31 Aralık 2014 Çarşamba

Bu insanoğlunun savaşıdır!..

“Bu insanoğlunun savaşıdır!..


Şeytanlar ve cinler bir insana Büyü ve sihir kanalından, Nazar ve nazarın büyüye dönüşmesi kanalından. Beddu , lanet,kötü söz kanalından,kendinin veya atalarının kesmediği adak kanalından ve en son olak ise musallat yolu ile gelirler....pire deve olmadan önleminizi rukyeerle alınız.
Rukyelerle ilk önce niyet ediniz ve Sorunu çözünüz Büyü ,Nazar veya her ikisini çözdükten sonra cin musallatı karşı kullanılan rukyeleri kullanınız. Bu iş yoğun çalışılmadıkca bitmez. Aile fertlerine kurmuş oldukları şebeke sirayet eder. Bu şebekeden kurtuluştan biri dua ve rukyelerdir. Rabbim şifanızı versin Sayfamızı takip edin çok yakında yeni rukyelerle buluşacağız.

 · 
https://ssl.gstatic.com/s2/oz/images/cleardot.gif
https://ssl.gstatic.com/s2/oz/images/cleardot.gif


Kan grubunuza göre beslenin .
Hormonla yetiştirilmiş ve güneş görmemiş ,doğada yetişmeyen ve olmayan yani doğal olamayan fabrikasyon maddelerini yemeyin.
ağır kimyasal maddelerle temizlik yapmayın yada iyice durulayın .
Bulaşık ve çamaşırlarınızı iyice sıcak suyla durulayın kalan kimyasallar insanı hasta yapar ve
Temiz ve doğal kaynak suyu içiniz.
Zeytinyağı kullanınız .fabrikasyon işlenmiş ürünleri kullanmayınız.
doğal sirke kullanın hem yıkanın hemde sebze ve meyvelerinizi yıkayın hemde balal karıştırıp sıcak suyla içiniz.
Allahın adının anıldığı helal gıdalar yiyiniz.
Yemekleri yaparken 7 ayetel kürsü okuyup üstüne üfleyiniz.

Euzu besmele çekmeden yemeğe başlamayın ve yemeyiniz.
hergün 100 adet lailahe illah muammedur resulullaj ve 100 adet Salavat ,100 adet ..Tovbe estağfirullah çekiniz.
her gün gözünüzü açtığınızda ve yatağa girdiğinizde euzu besmele çekerek 7 ayetel kürsü okuyunuz üstünüze ve elinize üfleyiniz ve üstünüzü ellerinizle sıvayınız.

Bu insanlığın Adem oğlunun şeytan ve şeytanın çocukları ve nesilleriyle yapmış olduğu savaştır. 



30 Aralık 2014 Salı

İşte Osmanlı’yı Cihan Devleti haline getiren 20 özellik:

İşte Osmanlı’yı Cihan Devleti haline getiren 20 özellik:
Madde ve mânâda efendi olmaları
Mekke ve Medine’nin hizmetçileri olmaları
Oğulun babasını geçmesi
Karaların ve denizlerin sultanı olmaları
Asker destekleyici olmaları
İstanbul’a sahip olmaları
Yedi iklime malik olmaları
Şehirlerin imarı ve halkın serveti
Merkez olmaları
Şiir yazmaları
Kahraman olmaları
Yardım istememeleri
Saltanat temizliği
Salgın hastalıklardan muaf olmaları
Hasep ve nesep şerefi
Şeriata bağlılıkları
Edepli olmaları
Hazineyi çoğaltma ve arttırmaları
Etkili ve itaat edilen emir sahibi olmaları
Müsadere yapmamaları

29 Aralık 2014 Pazartesi

ELF’den Tavsiyeler …

"

ELF’den Tavsiyeler …

Bana öncelikle ne tavsiye ediyorsun Elf?
– Devamlı araştır ve sürekli düşün!..
Daima yeniye açık ol!.. Hiçbir konuda önyargılı olma!..
Gerçeğini ve sistem içindeki yerini tespit edemeden, hiçbir şey hakkında hüküm verme!..
İnsanları yargılamak, onların dedikodusunu yapmak suretiyle, zamanını sakın israf etme!..
Önce içinde yaşadığın sistemi kavramaya çalış ve sonra da adımlarını o sisteme uygun bir biçimde at!..”
Sana danışılmadığı sürece, kimsenin işine karışma, akıl bile öğretme!.. Ehli olan, zaten arar ve bulur…
Ehil olmayana ise akıttıkların, taş üzerine yağan yağmura benzer!..
Sana, son birkaç DOST tavsiyesinde bulunacağım… Dilersen bunlara uy! Umarım çok faydasını görürsün!..
Pırlantanın, değeri arttıkça alıcısı az olur!..
İlmin seviyesi düştükçe, kalabalığı artar!.. Çokluk seni aldatmasın!..
Herkese faydalı olmaya çalış, ama gerçeğin ilmini de sakın EHLİNDEN gizleme!.. Sabırlı ol; bil ki her şeyin bir zamanı ve sırası vardır!.. Vakti gelmeden hiçbir şey olmaz!..
Bilinç boyutunda takdir edilmiş olanlar, kozmik boyutta yolculuğuna devam etmektedirler ve madde boyutunda kesinlikle programlandığı bir biçimde ortaya çıkacaktır!.. Bunu hiç kimse önleyemez ve değiştiremez!..
Sana ait olanın, sana ulaşmaması; sana ait olmayanın da sende kalması asla mümkün değildir!..
Herkes lâyık olduğunu mutlaka bulacaktır!.. Ne eline giren için sevin, ne de seni terk eden için üzül!.. Zira herkes, kendi ortamı için var edilmiştir, ki emanet ortamda bâkî kalması mümkün değildir!..
İsim, resim, şekil, biçim, seni asla hedefinden saptırmasın!..
Bil ki sen, ya evrensel gerçek için varsın ve tek gayen bu “Evrensel Sırlara” ermektir; ya da herhangi biri gibi bu dünyadan geçip gitmek!.. Önce hangisinden olduğuna karar ver; sonra da gereğince adımlarını atmaya başla…
Gerçeği hedef aldınsa, hedefine eremeden süren dolsa bile, hiç olmazsa adın o yolun yolcularıyla anılır ve dostların onlar olur…"

23 Aralık 2014 Salı

Depresyon!..

