına da faydalı. Bu fayda kabak
çekirdeğinin içindeki phystosterin denen bir madde sayesinde oluyor.
Ayrıca kabak çekirdeği, kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyor.
Gençleştirip güzelleştiriyor!
İçerdiği
E vitamini ile hücre zarının okside olarak bozulmasını önlüyor. Bunun
önemi şu; sağlıklı hücreler kanserde önemli rol oynuyor. Yine E vitamini
geç yaşlanmamızı ve yaşlılığımızı genç gibi geçirmemizi sağlıyor. Lifli
gıda olduğu için kabızlık sorununu ortadan kaldırıyor. Su tutup şişerek
tokluk hissi veriyor. Bu sayede hem bağırsaklar normal çalışıp sıkıntı
yaratmıyor hem de diyet yapmış oluyorsunuz. Ama en önemlisi antioksidan
özelliği; kabızlık önlenince, kanser yapan maddeler bağırsaklarda daha
az kalıyor bu da kanser riskini azaltıyor.
Bitmedi, bir bardak
kabak çekirdeği günlük çinko, demir ve E vitamini ihtiyacımızın
tamamını, yarım bardak kabak çekirdeği ise günlük magnezyum
ihtiyacımızın tamamını karşılıyor. Kabak çekirdeğinin içindeki Omega 3
ve Omega 6 içeriği beyin fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı
oluyor. Zihinsel gelişimi olumlu yönde etkiliyor. Ayrıca fosfor
içeriyor. Fosfor ise kemik oluşumuna yardımcı oluyor, böbrek
fonksiyonlarını düzenliyor. Özellikle erkeklerde belirli bir yaştan
sonra ortaya çıkan kemik erimesini önlüyor yahut azaltıyor. Doymamış yağ
oranı yüksek olduğundan kandaki trigliseridi düşürüyor.
Prof.
Ahmet Maranki, “Süt içmeyin” diyor. Şaşırıp, itiraz ediyorum. O devam
ediyor: “Süt mukustur, faydası yoktur, çocuklar ve ineklerin yavruları
içindir. Sütte kalsiyum da yoktur. Ha vardır, ne kadardır? Maruldaki
kalsiyum daha fazladır. Bu yüzden erken menopoza girenlere ’Marul yiyin’
daha iyi diyoruz. Bu arada her gün yoğurt yemelerini öneriyoruz
tabii...”
Dünkü konuşmamızda, “Hastalıkların çoğu tokluktan, deva
ise açlıktan gelir” demiştiniz. Peki bağışıklık sistemimizin güçlenmesi
için başka nelere dikkat etmeliyiz?
Tabii en önemlisi meyve ve
sebzelerin mevsiminde yenmesi... Ocak ayında, kar yağarken Allah’ın
yaratmadığı salatalığı, biberi, domatesi yerseniz zararı olur.
’Kanınızın terkibini bozabilir mi?’ diye araştırmak lazım. Ağustos
ayında da portakal suyu içemezsiniz, onun yerine Allah karpuzu, kirazı,
eriği yaratmış. Onun dediği programa uymazsanız size zarar gelir... Biz,
bizim programımızı yapana uyuyoruz, sağlıklı yaşıyoruz.
Yani doğruyu başka yerde aramaya gerek yok diyorsunuz...
Kesinlikle.
Bizi koruyacak bir tek şey var, bağışıklık sistemimiz. İlaçlarla netice
alınmadığı da ortada. Onun için ne yapacaksınız, sağlıklı
düşüneceksiniz, sağlıklı besleneceksiniz, sağlıklı yaşayacaksınız.
Peki olmazsa olmazlar nedir bağışıklığımızı güçlendirmek için?
Bir kere doğal beslenmek lazım. Et, tavuk yemeyeceksiniz, süt içmeyeceksiniz.
Nasıl, anlayamadım? Peki nasıl karşılayacağız protein ihtiyacımızı?
Niye
şaşırdınız? Allah 400 bin çeşit nebatat yaratmış. Bunlardan üçü et.
Geriye 399 bin 997 tane sebze meyve kaldı. Bakın Akdeniz’de bugün 70
bitki yeniyor. Biz bunların 7 tanesini bile yemiyoruz. Büyük bir oyun
var, aldatıyorlar bizi.
Peki siz yemiyor musunuz et, tavuk?
Yemiyoruz.
Keçi eti, kuzu eti, keçi peyniri seçiyoruz. Sütün yoğurt, tereyağ gibi
mamulllerini yiyoruz. Çünkü, yaşlılara süt olmaz.
