31 Mart 2016 Perşembe

Et Yemezsek Bedenimizde Neler Olur?

Et Yemezsek Bedenimizde Neler Olur?

1. İyi Uyuyamamak
et_1
Protein eksikliği geceleri bedenin derin uyuyamamasına neden olabilir.Protein eksikliğinde beden aşırı karbonhidrat ve şeker tüketmesine meyil eder ve beden sistemin enerji için şekere bağımlı olmasına yol açar. Ancak, şeker ve karbonhidratlar, çabuk yanar ve enerji seviyelerinde dalgalanmalar yaratır.Deliksiz uyku,insan bedeni için çok gereklidir.Hattâ deliksiz uyku, şekerin aksine bedenin kalıcı yakıt olan yağı yakması için gereklidir,
Deliksiz uyku sadece şeker ve karbonhidratı yakmak için kullanılsa, beden kolaylıkla acıkacaktır.

2. Stres, Düşük Enerji, Huysuzluk, Karamsarlık
et_2Protein eksikliği, stresle o kadar iyi bir şekilde baş etmeye izin vermez. Ayrıca, karamsarlık da deneyimlersiniz ve bu da
sizi düşük enerjili hissettirir.Kan şekerini dengede tutmaya yardım eden protein olmadan, ruh halinde inişler ve çıkışlar deneyimleme eğilimi ve enerji artışı olur.Zamanla, bedenin bu zıtlıklarla dalgalanmasından kaynaklı bitkinlik, sakin olmaya ihtiyacı olan  bedeni enerjisiz bırakacaktır ve ihtiyaç olduğunda ekstra destek alması gerekecektir.



3. Kas ve ya da Eklem Ağrısı
et_3Beden çok fazla protein depolar, protein de zor,yorucu egzersizden ya da efor sarfedilecek herhangi bir şeyden sonra kas ve eklemleri yeniden yapılandırmada görev alan eklem sıvısında bulunur. Sonuç olarak,eklemler güçlenir ve kaslar sıklaşır.
Kas ve eklemlerindeki bir çesit acıya standart kas bakımı yanıt vermez ve bunu tedavi etmenin tek yolu protein seviyelerini yüksek tutmaktır!
4. Sürekli Olarak Doymak Bilmeyen Bir İştah
et_4Sabit olmayan  kan şekeri seviyelerinden dolayı, beden, karbonhidratlar, tatlılar, kafein, çikolata, gazoz, şeker, pastalar, ya da cips ve herhangi bir abur cubur gibi besin değeri düşük gıdaları, sürekli olarak arzulayacaktır. Her yemekte yeterli derecede protein almak,kan şekerini stabilize etmeye yardım edecek ve ilk anda  karbonidrat tüketme arzusunu engelleyecektir ve bedenin de yağı nasıl yakacağını öğrenmesine izin verir. Vejeteryan olup kilo vermeyi düşünüyorsanız, gerçekten de ne olmak istediğinize karar vermeden önce bu konuda daha fazla araştırma yapmalısınız!

5. Tembellik
et_5
Yeterli proteini almadığınızda,kaslarınız ağır, zor aktivitelerden sonra kendilerini onaramayacaklardır ve bu da aslında zarar verici olabilir ve kaybettiğinizi yeniden yapılandıramazsınız. Daha zayıf düşecek ve içinizden bir şey yapmak  ya da herhangi bir şey için harekete geçmek gelmeyecektir.




6. Saç Dökülmesi
et_6
Protein eksikliğinin bir garip işareti de saç dökülmesidir. Burada olan şey;bedeniniz yeterli proteini almaz ve değerli proteinini  korunma moduna geçer ve bunu saç ya da tırnak üretiminde kullanmayı durdurur. Dolayısıyla, saçlar matlaşır,cansızlaşır ve gücünü kaybeder.



7. Yaralanmada Daha Geç İyileşme
et_7





8. Demir Eksikliği Kansızlık Riski
et_8

Ette çok fazla protein ve demir mevcuttur.
Dolayısıyla,eğer artık et yemiyorsanız, bedeninizin ihtiyacı olan bu gerekli besin maddelerine sahip olamazsınız.Bunları almazsanız, tek kaynağı et olan bu besin maddelerinden yoksun kalırsınız.Sonuçta, kansızlığa bağlı hastalık riski ile karşı karşıya kalırsınız.




9. Birisi Yemeden Dolayı Özür Dileyecek
et_9
Et yemediğinizi bildikleri halde meslektaşlarınızın ya da ev arkadaşlarınızın ya da sınıf arkadaşlarınızın yemekte size katılıp önünüzde et yerken et yemeyen sizden özür dilemeleri biraz münasebetsiz olabilir. Sevmediğiniz şeyi yerken onları seyrettiğinizde ne hissedeceğiniz konusunda biraz kaygılanıp, merak edin.