"New York Stony Brook Üniversitesi'nde çalışan Prof. Dr. Turhan Çanlı, depresyonun nedeninin virüs, bakteri ya da parazit gibi bulaşıcı etmenler olabileceğini belirtti.
New York Stony Brook Üniversitesi'nde Nöroloji alanında çalışan Türk bilim adamı Prof. Dr. Turhan Çanlı, hayat kalitesini önemli ölçüde düşüren depresyonun nedeninin virüs, bakteri ya da parazit gibi bulaşıcı etmenler olabileceğini belirtti.
Turhan çanlı, "Biology of Mood and Anxiety Disorders" dergisinde yayınlanan ve büyük ses getiren makalesinde yer alan depresyon konusunda ortaya koyduğu yeni yaklaşıma ilişkin AA muhabirine bilgi verdi.
Depresyonun önemli bir sağlık sorunu olduğunu ve ABD'de nüfusun yüzde 16'sının hayatının en az bir döneminde ağır depresyon geçirdiğine dikkati çeken Çanlı, bunun, 300 milyonun üzerinde nüfusa sahip ülkede yaklaşık 50 milyon kişiyi etkileyen bir sorun olarak görülebileceğini kaydetti.
Hayatında bir kez ciddi depresyon geçiren hastaların ikinci kez bu hastalığa yakalanma oranlarının yüzde 50 olduğunu kaydeden Çanlı, ikinci kez yakalananların ise üçüncüye maruz kalma ihtimalinin yüzde 80'e çıktığını anlattı.
Hastaların ancak yüzde 30 ila 50'sinin tedaviye yanıt verdiğini de vurgulayan Çanlı, bu düşük yanıt oranının depresyonun gerçek nedenini ortaya çıkarmanın ne kadar elzem olduğunu gösterdiğini söyledi.
Çanlı, depresyon konusunda on yıllardır aynı yöntemlerin kullanılması ve tedavide önemli bir ilerleme sağlanamamasının kendisini "galiba bir şeyler eksik" düşüncesine ittiğini belirterek "Özellikle biyolojik olarak ilaç tedavisi yaklaşık 50 yılıdır temel olarak değişmedi. Tedavi yöntemleri 1960'lardakinden çok farklı değil" dedi.
Bu ilaçların genellikle serotonin gibi nörotransmitterleri (sinir sisteminde nöronlar arasında sinyalleri ileten kimyasallar) değiştirme amacını güttüğünü kaydeden Çanlı, "Bir defa ciddi depresyon yaşayanlarda tekrarlama ihtimali yüzde 50. İlaçlar bunu değiştirmiyor" diye konuştu.
Nedeni virüs, bakteri veya parazit olabilir
Prof. Çanlı, depresyonda beyinde birtakım değişimler olduğunun bilindiğini ancak bu değişimlerin sebebinin tespit edilemediğini vurgulayarak "Son 50 yıldır depresyon tedavisinde aynı şeyleri yaptığımız göz önünde bulundurulunca ben artık soruna farklı bir açıdan bakmamız gerektiğini düşünüyorum" ifadesini kullandı.
Son dönemde depresyonun bir tür iltihaplanmayla ilişkili olduğuna yönelik çalışmalar yapıldığını belirten Çanlı, depresyon ile enfeksiyon nedeniyle vücudun iltihaplanması arasında bir ilişki olduğuna dair inanışın giderek arttığını ama buradaki mekanizmanın çözülemediğini söyledi.
Enfeksiyonun nedenleri arasında da virüs, bakteri ve parazitler olduğunu vurgulayan Çanlı, şöyle devam etti:
"Parazitlerin organizmaların davranışlarını değiştirici etkisi olduğuna ilişkin çalışmalar var. Majör depresyon, parazit, virüs ve bakterilerin neden olduğu bir tür bulaşıcı hastalık olabilir. Bu virüs, bakteri ya da parazitler birtakım olaylarla aktif hale gelene kadar tespit edilemeden kalabilir. Bir defa aktif hale gelince de beyindeki nörotransmitterleri değiştiren ve nesilden nesile geçebilen bir şekle dönüşebilir. Bunun için ciddi bir araştırma yapılması gerekiyor." 
Depresyon tedavisi tümden değişebilir
Dr. Çanlı, hipotezinin araştırmalar sonucunda doğrulanması durumunda depresyon tedavisine bakış açısının bir anda değişebileceğini de belirterek "Eğer bu mekanizma tespit edilebilirse depresyon semptomlarıyla doktora giden birisine belki de artık diğer enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi kan ve dışkı testi gerçekleştirilir ve buna neden olduğu tespit edilen bulaşıcı unsurlara yönelik tedavi uygulanır" diye konuştu.
Depresyona neden olan enfeksiyonun tespit edilmesi halinde buna yönelik aşı çalışması da yapılabileceğini anlatan Çanlı, bütün bunların uzun zaman alacağını da vurguladı.
 Depresyona birden fazla türden virüs ya da parazitin neden olabileceğini de anlatan Çanlı, depresyonun bulaşıcı da olabileceğini ancak bunun şimdilik sadece sosyal nedenlerle açıklanabildiğini söyledi.
Depresyon hastalarının en ciddi sorunlarının ümitsizlik olduğunun altını çizen Çanlı, "Umarım benim bu varsayımım bu hastalığın tedavisinin bulunması konusunda umut olur" dedi.
Prof. Dr. Çanlı
Türk baba ve Alman annenin çocuğu olarak Almanya'da dünyaya gelen Prof. Dr. Çanlı, lise eğitiminin ardından öğrenimini sürdürmek için ABD'ye geldi.
Psikoloji alanında Yale Üniversitesi'nde doktora yapan, post-doktorasını ise Stanford Üniversitesi'nde Nöroloji bilimi üzerine gerçekleştiren Çanlı, 2001 yılından beri New York Staten Island'da bulunan Stony Brook Üniversitesi'nde psikoloji, radyoloji, genetik ve nöroloji alanlarında akademik çalışmalarını sürdürüyor.
Prof Çanlı'nın, bilim ve teknoloji dünyasında çok bilinen TED (Technology, Entertainment and Design) konuşmalarında bu yaklaşımını anlattığı konuşma da internette büyük ilgi görüy"

20 Aralık 2014 Cumartesi

Şifa!...