Siz yaşlı değilsiniz ki?
Yaşlı
derken çocukların dışında. Ergenlerin süt içmesini kozmik bilim uygun
görmüyor, onun yerine daha çok sebze yemeliyiz. Çünkü vücudumuzdan
atamıyoruz.
Vücuda ne yapıyor da atamıyoruz?
Süt mukustur, faydası yoktur. Çocuklar ve ineklerin yavruları içindir süt.
Peki sizce kaç yaşına kadar süt içilebilir?
7 yaşına kadar.
Ama kemik erimesine karşı düzenli olarak süt, yoğurt ve peynir tüketilmesi önerilir!
Bir
kere sütte kalsiyum yoktur. Ha vardır, ne kadardır? Maruldaki kalsiyum
daha fazladır. Bu yüzden erken menopoza giren, östrojen hormonu
eksilenlere ’Marul yiyin’ daha iyi diyoruz.
Peki ya yoğurt?
Tabii
ki her gün yoğurt yemelerini öneriyoruz. Ama doğal sütten kaynatılarak,
doğal mayayla mayalanmış yoğurdu. Hazır yoğurtları asla önermiyoruz.
Hazır yoğurtlar yerine inek sütü, manda sütü ve keçi sütünden evde
yapılmış yoğurtları öneriyoruz. Yoğurt yapılırken kutu süt
kullanılmasını önermiyoruz, süte eş değer maddeleri önermiyoruz. Süt
tozlarından yapılmış sütleri önermiyoruz.
Artık organik süt bile var kutuda?
Ben
yorum yapmıyorum, şunu söylüyorum, kaynatılmış, bilinen yerden gelmiş
inek, manda ve keçi sütünden karıştırılarak yapılmış tabii mayayla
mayalanmış yoğurtları yenmesini öneriyorum. Sağlıklı yaşayıp, immün
sistemini güçlendirmek için...
Peki neden illa yoğurt?
Çünkü
yoğurt sütün bütün hususiyetlerine sahip bir gıda maddesi. Aynı zamanda
mikrop barındırmayan birkaç yiyecek maddesinden biri... Ayrıca
kolesterolün kandaki seviyesini düşürür. Mikrobik sarılıkta antibiyotik
gibi iş görür. Büyüme ve gelişmeyi teşvik eder. Kanser oluşumunu önler.
Vücudu temizleme özelliği nedeniyle zehirlenme tehlikesi olan kişilere
bol yoğurt verilir. Çeşitli bağırsak bozukluklarında ve kurtlarda çok
faydalıdır, bağırsakları dezenfekte eder.
Ne kadar yemek gerekir?
Günde
200 gram yeterlidir. Yani aşağı yukarı bir bardak. Artı beyaz ekmek
asla yenmeyecek, siyah ekmek tercih edilecek. Çavdar, yulaf, kepek
olabilir değişik günlerde.
Beyaz ekmek, ekmek değildir!
Çocuklar peki?
Aynı şekilde. Beyaz ekmek ekmek değildir. Beyaz ekmek yemelerini önermiyoruz.
Artık bilmeyen kalmadı ama uyan yok, siz de üç beyazdan kaçının mı diyorsunuz?
Kesinlikle...
Öğünlerinizde 3 beyaz, yani bize göre suni un, suni tuz, suni şekerden
uzak durmanızı, bunların yerine zaten bitkilerde olanlarıyla ihtiva
etmenizi ve tabii şekliyle kullanılmalarını öneriyoruz. Çünkü beyaz un
onlarca işlemden geçerek önünüze gelmekte, tuz rafine edilmekte, şekerse
tabiilikten tamamen uzaklaşmaktadır. Üç beyaz üzerinde önemle
durmamızın sebebi, bugünkü hastalıkların hepsinde bu suni 3 beyazın çok
büyük bir payı olduğu gerçeğidir.
Kitabınızda bütün yemeklerin en
sevgilisi ve en iyisi arpa ekmeği, mercimek çorbası ve bal kabağından
yapılmış heriz diyorsunuz... Bu yemeği yiyenin 30-40 adam kuvvetinde
olacağını söylüyorsunuz. Heriz nasıl bir yemek?
Bu yemeğin nasıl
yapıldığını tam olarak bilmiyoruz. Eskilerin söylediği bir yemek. Ama
bal kabağı bağışıklık sistemini güçlendirip, bedendeki toksinleri atmak
için ideal bir sebzedir. Vücuttaki bütün toksinleri atar. Detoks
vazifesi görür.