10. Etin Tadın Gerçekten de Nasıl Olduğunu Unutacaksınız
et_10

Onayladığınız geçerli sebeplerden dolayı hergün etsiz yemeklere gitmeye karar vermeniz neticede, sizi gerçekten de tamamiyle et yemeyi kesmeye motive edebilir. Bir gün kendinize şunu sorma eğiliminde olursunuz: “Uzun zaman oldu. Etin tadı nasıldı?” ve seferinde eti gördüğünüzde nasıl olduğunu merak etmeye devam edeceksiniz.



Korku ve Stres..

Korku ve Stres

Korku ve stres sistemleri nasıl bir etkileşim içindedirler? Mevcut ve gelecekteki davranışsal tepkileri nasıl şekillendirirler?

Korku ve stresi klasik olarak, türe bağlı defansif tehdit tepkisinin, tehditkar bir uyarıcı tarafından harekete geçirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu defansif (savunmacı) tepki, adrenal hormon salımı da dahil olmak üzere fizyolojik stres tepkilerini tetikler. Koşullu tehdit hafızasının mikroanatomi bilgisi gelişiyor. Ama bunun stres aracılı adrenal steroid sistemlerle olan etkileşim bilgisi yine de ortaya çıkıyor. Araştırmalar lateral amigdalanın kilit rol oynadığını tespit ettiler. Bu noktadaki, Pavlovyan korku/tehdit  hafıza bütünleşmesinin, yeniden bir araya gelmesinin ve de sönmesinin mikroanatomisi gözler önüne serilmeye başlandı. Bu çalışma da, korku ve stresin beyni nasıl şekillendirdiğinin mekanizmasını gösteren anahtar sorular dikkate alınarak, daha önceki araştırmanın üzerine inşaa edilmiştir.
Korku nöral devre sisteminde şunlar mevcuttur: sempatik sinir sistemini doğrudan aktive eden amigdala çıktı(output) devresi ve hipotalamik pituiter adrenal aksisi (HPA); dolayısıyla da negatif duygusal tepkideki stres hormonları. (Radley) Olumsuz duyguların stres tepkisi içerdiği kabul edilir. Ama stresin ne olduğu ve bedende nasıl ortaya çıktığı her zaman olduğu gibi hala şiddetle tartışılmakta ve araştırılmaktadır. Radley beyindeki stres ve korku sistemleri arasındaki etkileşimi anlamak için, ayrıntılı devre takibi ve bağlantısallık yaklaşımlarını özetliyor. Korku ve strese karşı zihinsel tepkideki farklılıkların altında yatan sebep, amigdala anatomisinin özellikleri ve HPA tepkisinin kontrolü olabilir.
Kruger ve diğerleri, insanlar ve hayvanlar üzerinde yapılan bir dizi araştırmayı anlatıyor. Bu araştırmalar, stres hormonları, norepinephrine ve  glucocorticoidlerin korku anılarına olanak sağlamadaki temel süreçlerini ve mekanizmalarını açıklamaktadır. NE Beta’nın kısa süreli hızlı aktivasyonunu tanımlıyorlar. Postsinaptik alandaki Mineralocorticoid reseptörler( MR), postsinaptik membrandaki AMPA reseptörlerinin hızlı yerleşimine yol açar. Uzun süre (saatler), genomik mekanizmalar arasında yol alan Glucocorticoid reseptörler (GR) ayrıca AMPA reseptörlerinin de postsinaptik membrana yerleşmesine sebep olurlar. Araştırmacılar, bu çoklu bütünleyici hücresel mekanizmaların, stresli olaylarla ilgili anıların oluşmasına olanak sağladığını ve güçlendirdiğini buldular.
Tehditkar uyarıcı topluluğuna tepki olarak oluşan korku sistemindeki yapısal değişikliklerin altında yatan temel mekanizmaları tanımlayan Lamprecht, aktin hücre iskeletindeki(sitoskeleton) değişiklikleri anlatıyor. Lamprecht, korkunun akabinde (özellikle lateral amigdala ve hipokampüsteki) dendrit spine’larda oluşan sinaptik değişiklikler öncesi ve sonrasının önemli olabileceğini söylüyor. Aktin sitoskeleton inhibitörlerinin nöron yapısını değiştirdiği  ve uzun süreli hafızayı körelttiği görüldü.
Yaş unsurunun anksiyete bozukluklarında bir risk faktörü oluşturduğu varsayımından yola çıkarak, Beracochea ve arkadaşları “stresli orta yaş faraler” ve “stressiz genç fareler” kullanarak, korku döngüsü ile anksiyete bozukluğu, hafıza ve farmokoloji arasındaki etkileşimi anlamaya çalıştılar. Belirgin bir doz aralığında benzodiyazepin verildiğinde stresli orta yaş fareler, stressiz genç yetişkin fareler gibi oldular. Bu, benzodiyazepin ve kortikosteron seviyeleri arasındaki dinamik etkileşimin ilk kanıtı oldu. Bu da azalmış stres etkisi ile artan hafıza performansına işaret etmektedir.