"ŞİFANIN DİNAMİK KANUNLARI - Davut İbrahimoğlu


SİZ BİR ŞİFACISINIZ
Öğrenilmesi gereken en büyük sırlardan biri sizin şifacı olmanızdır.
ŞİFANIN DİNAMİK KANUNLARI
Belki şifa verme nimetine özellikle düşünüp ve bunu birkaç kişinin tekelinde olduğuna inanmışsınız.Manevi ,psikoloji veya tıbbın başka uzmanlık alanında olan kişilerin tekelinde olabilir diye düşünüyorsunuz,belki şifa vermenin gizli bir güc gerektirdiğine inanıyorsunuz .Son yıllarda manevi şifa hakkında değişik yöntemleri bir çok kaynakta görmekteyiz.
Dua, ağrı olan yerlere el koyma, daha başka kutsal ayinler gibi,mucizevi ilaçların hakkında kayda değer gelişmeler , büyük atılımlar duyuyoruz ve bunlar tedavide etkili oluyorlar. Yunanlı hekim, tıp biliminin babası sayılan "BOGRAT" M.Ö. 400 yıl önce şöyle yazmış :"insanlar şunu bilmelidirler sevinçler,gülmeler,iyilikler ve aynı zamanda hüzünler,dertler ve hoşnutsuzluklar yalnız ve yalnız beyinlerinin ürünüdür."Eski Mısırlıların gizli öğretilerinden birisi şudur:"Acı içinde olan beden , acılı düşüncenin ürünüdür."Ne yazık ki bir çok insan bu sırrı anlamış değiller.Şifa yolunda ilk adım şifa kanunudur.Kanun sözcüğü bir nevi düzenin göstergesidir.Bu kanun işleyişe başladığından itibaren mucizevi bir sonuçlar ortaya çıkar.O zaman mümkünsüz mümküne ve çaresizlik şifaya dönüşür.Bu yüzden , hastaların o düzeni düşüncelerinde,duygularında,bedenlerinde ve yaşamlarında hakim kılmalarına ihtiyaçları vardır.Sağlık , vücudun bütün evrelerinde güç ve bütünlük hissidir : can , ruh, cisim ve yaşamın diğer evreleri, sağlık yani iyi ekonomi , başkalarıyla iyi ilişki, manevi açıdan iyi düşünce ve idrak, şifa üç zeminde doğru çalışırsa bedensel( fiziksel) şifa onun peşinden gelir.Bu yüzden bu kanunları uygulayan kişi kesinlikle koruyucu tıbla uğraşmaktadır.
ŞİFA HAKKINDA ŞOK EDİCİ GERÇEK
İçinizde bir şifacıya sahip olduğunuzu biliyormusunuz? Eğer bu konuda bilginiz olmasa bile içinizdeki şifacı daima sessiz bir şekilde çalışmaktadır:Hücrelerin tamiri ,fuzuli maddelerin dışa atılması ,yaraların iyileşmesi ve dokulara besin ulaşması gibi.
Bazen bu şifacı kendisini bariz bir şekilde göstermektedir.Zaman zaman bir kişi, ölümcül bir hastalığa yakalandığında ve kurtarma ümidi tükendiğinde ansızın hiçbir izahı olmadan tümör yok oluyor,yara iyileşiyor ve hasta eski sağlığına kavuşuyor.Bu insan vücudunun kuşkusuz en güçlü ve kendine yetebilen bir makine olduğunu, insan hayatının devamı için yeterli olduğunun göstergesidir.İçsel şifanın gücü garip bir güç değildir.İç dünyamızın doğal bir bölümüdür ve 24 saat en karmaşık fiziksel davranışlarla meşguldür.Bu eşsiz bilgin - hiç telaş etmeden- dünyanın en büyük kimya uzmanlarının bile taklit edemiyeceği kadar hücrelerde karşılıklı bir kimyasal etkileşimler yapabiliyor.
Şifa işleminin büyük bir bölümü bilinç altında zihnin otomatik davranışları yolu ile yapılmaktadır.İhtiyaç duyulduğunda düşünce gücümüzü yükselterek ondan faydalanabiliriz ve bunun içinde içsel şifacımızın randımanını arttırma gücüne sahibiz.Biz içimizde bir şifacıya sahip olma inancı daima düzenli ve bilinçli bir şekilde onu aktif tatabiliyoruz buna rağmen normal metodlardan da yardım almamız gerekiyor.Belki bu şu anlama geliyor , bu kitabın amacı normal metodların yanında sizin şifanızı hızlandırıyor.Alman doktoru PARA CELSUS 16. Asırda şöyle söylemiş:"İlacın şifa veren gücü onun içeriğinde değil belki kullanıcının ruhundadır."Umarım bu kitap o halatı ruhu sizde uyandırsın.
HASTALIĞIN SEBEPLERİ
Neden içinizde bir şifacıya sahipsiniz ve istediğiniz zaman ondan faydalanıyorsunuz? Çünkü beden hastalık değil sağlığa temayülü olan üstün bilgeliğe sahiptir.Bu gücü şimdiki tedaviden en az on kez daha güçlü olduğunu tahmin ediyorlar.Gerçi değişik tedavilerde bu gücün çoğalmasına yardımcı olurlar.Eğer insan bedeni şaşırtıcı hayat veren güçlere sahip ise o zaman neden hasta oluyor? Şok eden gerçek şu hastalık kişi tarafından kendisine yüklenen bir durumdur! Hastalığın sebebi, yanlış inanç ve düşüncelerdir.Bu yanlış inanç ve düşünceler vücutta dolaşır ve yaşam enerjisini kilitler.Ünlü doktor ve bilim adamı ALEX CARREL seneler önce şöyle demiş:"Kıskançlık , nefret, öfke, korku gibi hisler kalıcı ve adet şekline dönüştüğü zaman ciddi hastalıklar ve organik değişikliklere yaratabiliyorlar.Son yıllarda onun mesai arkadaşlarıda bu kanıya varmışlardır.Negatif duyguları ve inançları değiştirdiğiniz zaman siz aslında fiziksel değişimle meşgul oluyorsunuz.


DERMAN VE ŞİFANIN ARASINDAKİ FARK

İnsan vücudunun %2'si cisim ve %98'i zihin ve can olmasına rağmen normal bir insan zamanının %98'ni , %2'si olan cismi düşünmekle geçirmekte. BU sebepten dolayı genelde hastalıktan, ızdıraptadır.Çünkü dıştan içe varmak istiyor halbuki içten dışa ulaşması gerekmektedir.Eflatun Yunan tabiblerine şöyle söylemiştir:Bütün sağlam olmazsa , parçalar hiçbir zaman sağlam olmaz."Eflatun şifa ve dermanın arasındaki farkı anlamıştır."Şifa" vücudun (can,ruh ve cisim) bütünlüğünü sağlamakta halbuki "Derman" hastalığın gecici ve ani iyileşmesini sağlamaktadır.Genelde insan tıbbi tedavilerle kendisini iyileştirmeye çalışır ama negatif düşüncelerden ( hastalığın ana sebepleri) eğer kendisini kurtarmazsa şifa bulamaz ve mevcut dert bir bölgeden diğer bölgeye veya bir organdan diğer bir organa defalarca geri dönebilir.
Psikologlara göre hastalıkların bir çoğunu kendi kendimize oluşturuyoruz.Zihin, günah hissinden kurtulmadıkça beden hasta olur.Aslında fiziksel hastalık bedenin doğru olmayan hisleri dışa atma çabasından meydana gelmektedir.Günah hissinden arınmak ve yeni olgular ve düşünceler yaratmak geçici değil kalıcı bir şifayı sağlamaktadır.

ŞİFA VEREN KANUN " HAYIR"

Bir doktor, bir ünlü komedyene şöyle söyledi:"Senin hastalığının , senin zihninde evi var"Komedyen durmadan cevap verir "Kendisi için ne garip bir ev bulmuş"
Belki sizin bedeniniz ve çevre koşulları düşüncelerinizi kontrol etmiş gibi düşünürsünüz.Halbuki tamamen bunun tersi doğrudur.Düşünceleriniz sizin bedeninizi, koşullarınızı kontrol etmektedir.İnsan gönlünde nasıl düşünürse bedenide öyledir.
Bir tıp dergisinde düşüncenin beden üzerindeki etkisini gösteren bir vaka şöyledir:İki hasta bir doktora müracat etmişlerdir.Dr. kendi teşhisini iki ayrı mektupla onlara göndermeye karar vermiştir.Dr. onların birine senin halin çok iyidir ve hiçbir hastalığın yoktur, yazısını yazmış.Diğerine senin kalbinin durumu iyi değil ve uzun bir yaşam sürebilmek için hemen dağlık bir bölgeye gitmesini istiyor ve ekliyor buda sana pek çok fayda sağlamıyacaktır.Mektuplar yanlış adreslere gönderiliyor.Sağlıklı genç adam mektubu alır almaz işini bırakıp dağlara gidiyor ve bir müddet sonra ölüyor. Diğer hasta kişi mektubu alır ve bir müddet sonra parlak bir sağlığa kavuşuyor.
Bundan evvelde söylediğimiz gibi şok eden gerçek şu ki; hastalığı bizler kendimize empoze ediyoruz.Korkular , nefretler ,öfkeler , kötülüğe olan inançlar yolu ile hastalığı kendimize empoze ediyoruz.
Hinduların kutsal kitabı şöyle diyor: "Eğer kişi kötü düşüncelerle bir şey söyler veya yaparsa dert peşine düşecektir."Örneğin , korku yaratan her tür düşünce kanımızda sinir sistemini felç etmesinesebep olan bazı hormanların salgılanmasını sağlar.Yinede şiddetli korku kandaki alvuyar ve akyuvarların kaynamasına ve yanmasına sebep olur.Bilimsel denemeler yalan konuşmanın , bedeni ağır ve ciddi iş yapmasına sebep olduğunu kanıtlamıştır.Metopolizma, nabız, tansiyon ve nefes alma hızı ansızın şiddetlenir ve anormal faaliyetler gösterir.Bakışlarda hileli bir hal alır, dürüst olmayan ve yalancı düşünceler bu yolla bedeni etkilerler.Negatif görünümü olan bir kişinin o organa göre olumsuz bir hissin olduğunu göstermektedir.Korktuğunuz her şeyi iki kat yapıyorsunuz.Kendinizde olan negatif düşüncelerinizle hasta olan organlarınızı besliyor ve onu hasta tutuyorsunuz.Hoş olmayan hisler ortadan kalktığı zaman hasta olan organ negatif ilgisizlikten dolayı aç kalır ve hastalık görünümü mecburen yok olur.Çünkü onu besleyecek ve diri tutacak başka bir şey kalmaz.