Bildiğimiz kabak yani?
Biz kamplarımızda onun suyunu içiriyoruz. Bağırsakları temizleyici özelliği var.
Devamlı et yemek kalbi karartır
Et ve tavuk yemeyi neden önermiyorsunuz?
Devamlı
et yemek kalbi karartır. 41 gün hiç yağlı ve et yememek doğayı
değiştirir. 41 gün hayvansal gıda yemeyenin beden enerjileri yoğunlaşır.
Dediğim gibi haftada bir et yiyebilirsiniz ama keçi ve kuzu eti tavsiye
ediyoruz. Tavuk yiyecekseniz de hareket etmeden yetiştirilen çiftlik
tavuğu değil, gezip dolaşan köy tavuğu yenmeli... Çünkü diğerlerinin
yediği yem kendi parçalarından yapılmış, içine dışkısı karışmış, hareket
edemediği için... Çiftlik balıklarını da yemeyeceksiniz. Çünkü
balıklara verilen de ölü hayvan eti ve kan. Haram dinimizde. Denize
attın mı kan oluyor o yem, yiyor hayvan. Bunların eti yenmez zaten.
Faydalı değil. Bunun için bu kadar hastalık oluyor.
Dışarıdan tatlı alanın yüzü gülmez
Her şey tabiata uygun olsa sorun çıkmayacak galiba?
Evet.
Bir de buğday ekmeği yiyin. Konsantre ürün yemeyin, artı asitli
içecekler yani kolalı içecekleri asla evinize bile sokmayın. Bunlar
olmazsa olmazlar. Bir de suni tatlılar var. Suni sakkaroz, glikoz,
bunları asla kullanmayın. Mesela mısır şurubu veriyorlar. Mısırın geni
değiştirilmiş zaten. Bu yüzden ben şöyle diyorum; dışarıdan tatlı alanın
yüzü gülmez. Ayrıca her gün yeşil çay içiyoruz, bağışıklık sistemini
artırmak için bir avuç badem, ceviz, çekirdekli kuru üzüm, hurma, incir
ve kuru kayısı yiyoruz. Bunların bir kısmı immün sistemini
güçlendiriyor, bir kısmı toksini atıyor. İncir ve kayısı bağırsakları
açıyor, öbürleri de kanı temizliyor. Artı her gün sebze ve mutlaka
yemeklerin altına bir tabak salata yiyoruz. Rokadır, maydanozdur,
dereotudur, teredir, ne bulursanız ama mevsim salatası... İnsan
kurtuluşu mevsim salatasında. Her çayın içine bütün yemeklere tatlı ve
çorbalara her şeye limon koyun.
Her gece elma sirkesi içen ayda 3-4 kilo verir
--------------------------------------------------------------------------------
Dünkü konuşmamızda limonlu su, ballı su ve elma sirkeli su için demiştiniz. Nasıl içilmesini öneriyorsunuz peki?
Sabahları
bir bardak kaynar suya bir limon sıkın. Özellikle kan yağları yüksek
olanlara iyi gelir. Her gün bal şerbeti için, bir bardak kaynar suya bir
çay kaşığı bal koyun, içine bir limon sıkın, için. Ya da yarım limon.
100 kiloluk adam bir limon sıksın, 50 kiloluk adam yarım limon.
Neden? Limonun fazlası zarar mıdır?
Tabii..
Kanı sulandırır. Her gece yatmadan bir bardak kaynar suya bir çorba
kaşığı elma sirkesi koyup içerseniz, yine bedenin bütün toksinlerinin
atılmasına yardımcı olur. Bir ayda 3-4 kilo verdirir, toksinleri atar
bedeninizden. Çok önemlidir, kan yağları ve kolesterolü düşürür.
Zayıflamaya yardımcı olur.
Günde bir elma tüm vitamin ihtiyacınızı karşılar
Peki günde bir elma yemek bütün vitamin ihtiyacımızı karşılar mı?
Tabii.
Her gün mutlaka bir elma yiyeceksiniz. Bedene en uygun meyve ve asit,
elma ve elma sirkesidir. Biz bütün kış elma pekmezi yerdik. Üç
kardeştik, hiçbirimiz hasta olmadık. İlaç kullanmadık. Ne zaman
İstanbul’a geldik, hastalanmaya başladık...."
...
SONUÇ: Bizi ancak KOZMIK BEDEN TEMİZLİĞİ KURTARIR!
Haberi Sosyal Medyada Paylaş :