Korku, stres, intihar, anksiyete ve yaşlanma arasında potansiyel örtüşen yollar Choi ve arkadaşlarınca tanımlandı. Bu kişiler ayrıca, kontrollere nazaran intihar kurbanlarının prefrontal kortekslerinde artan kinaz gen ifade seviyelerini bulan kişilerdir. Çevresel etkiler yüzünden kinaz genlerin doğum sonrası bozulması, intihar riskini artıran daha sonraki fizyopatolojiyi artırabilir. Kinaz genlerine ek olarak diğer stres regülatörleri de önemli göstergeler olabilirler. Mc Guire ve arkadaşları, Nöropeptit Y (NYP)’nin CRH regülasyonuyla kısmen stres ve duygunun entegre edilmesinde rol oynadığını ve NPYnin bozulmasının, bireyi stres sonrası olumsuz etkilere daha çok maruz bırakabileceğini bildirdiler.
Nolte ve arkadaşları, gelişim esnasındaki ek deneyimlerin, anksiyete gelişimini ve HPA aksis duyarlığını nasıl etkilediğini anlattılar. Şunu iddia ediyorlar: Çocuğun doğuştan sahip olduğu stres duyarlılık özellikleri, annenin stres regulasyon sitilinin rahim içi adaptasyonunu gösteriyor olabilir. Yani HPAaksinin bozukluğu yüzünden annedeki anksiyete çocuğa geçebilir. Bir kişinin ilerleyen travmatik stres bozukluğu sonrasına (PTSA) olan duyarlığı genetikten, gelişim ve çevresel deneyimlerden etkileniyor olabilir.
PTSD, bozulmuş korku ve stres sistemleriyle ilişkilendirilir. Jovanovic ve Norrholm’un yazdığı bir makalede, insanlar ve hayvanlarda korkuyu azaltma çalışmalarında kullanılan korku önleme modellerinin olası dönüştürülebilir araçlar olduğu iddia edilmektedir. Hem davranışsal hem de farmakolojik olarak korku söndürme mekanizmalarının basitleştirilmesi, nöral devrede iyileştirici bir değişiklik yaratabilir. Korkuyu azaltmak üzere zayıflayan yetenek PSTDnin gelişiminde bir risk faktörüdür. Korkunun azalması olay ve zamana bağlıdır.
Vahşi hayvanlarda PTSD araştırmasına yeni ve orijinal bir şekilde bakan Clinchy ve arkadaşları, gerçek hayvanların gerçek stresle nasıl başa çıktığını bilmemiz gerektiğini söylüyorlar. “PTSD yırtıcı model”i araştırıyorlar. Bu modelde predatörün(yırtıcı) kokusuna maruz kalmak, CRH, kortikosteron ve dendrit morfolojisi de dahil olmak üzere beyinde ve vücutta uzun süreli değişikliklere yol açmaktadır. Vahşi av hayvanlarının yırtıcı avcı hayvanlarına maruz kalması %40 daha az üremelerine sebep olmaktadır ve bu da ebeveynlerdeki glukokortikoid artışıyla bağlantılıdır. Çok nesilli stres vahşi tavşanlarda görülmektedir ve gelecek nesillerde uyarlanır avcı tepkisinde artış olabilir. Clinchy ve arkadaşları, arakuşak stres tepkilerinin bireysel olarak uyumsuz ama evrimsel olarak uyarlanabilir olduğunu söylüyorlar. Peki stres uyumsuz ise, neden hala devam ediyor? Bir yaşam mücadelesi olabilir ama mücadele uyumsuz olmak zorunda değil. İşte bu durumda uyumsuz stres tepkileri mantıklı görünür.
İnsan tarihi boyunca, muhtemelen her nesil PTSD olarak bildirilen korku ve strese bağlı mental travma salgını yaşamıştır. Bu salgın, geçmiş, şuan ve gelecek nesillerin başına bela olur. Anlatılan 11 çalışma, korku ve stres sistemlerinin birbirleriyle nasıl etkileşimde olduklarını ve bunların duygusal ve patolojik durumların gelişimini nasıl etkileyebileceklerini yepyeni bir bakış açısıyla anlatıyor. Bedensel stres sistemelrinin korku ve mental sağlık nörobiyolojisini nasıl etkilediği hala öenmli bir araştırma konusu olmaya devam ediyor. Gelecekteki çalışmalarda, duygunun önemli mekanizmaları tekrar ele alınıp çözümlenmeye ihtiyaç duyuyor. Böylelikle korku, stres ve travma patolojileri daha etkili bir şekilde anlaşılabilir, gerekli tedaviler uygulanabilir.