1. KANUN " İNKAR "

İnkar şifanın 1. Kanunudur. Yoksayma ve inkar , zihin ve bedeni , kötü düşünceleri ve onun getirdiği olumsuzlukları temizler. Yoksayma ve inkar yolu ile , arzu edilmeyen pozisyonun varlığını inkar etmiyorsunuz, çare yolları için mutlaka araştırma yapmalısınız. Fakat olumsuz durumun sebebini bulmak için , içsel seyahat ve derinlemesine araştırma yapmalısınız. Çözüme ancak böyle ulaşabilirsiniz. Devamlı hayır , hayır, hayır, söylediğinizde zihninizde ve bedeninizde bir güç akımı başlar ve hastalığın sebebi olan olumsuz düşünceler yok olur.
“ Eğer bir şeyi zihninizden atabiliyorsanız, bedeninizden de atabilirsiniz. “

HAYIR GÜCÜNÜ İŞLETME YÖNTEMLERİ
“ Hayır bu olumsuz durumu hayatımda kalıcı olarak kabul etmiyorum.” Demenize yardımcı olan her düşünce , ibare veya dua etkili bir inkardır. Defalarca başkaları hastalıklarla ilgili konuşurken bir kişi zihninde hayır, hayır, hayır demekle şifa gerçekleşmiştir. Problemleri düşünmek istemediğinizde tam tersine zihnen onlara hayır dediğinizde kendinizi çeşitli problem ve sıkıntılardan kurtarabilirsiniz.

Ayağını burkan ve şiddetli acı içinde olan birii inançlı bir şekilde ağrıya “ Hayır” demekle bir gece içinde tamamen şifa bulmuştur. Gece boyu ağrı geldiğinde kişi şöyle derdi ; “ Hayır , gerçek olamaz , gerçek değildir. Bu ağrıyı kabul etmiyorum, önemli bir şey değil ve en küçük bir güce sahip değildir. “ Ve dedikleri oluyordu. Araştırmacı bilim adamları uzun süre inkar kanununu yaradana ilgisizlik olarak görüyorlardı. Eskiler inkarı “ Hayır” kelimesine kalıcı güç olarak görüyor ve hatırlatıyorlardı. Eğer hayır ı olumsuz pozisyon ve koşullara karşı dile getirirseniz o pozisyon ve koşullar kalıcı olamazlar. Zira inkar çözer, ortadan kaldırır ve serbest bırakır. İçinizden “ Hayır, hayır, hayır” kelimesini söylediğinizde hastalığa sebep olan sabit zihinsel haller zihninizde ve bedeninizde faaliyete geçen güç tarafından dağılır. Eğer doğru inkar yerinde gerçekleşirse doğal şekilde sağlık yaratır. Organların çalışma şekli öyle ayarlanmıştır ki zihindeki negatif hastalığa sebep olan negatif durumlar düzeldiğinde onlarda kendiliğinden iyileşiyorlar. Kişi iltihaplanmalarda , tümörlerde ve çeşitli hastalıklarda “Hayır” dediğinde onların yok olduğunu görüyoruz.

“Kalıcı olmasını istemediğiniz durum ve koşullara karşı elinizde olan kalıcı “ hayır” gücünden faydalanınız. “

Herkes inkarın şifa veren kanunundan yararlanmaya ihtiyaç duyar. Zira herkes ortadan kaldırılması gereken olumsuz düşünceye sahiptir.
Eskiler Allah’ ın insana bahşettikleri ile zihni arasında 7 katmanlı “İnkar” tabakasının olduğuna inanıyorlardı. Bu katmanları inkar eylemleri göstererek zihinden temizleyebiliriz.

İnkar kelimesinden korkmayınız. İnkar ve yok sayma yaşamın bahşettiklerinden göz yummak anlamına gelmez. Felaket ve değerli nimetlerden elimizi ayağımızı çekmek anlamına gelmez. İnkar ve yok sayma büyük nimetlere yer açmak için küçük nimetlerden kurtulmaktır. İnkar ve yok sayma bir zihinsel fenomendir. Ve bu yolla her türlü korku, ızdırap, hastalık , günah hissi, hüzün ve eski kalıplardan kurtarır. Bu eylemler sizin olumsuz hayal ürününüzdür. İnkar ve yok etme yolu ile bilinç üstünüz ve bilinçaltınızı bu eylemlerden temizliyorsunuz. Zihninizi olumsuz inançlardan temizlediğinizde düşüncelerinizin cevherini onlardan uzak tutarsınız. Böylece olumsuz düşüncelerin gücünü yok edersiniz.
2. KANUN "SÜKUT"

Eğer olumsuz düşünceleri kafanızda geliştirmez ve beslemezseniz onlar ilgisizlikten yok olacaktır.Düşünce cevheri , duygular ve hislerinizi bağışlayarak , olumsuz düşünceleri beslemeyiniz.Dikkatli olunuz gizli veya sessizce kimsede hata aramayınız ve eleştirmeyiniz.Kinayeli sözlerden ve alaylı davranışlardan kaçınız.Şikayet etmeyi bırakınız kendi ve diğerleri hakkında kötü kahinlik yapmaynız.Sakın başkalarına iftira atmayınız.Başkalarının hatalarını değil olumlu yönlerine yönlerine yönrliniz, olumlu şeylerden konuşunuz veya sükut ediniz.Çünkü sizin sükutunuz kötülükleri inkar etmek anlamına gelmektedir.Dertlerden , eziyetlerden söz eden kişi şifa gücüne sahip olamaz.Kötülüğün varlığı bizim istediğimiz süreye kadardır.Bazen sükut kabüllenmekten daha iyidir.Sükut fazilet ve en büyük inkar türlerinden biridir.Eflatun'a göre kötülük bir tür inanıştır ve kendiliğinden gücü yoktur.

3. KANUN "AF VE BAĞIŞLAMA"

Eğer daimi şifa istiyorsanız her şeyi bağışlamanız gerekir.Doğru düşünen kişi bilinçsiz huzur, rahatlık ve iyi beslenmeyi yaşamında yerleştirir, diğer doğru alışkanlıklarda kendinde terbiye olur.
Doğru af ve bağışlama yüzeysel ve tesadüfi bir eylem değildir.Belki zihin ve ruhun derinliklerinde bir arıtma ve tasfiye etme bir yaklaşımdır.Gerçek af ve bağışlama zaman ve dayanma gücü ister ve bu kesinlikle şuur altı düzeylerini temizler.
Her tür kin ve öfke zihni tırmalar ve bedenin hasta olmasına sebep olur.Samimi bir şekilde af ve bağışlama yapmazsanız tam şifa gerçekleşmez.
Nefret ve öfke , eleştiri, serzeniş, hışım ve hesaplaşma isteği ve başkalarınn eziyetini görme isteği , hepsi canı solgunlaştırır ve insanın sağlığını çalar.Bunun için size yapılan bütün eziyetleri af etmek size yararlı olacaktır.Bir kişiden veya bir pozisyondan nefret ettiğinizde çelikten daha güçlü bir halka ile o kişiye veya o pozisyona bağlanırsınız.Af ve bağışlama, kurtulmak için tek yoldur.

AF VE BAĞIŞLAMANIN YOLLARI VE METODLARI

Af ve bağışlamanın en basit alıştırma yolu, her gün sakin bir köşede, gözleriniz kapalı oturup şu cümlelerin tekrarlanmasıdır:
  • Benim eziyetime sebep olan her şeyi af edip bağışlıyorum,
  • Beni üzüntüye sokan her şeyi af edip bağışlıyorum.
  • Benim öfke ve nefretime sebep olan her şeyi af edip bağışlıyorum
  • İçeride ve dışarıda olan herşeyi af edip bağışlıyorum.
  • Geçmişi , geleceği ve şu anı af ediyor ve bağışlıyorum.

4. KANUN " ÖZGÜRLÜK "

Belki şaşıracaksınız, sizin bedensel problemlerinizin nedenleri bir kişiye , bir pozisyona veya yaşamınızın bir bölümüne aşırı sahiplenme, bağlılık veya tutku duygusudur . Belki daha da çok şaşıracaksınız , zihninizi , bedeninizi ve işlerinizi iyileştirmek için duygusal açıdan , o kişiyi veya o pozisyonu özgür bırakmanızdır. Sizin duygularınız ,sağlığınız üzerinde büyük bir etki bırakır. Her hastalığın arkasında doğru gitmeyen bir duygusallığın izleri vardır. Doğru olmayan duygular insan sağlığının dengesini bozar. Gerçi duygusal bağlılığı bazen aşkın en yüce şekli gibi düşünsek de onun terside doğrudur. Zira bu duygusal bağlılık ve bağımlılıkta sahiplenme meydana gelirse karşı tarafı kıskaç altına almış gibi oluruz. Halbuki gerçek aşk sevdiğimizi hür ve özgür bırakmaktır. Biz biliyoruz ki memnuniyet verici bir aşkın yolu yalnız budur.
İnsan oğlu özgür bırakmakla hiçbir şey kaybetmez. Özgürlüğün manyetik bir gücü vardır.Size ait olan her şeyi sizin tarafınıza çeker.Eğer şiddetli duygusallıkla size ait olmayan bir şeyi elde ederseniz veya düşünce ve hislerinizin özünü kendi yaşamınızın yerine başkasının yaşamına yönlendirirseniz sonucu sağlığınızın yok olması veya yaşamınızda dengelerin bozulması olacaktır.Şifa kanunlarının en etkililerinden düşmanlarınızı bağışlamak ve dostlarınızı hür ve özgür bırakmaktır.Halil-i Cebran der ki:
→ Birbirinizi seviniz
→ Aşkı esir almayınız
→ Bırakın aranızda biraz mesafe olsun
→ Birbirinizin yanında durun ama birbirinize yapışmayın
Başkalarını özgür bırakmak kendimizi özgür bırakmak demektir.Hatta geçmişte ölenleri bile özgür bırakmamız gerekir.aşağıdaki vurgulayıcı ibareyi devamlı tekrarlamanızı tavsiye ederim."Şimdi benim ve çevremin rahatsızlığına sebep olan herşeyi ve herkesi-geçmişte veya şimdi-zihnen özgür bırakıyorum.Kendi yollarına gitsinler.Şimdi biz hepimiz tam hürriyetimizle büyük bir bütünlük ve tekamüle doğru yol almaktayız."

5.KANUN "EVET" DEMENİN ŞİFA VEREN GÜCÜ

Kanfiçyus'e sormuşlar: "Çin imparatoru olursanız eğer,ilk icraatınız ne olacaktır?" Konfiçyus cevaplandırmış:"Kelimelerin kavranlarının tekrar yapılanması." O,sözcüğün ölüm veya yaşam veren gücünden haberdardı,onun için de sözcükleri seçerken çok dikkat ederdi.Bütün medeniyet kültürlerinin ortak düşüncesi şudur:"Senin sözün,seni güç koltuğuna oturtur."Sizin sözleriniz daima iki işle meşguldür:Yapmak veya yıkmak,şifa vermek veya öldürmek."
Ağzınızdan çıkan her sözcük yoğun bir güce sahiptir.İyi sözler hayat enerjisi,sağlık ve mutlulukla doludur.Ağzınızdan çıkan her sözcük,sizin tüm vücudunuzda-zihninizin ve varlığınızın her atomunda-dalgalar yaratır.Düşünceleriniz,bedeninizi besler ve bedeniniz,aldığı besinleri geri verir.Tahrip edici sözler,zihinde,bedende ve insani ilişkjlerde bir çok hastalığa sebep olur.Hastalıkla ilgili konuları konuşan insanlar daima hasta olurlar.
Eleştiri,romatizmaya sebep olur.Dengesiz ve uygunsuz sözler,kanı zehirler ve bu zehirler eklemlere yerleşir.Af ve bağışlamanın olmaması hastalıkların en önemli sebeplerindendir.Zira damarları tıkar,kara ciğeri sertleştirir ve gözlere zarar verir.Evet demenin vurgulayıcı gücü size şifa verir.Vurgulamak,pekiştirmek demektir.Bir sözcüğü devamlı olarak tekrarladığınızda o sizin zihninizde ve bedeninizde pekişir.Emerson şöyle der:"Her düşünce söyleyeni etkiler."Şifanın en büyük sırrı bilerek yapıcı sözler dile getirmektir.Bu sözler hastalık kokusu vermemelidir."
Evet'in şifa veren gücünü uyandırmak için şu cümleyi tekrarlayabilirsiniz:"Zihnim ve bedenim bütünlükle dolu olsun."

6.KANUN ÖVGÜ VE ŞÜKRETMENİN ŞİFA GÜCÜ

Şifanın en büyük sırlarından birisi hastalığın tam doruk noktasında hamd ve şükretmektir.Çünkü şükrederken şifanın etkin gücünü fazlalaştırıyorsunuz.Şükretmek bedeninizdeki toplanan ve tıkanan yaşam enerjisini serbest bırakır.Övgü ve şükretmek tam şifa için gereken vücudun en latif cevherini serbest bırakır.Kendinizi övebilirsiniz ve bu vesileyle halsizlikten güce doğru,cehaletten bilgeliğe doğru,yoksulluktan zenginliğe ve hastalıktan sağlığa doğru geçebilirsiniz.Japon bir doktor şöyle der:"Beni bağışlayın ve teşekkür ederim ibareleri bütün hastalıkların tedavisinde etkilidir. Şükretmek,stresi ve dağınıklılığı azaltır,hastalığı tedavi eder."Övgü ve şükretmenin vurgulayıcı ibaresi:"Bu kadar sağlıklı,güçlü ve enerjili olduğum için kendimi taktir ediyorum.Bu kadar sağlıklı,güçlü ve enerjili olduğum için şükrediyorum.Yaratanın lütfu bütün nimetlerimi artırdığı için sevinçliyim."

7.KANUN “SEVİNCİN” ŞİFA VEREN GÜCÜ

Şarkı ve marş yoluyla şifa,vurgulayıcı ibarelerin en güçlülerinden biridir.Zira şifanın dalga ve esintileri %80 artış gösterir.Eğer insanlar gülmenin ve sevincin şifalı gücünden haberdar olsalardı birçok doktorun işleri kesat olurdu..Sevinç,doğanın en etkişeyici ilaçlarından biridir.Sevinç her zaman sağlık yaratır.Sevinç ve gülme yolu ile zihin ve bedenlerini dengeli tutan kişiler genelde uzun ömürlü olurlar. Tam , tersi yaşamlarını ciddiye alan ve zor tutan kişiler az yaşarlar.Bir doktor şöyle demiş : “ Eğlence , su ve yemek kadar sağlığa gereklidir. Güldüğünüzde , eğlendiğinizde ve neşeli olduğunuzda zihniniz ve bedeniniz de büyük bir değişim gerçekleşir.
Zihinsel , duygusal ve fiziksel yönden çöken insanlar gülmenin, önemini unutmuşlardır. Şifayı almak bir şeydir ve onu korumak başka bir şeydir. Onu korumak ise sizin vazifenizdir. Kuşkusuz sevinç ve sağlık arasında çok yakın bir ilişki vardır. Hatta şarkı söylemek sağlığı arttırır ve kan dolaşımını hareketlendirir. Bu faaliyetlerden en önemlisi ise eğlenceli ve mutlu olmaktır.
8. KANUN SEVGİNİN ŞİFA VEREN GÜCÜ