Öfke problemi olanlar; iki kat fazla toksoplozmoz paraziti enfeksiyonuna sahip olabilir.

Öfkelenmenin Neticesi

Öfke problemi olanlar; iki kat fazla toksoplozmoz paraziti enfeksiyonuna sahip olabilir.

öfke
Yeni bir çalışmaya göre, yaygın toksoplazma gondii paraziti ile Aralıklı Taşkınlık Rahatsızlığı arasında bir bağlantı mevcut. Toksoplazma gondii parazitleri sıklıkla az pişmiş et ve kedi dışkısında bulunuyor.
Protozoon parazit (bir gözeli hayvan) Toksoplazma gondii’nin, bir farenin beynindeki doku kistindeki elektron mikrografisi.
Tekrarlayan aşırı fevri öfkenin de içinde yer aldığı psikiyatrik bozukluklara (örneğin yol verdin yol vermedin kavgası) sahip bireyler, psikiyatrik teşhis konulmamış bireylere göre, yaygın bir parazite iki kattan fazla maruz kalmış olabilir.
358 yetişkin bireyi kapsayan bir çalışmada, Chicago Üniversitesi’nden araştırmacıların liderliğindeki bir ekip, tüm insanların yüzde 30’u tarafından taşınan, kısmen zararsız ve parazitli bir enfeksiyon olan toksoplazmozun, Aralıklı Taşkınlık Rahatsızlığı ve aşırı saldırganlıkla ilişkili olduğunu buldular.
Çalışmamıza göre, toksoplazma gondii parazitinin yer aldığı gizli enfeksiyon, beyin kimyasını, saldırgan davranış riskini arttırma yönünde değiştiriyor olabilir.” Emil Coccaro, Chicago Üniversitesi.
Bununla birlikte, bu ilişkinin bir nedene dayalı olup olmadığını bilmiyoruz, ve toksoplazmoz testi pozitif çıkan herkes saldırganlık durumlarına sahip değil. Ve ek çalışmalara ihtiyaç var.” Coccaro.
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksiksel El Kitabı’nın beşinci baskısında, Aralıklı Taşkınlık Rahatsızlığı(ATR), tekrar eden, dürtüsel, sözlü ve fiziksel saldırganlığın problematik olarak patlak vermesi şeklinde tanımlanmıştır. Saldırganlığı tetikleyen durumlara göre orantısızdır. ATR’nin 16 milyon kadar Amerikalıyı etkilediği düşünülüyor. Bu bipolar rahatsızlık ve şizofreninin birleşiminden daha fazladır.
ATR ve dürtüsel saldırganlığın teşhis ve tedavisinde, Coccaro ve meslektaşları araştırmalarının bir parçası olarak, oldukça bilindik bir parazitli enfeksiyon olan toksoplazmoz ile meydana gelebilecek olası bağlantıları incelediler. Enfeksiyonlu kedilerin dışkısı, az pişmiş et ya da kirli su ile bulaşabilen toksoplazmoz, sağlıklı yetişkinler için tipik olarak gizli ve zararsızdır. Bununla birlikte, beyin dokusunda yer aldığı ve şizofreni, bipolar rahatsızlık ve intihara eğilimli davranış gibi bazı psikiyatrik hastalıklarla bağlantılı olduğu bilinmektedir
Araştırma ekibi, Amerika’da ATR, kişilik bozukluğu, depresyon ve diğer psikiyatrik rahatsızlıklara sahip 358 yetişkini iyileştirdi. Çalışmaya katılanlar aynı zamanda öfke, saldırganlık ve dürtüsellik hususlarında başarı sağladılar. Katılımcılar üç gruptan birinde yer aldılar. Yaklaşık olarak üçte biri ATR’liydi. Üçte biri psikiyatrik geçmişi olmayan sağlıklı bireylerdi. Diğer kısım ise diğer bir takım psikiyatrik hastalık teşhisi konmuş ancak ATR olmayan katılımcılardı. Bu son grup, ATR’yi diğer psikiyatrik faktörlerden ayrıştırmak için bir kontrol olarak kullanıldı.