Sevgi, bedeni ve zihni, öfke, nefret , eleştiri, hüzün , pişmanlık , kıskançlık , korku ve günah duygusundan meydana gelen zehirleri temizleyen tek güçtür.
Hastalık genelde sevgi kanunundan uzaklaşmanın sonucudur. Öfkelendiğimizde , bedenimizde öldürücü bir zehir meydana gelir. Eğer bu zehir nötralize edilmezse bazen uzun vadede ölümle sonuçlanır. İlahi aşkla ilgili vurgulayıcı ibareler bu tehlikeli düşünceleri sevgi dolu düşüncelere çevirir. Sevgiyle ilgili vurgulayıcı ibareler, beden ve ruhu sakinleştirir. Aşk , kainatın tabibi olarak adlandırılmıştır. Zira bununla ilgili vurgulayıcı ibareler içten ve yüksek sesle tekrarlanırsa bütün hastalıkları iyileştirir. Tanrısal aşkı düşünmek bedende pozitif bir akım meydana getirir. Bu akım nefret ve öfke gibi karşı düşünceleri yok eder. Emettax kendi kitabında şöyle der: “ Yeterli sevgiyle bütün problemleri çözebiliriz”.Devamlı ilahi aşkı düşünmek , insanın içindeki sevgiyle tanrısal sevginin arasında bağlantı sağlar. O zaman bu güç şifa akımları şeklinde bütün vücuda akar.
Birkaç sene önce Harward Üniversitesinde “ sevgi “ , bilimsel incelemeye alındı. Çıkan sonuçlar, insanların en çok sevgi ihtiyaçları olduğunu kanıtlamıştır. Mevcut düşüncelerin aksine biz sevgiyi üretebiliriz. Araştırmacılara göre kişiler zihnen insanların ve koşulların üzerine sevgi yağmuru yağdırabilir, bunun meydana getirdiği mucizevi değişiklikleri gözlemleyebilirler. Dünya çapında öngörülen bütün hastalıklar için sevgiyi üretmek gereklidir. Bir kitapda şöyle der:”kalbim tanrısal aşkla doludur. İlahi aşk , gereken her mucizeyi her an gerçekleştirebilir. “

9. KANUN “ BEN VARIM “ İBARESİNİN ŞİFA VEREN GÜCÜ

“ Ben varım “ ve “ ben dünyanın ışığıyım “ ibarelerini devamlı tekrarladığınızda içinizdeki ilahi fıtrat harekete geçer ve vücudunuzdaki bütün karanlıkları aydınlatan bir ışık meydana gelir. Her hücrenin ve atomun merkezinde ışık vardır. İnsan zihni , o ışığı bulup yaydığında bütün hastalıklar , depresyonlar ve uyumsuzluklar ortadan kalkar.
“Ben varım “ ibaresini olumlu ve yüce şekliyle kullandığınızda bütün engeller ortadan kalkar, bütün kapılar size açılır. Hedeflerinize doğru yönlendirilirsiniz ve bütün nimetlere ulaşırsınız. “Ben varım “ ibaresinin vurgulayıcı cümleleri şunlardır: “ ben sağlam, güçlü ve neşeliyim. Ben güzel , sakin ve dengeliyim. Ben sihirli, genç ve sevinçliyim. Ben neşeli, mutlu ve özgürüm. Ben her sabah neşe dolu uyanıyorum.”

10.KANUN İMGELEMENİN ŞİFA GÜCÜ

İnsan sağlığını tekrar elde etmek için iyi bir halati ruha sahip olması gerekir. Hayal gücü ; sağlık , servet ve sevinç için insanın en önemli güçlerindendir. Hayal zihinde şekil yaratan güçtür. Hayal , ölçü, ağırlık , renk ve şekil belirleyendir. Görünen ve hissedilen herşey önce görünmez ve hissedilmezdir. Zihnin imajinasyon gücüyle tecelli olmuştur. Örnek :" Sanatçı önce portreyi zihninde görür sonra tuval üzerinde çizer. Sağlığı imgelemek, sağlık ve şifayı yaratmanın en bilimsel ve hızlı yoludur. Sağlık için önce onu hayal etmelisiniz. Sağlığı imgelemek, sağlamlık getirir.

İMGELEMENİN VURGULAYICI CÜMLESİ

" Ben hergün , her yönümle daha iyi oluyorum. " Hayal iradeden daha çok güçlüdür. Hayal ile irade çatışmaya girerlerse her zaman hayal galip gelir. Zihin, imgelediği şeyi yapar. Zihin , beklediği şeyi yapar. Hayalin yapıcı ve bilinçli uygulamaları ile bedeninizde şaşkınlık yaratıcı değişiklikler yapabilirsiniz. Zihindeki portre, belli bir potansiyele ulaştığında hayal gücü ona fiziki görünüm ve iyileşmiş şekli verir. Hayal ettiğiniz herşeyi kendi tarafınıza çekiyorsunuz. Hayal gücünün devamlı kullanımı , bütün güzellikleri ve iyilikleri yaratma gücüne sahiptir.


11. KANUN HİÇBİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR

Bazen durumun iyi olması için önce kötü olması gerekir. "Su bulanmadan , durulmaz." Aslında kötü görünüm iyi görünümün bir bölümüdür. Yenilgi görünen bir durum başarının doğuş anıdır. Bu konuyu bir örnekle size anlatmak istiyorum.
Bir terziye bir kumaş veriyorsunuz terzide dikim için ölçülerinizi alır , bu dakikadan itibaren size sabretmekten başka bir iş düşmez. Çünkü işlerin hepsini terzi yapacaktır. Belirlenen tarihten önce terziye gidip işi yakından görürseniz şaşkına dönüp ,hatta şok olabilirsiniz. Zira terzi sizin kumaşınızı parça parça yapmıştır. O an endişeyle terzinizle kavga bile edebilirsiniz ve bu durumda kumaşları terziden alırsanız büyük bir hata yapmış olursunuz. Fakat sabrederseniz çok kısa zamanda çok şık ve bedeninize uygun bir elbiseye sahip olup memnuniyet duyabilirsiniz. Bir işe başlamadan önce işin sonunu düşünürseniz , pişman olmazsınız. Görüntü olumsuz görünsede çok olumlu ve doğaldır. Size eziyet etse bile değerli tecrübeler elde etmiş olursunuz. Çünkü bir arınma olayı yaşanıyor , neticesi ise iyilikler ve yücelmeler olacaktır.

HASTALIĞI YOK ETME İMAJINASYONU
Zihinden bir portre yok olduğu zaman onun fiziksel benzeriside bedende yok olur. Kalıcı şifa genelde onun portresini zihinden silmekle başlar. Örnek olarak ; eğer tümör, siğil, iltihaplı yaralar ve vs. zihninizden silindiği zaman etkisi bedeninizde tecelli edecek ve yok olacaktır. Yani zihin , düşünce yoluyla bir kalıp icat edip iman iradesi ile ona müdahale edebilir. Çünkü bu güce sahiptir.