Kedilerinize sahip çıkın
Araştırma ekibinin bulgularına göre ATR-teşhisi konulan grup, sağlıklı grupla (yüzde 9) karşılaştırıldığında kan testinde iki kattan fazla (yüzde 22) pozitif toksoplazmoz sonucuna sahipti.
Psikiyatrik kontrol grubunda olanların yaklaşık yüzde 16’sı toksoplazmoz testinden pozitif çıktı, fakat sağlıklı kontrol grubuna benzer bir saldırganlık ve dürtüsellik puanına sahiplerdi. ATR-teşhisli kişiler her iki ölçümde de diğer iki gruba nazaran daha yüksek puan kaydettiler.
Tüm deneklerin içinde, toksoplazmoz-pozitif bireyler belirgin bir şekilde öfke ve saldırganlık değerlerinde daha yüksek skor kaydettiler. Ekip, toksoplazmoz ile aşırı dürtüsellik arasında bir bağlantı kaydetti, fakat saldırganlık değerlerine uyarlandığında, bu bağlantı anlamsız hale geldi. Bu bulgu toksoplazmoz ve saldırganlığın en güçlü şeklide ilişkili olduğunu önermektedir.
Bununla birlikte, yazarlar, toksoplazmoz enfeksiyonunun aşırı saldırganlığa ya da ATR’ye neden olup olmadığı konusunda, yapmış oldukları çalışmanın bir adres vermediği konusunda uyarıyorlar.
Karşılıklı ilişki neden olmak anlamına gelmez, ve bu kesinlikle insanların kedilerinden kurtulması gerektiği anlamına gelmez.” Prof. Royce Lee. “Henüz dahil olan mekanizmaları tam anlamış değiliz. Bu, beyin modülasyonunun parazit tarafından yönlendirildiği, yüksek iltihaplı bir tepki olabilir, ya da tam tersi bir şekilde çok sayıda kediye sahip olma eğilimindeki ya da daha fazla az pişmiş et yiyen saldırgan bireylerde, saldırganlığa neden olan durum olabilir. Çalışmamız insanlar üzerinde daha fazla araştırma yapma ve daha fazla delile ihtiyaç olduğu yönünde işaretler veriyor.”
Coccaro ve ekibi şuan toksoplazmoz, saldırganlık ve ATR arasındaki ilişkinin ileri tetkiklerini yapıyorlar. Eğer iyice anlaşılabilirse, bu bağlantı gelecekte ATR’nin teşhisi ve tedavisinde yeni stratejiler verebilir.
Gizli bir toksoplazmoz enfeksiyonunu ilaçla tedavi etmenin saldırganlığı azalttığını görmek için deneysel çalışmalar yapılacak. Daha fazlasını öğrenebilirsek, toksoplazmoz-pozitif hastalarda ATR’nin tedavisi için önce gizli enfeksiyonu tedavi etmek makul gelebilir.” Coccaro.
Aralıklı Taşkınlık Rahatsızlığı ATR : Başkalarına yönelik ciddi saldırganlık patlamalarıyla, ya da mala-mülke zarar vermeyle kendini gösteren ve davranışa neden olabilecek organik, epileptik veya kişilik rahatsızlığından kaynaklanmayan bir dürtü kontrolü bozukluğu. Saldırganlık dürtüleri ansızın ortaya çıkar. Söz konusu kişi bu durumu sıklıkla bir nöbet veya sinir krizi olarak adlandırır. Olaylar arasında genelleşmiş bir dürtüsellik veya saldırganlık belirtisi gözlenmez.

"Davayı açtık olacak" ayşe özyılmazelin yazısı..


Hiç kuşkusuz bazı şeylerin değişmesi gerek! Hatta konu kadına, kadına bakış açısına ve kadın haklarına gelince birçok şeyin değişmesi gerek!
Gururla ve dimdik durarak söylüyorum ki; hayatını kimseye sırtını yaslamadan, çalışarak, emek vererek, mücadele ederek, inandıklarından geri adım atmayarak, hatalarından ders çıkartmayı elzem sayarak, gururunu, onurunu ilk sıraya koyarak yaşayan biriyim.
Deliyim, duygusalım, ani kararlarım oluyor, bir anda sinirlenebiliyorum, aşk için hesapsızca yollara düşüyorum, çabuk küsebiliyorum ama on iki yıldır çok sevdiğim mesleğimi büyük bir coşkuyla yapıyorum.
'Güzel kadın', 'popüler kadın', 'magazin figürü' kontenjanlarından yıllarca bir sürü iftiraya maruz kaldım. Haksızlığa uğradım. Yanlış anlaşıldım. Emeğimi ve çalışmalarımı göz ardı ederek veya başka sebeplere bağlayarak kendi başarısızlıklarını hafifletmeyi seçenleri gördüm.
Yalanlar duydum. Sözel tacizlere uğradım.
İş hayatındaki birçok kadının tecrübe ettiği gibi yani... Ben de farksızdım.
Güzelsen, başarılıysan sana en kolay damgayı namusun üzerinden vurup, seni en kolay oradan incitebilirlerdi çünkü.
Önceleri çok üzüldüm, gözyaşları döktüm, günlerce evden çıkmadığım oldu, sinirlendim, kendimi açıklamaya çalıştım. Sonra bir çeşit nasır bağladım, 'beni deviremezsiniz, benden iyi değilsiniz' nasırı.
En büyük intikamın 'başarındır', 'güler yüzündür' anladım. Düştükçe yeniden, yeniden ayağa kalktım. Tabii ki kalkacaktım, başka ne yapacaktım ki. Önce sen kendine inanacak, kendini dimdik tutacaksın.
Bugün sahip olduğum ne varsa kendim başardım. Aklımla, işime aşkımla, zekâmla, çalışmamla, gazetedeki ve müzikteki harika iş arkadaşlarımla. Ve bugüne kadar bana atılan onca iftiraya ve söylenen kötü sözlere dava açmadım. "Boş ver kızım" dedim"Sallagitsin" dedim, "O kim ki ben onu ciddiye alacağım" dedim.
Hayatımda ilk kez birine dava açmak için iki hafta önce suç duyurusunda bulundum.
Kişinin adı; basında çıkan haberlerinden dolayı yakından tanıdığınız Ali Ağaoğlu. Hayır! Kendisini ciddiye aldığımdan değil, birinin artık bu tip yaklaşımlara, bu tip cinsiyetçiliğe, bu tip kadına saygısızlığa dur demesi gerektiğinden. Dava sebebimi kısaca anlatırsam;'Türk Dizilerinin Sebep Olduğu 10 Şey' başlıklı yazımda Ağaoğlugiller'in adamın Kanuni, sanırım 'ortanca' olan sevgilisinin de Hürrem olduğu posterin önünde nasıl da poz verdiklerinden söz etmiştim.
Cümle doğru mu, doğru. Pozu veren onlar mı, onlar. Basın mensuplarına fotoğraf çektiren onlar mı, onlar. Bir sürü kadınla aynı anda ilişki yaşayıp da bunu çekinmeden gözümüze sokan onlar mı, yine onlar.
Söz konusu yazımın üstüne Ali Ağaoğlu'nun kişisel e-mail adresinden bana ve müdürlerime bir e-mail geldi. Gelen hakaret dolu, bel altı bir üslupla yazılmış e-mailin içeriğini burada yazmam mümkün değil.
Kişilik haklarımı ihlal eden, işyerindeki saygınlığıma zarar vermeyi hedefleyen, cinsiyetçi, kadın haklarına saygısız, kadını namusundan asmayı tek yol bilen bu erkek şiddetine susmak istemedim.
Hemen avukatım Altın Mimir'i aradım ve dava dilekçemizi verip, CumhuriyetBaşsavcılığı'na başvurarak soruşturma başlattık. Hayatındaki kadınları küçük, ortanca, büyük diye sınıflandırıp, boy boy dizerek, Medeni Kanun'u ve Türk aile yapısını ezip geçerken utanmayan, kadınları hayatına dekor eden, icabında tahtakurusu gibi ezebileceğini zanneden bu kişiye birilerinin dur demesi gerekiyor artık.
Şerefime, onuruma yapılmış bu hakareti kabul etmiyor, parasından, pulundan, çevresinden, korkmuyorum, tırsmıyorum, sinmiyorum.
Yüce Türk Adaletine güveniyorum.
Bu yazıyı da kadınlara örnek olmak için yazıyorum. Lütfen size yapılan hiçbir tacize, hakarete, kişilik haklarınıza saldırıya karşı susmayın. Kim olursa olsun, sizden büyük değil, unutmayın.

alıntı..


30 Mart 2016 Çarşamba

Dr.Halit Yerebakan'ın 31.03.2016 günkü köşe yazısı(Düz bir karın hayal değil)

Dr.Halit Yerebakan’ın 31.03.2016 günkü köşe yazısı;


Düz bir karın hayal değil




Yanlış beslenmek şişkinliğe sebep olur ve bu durum büyük bir göbek olarak göze çarpar. Yediklerinizi kontrol ederek şişkinlikten kurtulabilirsiniz
Şu karnımdan bir kurtulsam, yeter!' ne kadar tanıdık bir cümle değil mi? Karın bölgesindeki yağlanma, bedenin diğer bölgelerinde birikenlerden çok daha rahatsız edici olabilir. Etrafınıza dikkatlice baktığınızda sadece karın bölgesi şişman, diğer bölgeleri normale yakın bir sürü insan görebilirsiniz. Bu gibi durumlarda bölgesel jimnastik en sık tavsiye edilen çözüm önerileri arasında yer alıyor. Oysa son yıllarda yapılan araştırmalar, karın bölgesi yağlarından kurtulmak için bölgesel jimnastik yerine özel bir beslenme planı uygulamanız gerektiğinden bahsediyorlar. Günlük alışkanlıklarınızın arasına katacağınız basit yeniliklerle bunu başarmanız aslında mümkün. Uzmanlar, metabolizmanızı hızlandırmanın, tüm vücuttan zayıflamanız için ilk ve altın kural olduğunu belirtiyorlar. Günümüz popüler diyetlerindeki en önemli problem, bir süre sonra kilo verme hızının yavaşlaması, hatta durması. Bu durum zaten diyet yapmaktan bezmiş biri için son derece caydırıcı olabilir. Bu sebeple öncelikle metabolizmanızı hızlandıracak ipuçlarını dikkate almanız gerekir.