12. KANUN FEDAKARLIK VE BAHŞİŞİN ŞİFA GÜCÜ

"Hiç kimse kendinden başkasını aldatamaz" eğer hastaysanız, bilinçsiz bir şekilde kendinizi aldatıyorsunuz. Eğer bağışlamanın anlamı olan var olmak ve elde etmeyi kavrarsanız hayatın en büyük temelini elde etmiş olursunuz. Zira yaşamın 1. Kanunu bir şeye sahip olmak için veya elde etmek için , önce onu fedakarcasına bağışlamanızdır. Bu kanun zenginliğin yanı sıra sağlık kanusunda da geçerlidir. Bahşetmek sizi zengin ve varlıklı yaptığı gibi size şifada verebilir. Eğer hastaysanız ve yaşam enerjinizin vücudunuzda akmasını engelleyen bir tıkanıklık varsa bahşiş ve fedakarlıkla o tıkanıklığı açabilirsiniz. Eğer kainat cevherine ( kozmik enerji) zihninizden , bedeninizden ve işlerinizden akmasına izin vermezseniz kendinizle kainat arasında olan dengeyi kaybedersiniz. Bahşetmediğiniz zaman ,dünyada size bahşetmez." 

19 Aralık 2014 Cuma

Gece duası!..

"Ey her zaman yardımına muhtaç olduğumuz ve yaşantımız O’nun sonsuz kudret ve azametine bağlı olan Yüce Allah!

Şüphesiz kuvvet ve kudret ancak Senin yed-i kudretindedir. Azamet ve yücelik ancak Sana mahsustur.

Allah’tan başka ilah yoktur. O’nun bunca sonsuz nimetlerine şükürler olsun.

Ey kâinatın tek yaratıcısı, düzenleyicisi ve O’ndan başka ilah olmayan Rabbimiz! Varlığına birliğine kalbimizle, gönülden inanıyor ve Rabbimiz olduğunu da itiraf ediyoruz.

Yüce Zatı’nı her türlü noksanlıklardan tenzih ederiz.

Sen ne yüce ve büyük bir ilahsın ki, kâinatın hepsi Senin varlığını, birliğini, eşsizliğini, sonsuz kudret ve azametini lisan-ı hâl ile haykırıp zikretmektedir.

Allah’ım! Cebrail (a.s.)‘ın kanatları üzerinde yazılı bulunan ism-i şerifin hürmetine (Sana yalvarıyoruz, bizi rızana mazhar olanlardan eyle!) Mikail (a.s.)‘ın kanatları üzerinde yazılı ism-i şerifin hürmetine, İsrafil (a.s.)‘ın alnında yazılı bulunan ism-i şerifin hürmetine, Azrail (a.s.)‘ın avucunda yazılı bulunan ism-i şerifin hürmetine, Munker ve Nekir meleklerini isimlendirdiğin ism-i şerif hürmetine, Zat-ı Kudsiyen ism-i şerifin ve sevdiğin kulların esrarı hürmetine,

İslam’ın tamamlandığı ism-i şerifin hakkı için, Âdem (a.s.)‘ın Cennet’ten çıkarıldığında Sana dua ve niyazda bulunduğu (Zat-ı Kibriya’nın duasıyla Seni andığı isim sayesinde kabul buyurduğun) ism-i şerifin hakkı için, Şit (a.s.)‘ın Zat-ı Kibriya’nı çağırıp nidada bulunduğu ism-i şerifin hürmetine, Arş-ı Azam taşıyıcı melekler hürmetine, güç ve kuvvet bahşettiğin ism-i şerifin hakkı için, Tevrat’ta, İncil’de, Zebur ve Furkan (Kur’an)‘da yazılı İsm-i Azam hakkı için, bütün kullarına, sonsuz olan rahmetinden bolca ihsanda bulunduğun İsm-i Azam hürmetine, sonsuz ve kâmil (mükemmel) olan Kelâm-ı Şerif’in hürmetine, İbrahim (a.s.)‘ın ateşe atıldığında Zat-ı Kibriya’nı andığı ve bu sayede ateşi üzerine Cennet, gülistan eylediğin İsm-i Azam’ın hürmetine, İsmail (a.s.)‘ın Sana dua ve niyazda bulunduğu ve bu sayede boğazlanmaktan kurtulduğu İsm-i Azam’ın hürmetine, İshak (a.s.)‘ın Sana münacatta bulunduğu ve istek, arzusunu kabul ettiğin İsm-i Azam hürmetine, Hud (a.s.)‘ın Zat-ı Kibriya’nı anıp yalvardığı İsm-i Azam’ın
hürmetine, Yakub (a.s.)‘ın Sana yalvarıp yakardığı ve bu sayede duasını kabul ederek kaybettiği gözlerini ve oğlu Yusuf (a.s.)‘ı kendisine tekrar iade ettiğin İsm-i Azam’ın hürmetine, Davud (a.s.)‘ın Zat-ı Kibriya’nı zikredip dua buyurduğu ve böylece O’nu yeryüzünde halife kıldığın ve demiri elinde yumuşattığın İsm-i Azam’ın hakkı için,

Süleyman (a.s.)‘ın Sana yalvarıp yakardığı ve böylece O’na yeryüzünde hiç kimseye nasip olmayacak mülkü bahşettiğin yüce İsm-i Azam’ın hürmetine, Eyyub (a.s.)’ın içine düştüğü büyük sıkıntı (hastalık)tan kurtulmak için yalvarıp yakardığı ve bu sayede içinde bulunduğu sıkıntı ve gamdan kurtardığın İsm-i Azam hürmetine, İsa (a.s.)‘ın ölülerin dirilmesi için Sana dua buyurduğu ve bu sayede onları dirilttiğin İsm-i Azam’ın hürmetine, Musa (a.s.)’ın Tur dağında Senin Zat-ı Şan’ınla muhatap olduğu ve Seni andığı İsm-i Azam’ın hürmetine, Firavun’un (Müslüman olan) hanımının Zat-ı Zülcelâl’ını andığı ve böylece O’na Cennet’i bahşettiğin İsm-i Azam’ın hürmetine, denizi geçerken İsrail oğullarının nidada bulundukları İsm-i Şerifin hakkı için, su üzerinde yürürken Zat-ı Kibriya’nı anıp münacatta bulunduğu İsm-i Azam’ın hürmetine, Resulü Kibriya Muhammed (s.a.v.)’in mağarada (müşriklerden korunurken) Sana yönelerek dua ve niyazda bulunduğu ve bu dua ve niyazını kabul ettiğin İsm-i Azam hürmetine, Zat-ı Kibriya’na sunduğumuz (hayırlı) istek ve arzularımızı, dua ve niyazlarımızı kabul eyle.

Baştan beri sunduğumuz büyük melekler ve zikri geçen Peygamber-i izam ve İsm-i Azam’ını duamızın kabulü için vesile kıl. Hiç şüphe yok ki Sen, şanı yüce ve sonsuz kerem sahibisin.

Ey Rabbimiz! Sana yalvarıyoruz, yakarıyoruz, samimiyetle ve ihlâsla yaptığımız bu duamızı kabul eyle.

Şüphesiz Sen bütün kullarına (yarattığın bütün canlılara) kâfi, en güzel dost, en layık kefilsin.
......................................................
.......................................................
Ey Rabbimiz! Hep beraber Senden yardım istiyoruz, sana tevekkül ediyoruz, bizim işimizin zorluğunu azalt! 

Ey Rabbimiz! Seferimizin meşakkatini kolaylaştır ve bizi hayırla rızıklandır. 

Bizden her türlü şerri defet. 

Sadrımıza inşirah ver. İşimizi kolaylaştır, dilimizdeki düğümü çöz. Buna ancak senin gücün yeter.

Ey Rabbimiz, şu an sana el açıp bu halkada bu cemde dileklerini sana ulaştıranlarlarla beraber, kendimi, dinimi, ehlimi, malımı, akrabamı ve seninle benim aramda âhiret ve dünyâya müteallik ne varsa cümlesine sana bırakıyorum ve sana emânet ediyorum. 