ACI BİBER YİYİN
Daha önceki yazılarımda da bibere acı tadını veren mucize madde capsaisinden bahsetmiştim. Yapılan araştırmalara göre capsaisin, bedene girdiği andan itibaren 30 dakika boyunca metabolizmanızı yüzde 20 oranında hızlandırıyor. Tükettiğiniz biber ne kadar acıysa, barındırdığı capsaisin miktarı da o oranda fazladır. Hızlanan metabolizmanız sayesinde tüm bedenden zayıflamanız mümkün ancak acı biberin özellikle karın bölgesinden zayıflamanıza yardımcı olduğu da biliniyor. Acı biberi sabahları tüketmeniz de ayrıca tavsiye ediliyor. Sabah sabah biber yiyemem diyenlerdenseniz, ülkemizde kolayca bulabileceğiniz acı biber salçasıyla hazırlayacağınız kahvaltılık sosla da aynı etkiyi yakalayabilirsiniz.

OMENTUM İLE MÜCADELE EDİN
Omentum, organlarımızı kaplayan ve yağ hücrelerinden meydana gelen bir tabakadır. Beslenme şeklimize göre genişleyerek büyürler. Omentum ile başa çıkabilmeniz için kendisini oluşturan yağ hücrelerini boşaltmanız gerekir. Bunun için tavsiye edilen bir mucize var: Yeşil çay. Yapılan araştırmalar, yeşil çayın içindeki maddelerin yağ hücrelerini parçalamada çok etkili olduğunu gösteriyor. Her gün iki fincan yeşil çay içmek beklenen etkinin gerçekleşmesi için yeterli.

AKASYA TOZU LİF ZENGİNİ
Zayıflama formülleriyle yakından ilgilenenler akasya tozunu mutlaka duymuşlardır. Akasya tozu, akasya ağacının kabuğunda bulunan bir toz. Baharat gibi kullanılıyor. Yapılan araştırmalarda, zayıflamanın en önemli yardımcılarından olan liften oldukça zengin olduğunu tespit edilmiş. Sindirim sisteminin en iyi dostu sayılan lif, yediklerinizi kolay sindirerek hızla atmanızı sağlar. Akasya tozunu, tıpkı tuz vb. baharatlar gibi yemeklerinizin üzerine serperek tüketebilirsiniz. Ancak bu tozu kullandığınız öğünlerde bol su tüketmeniz gerekiyor. Su, akasya tozunun etkisini artıran en önemli unsur.

SALATALIK VE LAHANA TURŞUSU
Bakteri denince akla ilk gelen zararlı olduklarıdır. Oysa bedenimizde bulunan bazı bakteriler, aksine faydalıdır. Buna en iyi örnek, bağırsak bakterileridir. Bağırsaklarda sindirime yardımcı iyi bakteriler bulunur. Yediklerimize bağlı olarak bağırsak bakterilerinde çeşitlilik görülür. Yanlış beslenme sonucu artan zararlı bakteri miktarı, bağırsak duvarında yanmaya ve şişliğe sebep olur ki bu durum büyük bir göbek olarak göze çarpar. Bu sebeple yediklerimizi kontrol ederek bu şişlikten kurtulabiliriz. Bahsettiğim faydayı elde etmek için çok da uzağa gitmenize gerek yok. Kültürümüzde var olan turşu, bu iş için birebir. Yapılan araştırmalar, özellikle salatalık ve lahana turşusunda bulunan yararlı probiyotiklerin zararlı bakterilerin ölmesinde son derece etkili olduğunu gösterdi. Tek yapmanız gereken, minimum tuz oranına sahip turşuları tercih etmek olmalı.

KORTİZOL SEVİYENİZİ AZALTIN
Kortizol, bilinen adıyla stres hormonudur. Şehir ve yoğun iş hayatı içinde savrulup dururken stresten uzak durun demek gülünç bir tavsiye gibi gelebilir ancak tamamen ortadan kaldıramasanız da azaltmaya çalışmanız gerekli. Kortizol hormonunun bilinen en önemli etkisi, ekstra kalori depolamaktır. Kortizol seviyenizle baş etmeniz için yemeniz gerekenlere gelince: Mor lahana, yeşil roka, bulgur, arpa, esmer pirinç, deniz ürünleri, zerdeçal, fesleğen ve tarçın, zencefil, nane, limon.

ŞİŞKİNLİK DÜŞMANI ÇAY
Hem lezzetli, hem de şişkinliği azaltmada son derece etkili bu çay, Dr. Mehmet Öz tarafından sıklıkla tavsiye ediliyor. Zencefil, nane, limon ve su ile hazırlanan bu soğuk çay, hem lezzetli, hem de son derece pratik.
3 poşet zencefil
1 kase kıyılmış taze nane
1 limon suyu
2 su bardağı su
2 su bardağı buz
Çaydanlığa zencefil poşetlerini, kıyılmış naneyi ve suyu koyun, 5-10 dakika arasında ısıtın. Karışımı poşet ve nane kalıntılarından arındırmak için süzün. Limon suyu ekleyin, Karıştırın ve servis edin. Dilerseniz buzdolabında bekletin ve sonradan buz ile servis edin.

KİLO VERMENİZE YARDIMCI KAHVALTI ALIŞKANLIKLARI
1. Meyve suyu yerine yağsız süt için. Kahvaltıda yağsız süt tüketen fazla kilolu insanlar daha az yerler.
2. Kahvaltı yapan kişiler kilo vermede ve vermeye devam etmede daha başarılı olurlar.
3. Araştırmacılara göre sabahları yumurta tüketen kişiler, karbonhidrat ağırlıklı beslenen kişilere göre daha uzun süre tok kalıyor.
4. Yulaf sizin arkadaşınız! Kahvaltıda bir kase yulaf ezmesi yemek öğlen yemeğe saldırmanızı önler.

Sıcaklık, iştah ve metabolizmamızı nasıl etkiler? 
Metabolizmayla ilgili bir teoriye göre soğuk hava iştahı harekete geçiriyor. Kışın daha çok yediğinizi ve spordan sonra vücudunuz sıcakken aç hissetmediğinizi hiç fark ettiniz mi? Aksine, düşük vücut ısısına sahip olan kişiler daha düşük metabolizma hızına sahiptirler ve kilo almaya daha yatkındırlar.

Alıntıdır!...


29 Mart 2016 Salı

Herşeyin birşeyini, birşeyin her şeyini bilmek!..

  • ŞEREF OĞUZ'un
  • Her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bilmek



Her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bileceksin... Rahmetli Sakıp Sabancı'nın "48 öğüdü" arasında okumuştum bu ifadeyi... Sabancı, bunu kendi hayatına uyguladı, her şeyesanayici gözüyle baktı, sanayiciliğin de her şeyini bildi.
Tek beceri ile hayatta kalabildiğimiz günler çoktan mazi oldu. Günümüzde en az 3 farklı kariyerin bir ömre sığacağı gelişmeler yaşıyoruz. Bunun sebebi, giderek daha karmaşıkhale gelen üretimpaylaşım ve  modelleri kuşkusuz...
Kariyer söz konusu olduğunda... Üniversite tercihlerini dünün gözdesi bugünün geçer akçesi ile yapıyorsak, bunun bize etkisi ne olur? Çok değil çeyrek asır öncesine dek 8 milyon farklı mal ve hizmet üreten Türkiye'nin meslekler kodeksinde 8 bin civarında "iş tanımı" vardı.
Bugün ürün ve hizmet çeşitliliğimiz 16 milyona, meslek tanımları da 12 bine çıkmış durumda. Bu sayılar ABD için 24 milyon mala karşılık 32 bin iş şeklinde...
Eğitim sistemi, ihtiyacı kavrayıp buna uygun meslekleri oluşturmada "son derece hantal" kalınca, bu açığı kurumlar "iç eğitim" ile kapatıyor, sertifikasyon okulları gelişiyor... İşsizleri çalışma hayatına kazandırmak için geliştirilen meslek kursları da "dünün iyileri" üzerinden yürütülüyor.
Aşçı örneğinde, iyi bir şef için aylık 10 bin $ gelirden söz ediyoruz. 100 yıl öncesiningözdesi "kâtiplikzabitlik", yarım asır öncesinde "doktormühendis", 10 yıl öncesinde "bankacıpopçu" halini almıştı.
Bugünün dünyasında "itibarlı meslekler" listesi, çok hızlı değişmenin yanı sıra farklı biryöneliş sergiliyor: Hangi eğitim düzleminden gelirse gelsin, yeni ihtiyaçlara uygun beceriler geliştirebilmek.
Bu becerilerin en önemlisi; çabuk öğrenebilmek... Zira bir şeyin her şeyini bilerek "uzmanlaşmak" gerek şart ise, her şeyin bir şeyini bilerek "ayrışmak", yeter şart oluyor. Buna da "T modeli insan" deniyor. T'nin dikey çizgisi gibi bir şeyin her şeyini, T'nin yatayçizgisi gibi her şeyin bir şeyini bilmek...