Bizim hepimizi her türlü kötülükten ve üzücü şeylerden muhafaza et! 

Ey kerem sahibi Rabbim! 

Beni ve benim berâberimdekileri muhafaza et! 

Beni ve berâberimdekileri selâmette kıl, beni ve berâberimdekileri menzilimize ulaştır ey Rabbim! 

Ey Rabbim! Sana tevbe ettim, Sana sarıldım, takvayı bana azık olarak ver, günâhlarımızı mağfiret et, hastalıklarımıza Şafi sıfatınla şifa, kefaret say. Bizi hesap zamanı yolda, yokuşta bırakma, Efendimizin (s.a.v) in dualarına ortak et. Affet. Bağışla, her nereye yönelirsek bizi hayra yönelt!.. Dua bekleyen, hastanede, alel, aciz, borçlu, dertli, yolda kalmış, evsiz, ocaksız, yuvasız, yurtsuz insanlara merhamet et, yeryüzünde sulhu ve huzuru hakim kıl. KARDEŞ Kanı dökmekten insanları men et... Duası kabul olmuş Kullarının dualarının içine bizide al. Kabul ettiğin dualara bizde amin diyoruz. 
El Fatiha...
...
Amin"

Yeni yıl yeni kararlar!..

"Yeni yıl yeni kararlar
Her yılbaşını yeni bir sayfa; ruhumuzu, vücudumuzu arıtacak bir sürecin başlangıcı olarak görürüz... Değişmek için iyi niyetli kararlar veririz. Yılda bir kez de olsa kendimize dönüp kişiliğimizin kusurlu yönleri ile yüzleşmemiz, daha akıllı ve sorumlu bir hayat yaşamak için kendimizi tahlil etmemiz iyi bir şey... Sabah Gazetesi Yazarı Elvan Demirkan’dan yeni yılda hayatınıza dokunacak öneriler….
Sonuç alabileceğiniz yeni yıl kararları...
Bulamadığımız ne?
Çoğu insan için yemek ve sigara bir çeşit rahatlama, güven kaynağıdır. Hayatlarındaki stresi azaltmak için tutundukları ince bir dal... Ben bunlara 'semptom giderici' diyorum. Sürekli bir yerlerde olmak ve bir şeyler yapmak ihtiyacının, hızlı ve hırslı bir yaşam tarzının bedeli olan ağrı, gerginlik, yorgunluk ve yetersizlik hissini bastırmak için kullandığımız semptom gidericiler... Peki bu kadar koşuşturmaya rağmen aradığımız ama henüz bulamadığımız şey nedir? Normalleşme ihtiyacı mı? 
Kendinizi yıpratmayın
Bu yıl belki sigara ve kilodan kurtulmaya çalışmak yerine biraz daha 'normalleşmek' için uğraş gösterebilirsiniz... Mesela; ciddi sorunlarla sıradan sorunları birbirinden ayırabilme yeteneğini geliştirmek... Ve hepsine benzer şekilde tepki vererek kendinizi yıpratmamak... Sıradan sorunlar için çileden çıkmamayı öğrenmek... Kendi sağlığınız ve hastalığınızın oluşumunda kendi tavır ve hislerinizin ne kadar önemli rol oynadığını görebilmek... Vücudunuzun asıl ihtiyaçlarına karşı koymamayı öğrenmek... (Uyku gibi...) Doğru olma ihtiyacınızı törpülemek... Bu bir görüşünüzün olmaması veya savunduğunuz konudan vazgeçmeniz anlamına gelmiyor.

Kusursuz yaşam
Sadece kendi görüşünüzü sürekli savunma ihtiyacınız olması gerekmiyor. (Birisini değiştirmeye çalışmadan önce kendinizi değiştirmeye çalışmanın ne kadar zor olduğunu düşünün.) Veeeee hepsinden önemlisi, bu yıl benim dileğim; her şeyin istediğim gibi olması değil... Biraz olsun koşulsuz ve bedelsiz yaşamaya açık olabilmeyi istiyorum. Özellikle değiştiremeyeceğim koşulları kabul ederek de hayattan zevk almasını öğrenebilmek. Bu çeşit bir kapasite ve kontrol, her şeyin ve herkesin istediğim gibi olmasını sağlamaya çalışmaktan çok daha etkili... 
Kusursuz olmayın
Bir de belki şu kusursuz olma sevdasından vazgeçmeyi deneyebilirsiniz... Ben kusursuz olmaya çalışan insanlardan çabuk sıkılıyorum. Hem kendilerini hem de başkalarını mükemmel olmaya zorlayanları sevimsiz buluyorum. Mutsuzluğunuzu artıran birkaç kusurunuzu düzeltmeye çalışmak başka, o kusursuzluğu hayatınızın her yönüne uygulamak başka. Benim etrafımda yeni yıl kararları için heveslenmiş, biraz çaba sarf etmiş ve en insani halleriyle tamamen mükemmel olmayı beceremeyen insanlar olsun. Ocak ayı bitmeden kararlarından vazgeçenler belki biraz tutarsız ama mesela Nisan'a kadar tutabilenler ideal... Şaka bir yana, sigara ve kilodan önce, kendi sırtınızda taşıdığınız 
gereksiz yükü bırakmaya ne dersiniz? "
Alıntı..

16 Aralık 2014 Salı

Kalp..ve gözü!..

"Pierre Franckh, “Rezonans Kanunu” adlı kitabında bazılarınızın bildiği, ama birçoğunuzun bakış açısını değiştirebilecek şeyleri iddia ediyor: “Eğer şu ana kadar istekleriniz gerçekleşmediyse, en şiddetli arzularınıza ulaşamadıysanız; eğer hayatınıza hiç istemediğiniz şeyler girdiyse, eğer mutsuzsanız veya yenilgiye uğradıysanız, bütün bunların sebebi düşünce tarzınız ve etrafa yaydığınız elektriksel dalgalardır. (Külli İradeyi işin içine katmak şartıyla kesinlikle katıldığım bir cümle.)
Franckh bu kitabında; Rezonans Kanunu’nu kavrayıp onu nasıl kullanacağımızı anlamaya başladığımız anda, hayatımızdaki her şeyin mümkün olabileceğini anlatıyor. Yazar, hayatımızı kalbimizle değiştirebileceğimizin de altını çiziyor ve ekliyor: “Eğer istediğiniz sonuçları elde etmeye çalışıyorsanız; düşüncelerinizi, duygularınızı ve inançlarınızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalısınız. Çünkü hissettiğiniz ya da düşündüğünüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur ve siz isteklerinizi yönetebilirsiniz.”
Rezonans Kanunu, evrendeki her şeyin birbirleriyle titreşimler aracılığı ile nasıl iletişim halinde olduğunu anlamamızı sağlar. Vücudumuzun her bir organı ve hücresi de dâhil olmak üzere dünyadaki bütün nesnelerin ve canlıların kendilerine has bir titreşimleri vardır. Bu, madde içinde böyledir. Diğer insanlar, nesneler veya olaylar, eğer bizimle aynı frekansta iseler, içimizde oluşturduğumuz titreşim alanına karşı koyamazlar. Bizim titreşimlerimize tepkisiz kalmaları mümkün değildir. Peki, ama diğer varlıkların bizim enerjimizle titreşime geçmesi bize ne yarar sağlar? Burada, Rezonans Kanunu’nun şu temel kuralı devreye giriyor: ‘Benzerler birbirini çekerler.’
Bizim titreşimlerimizle uyumlu olan her şey, karşı koymaksızın bizim hayatımıza çekilecektir. Bu, bizim için her zaman olumlu bir şey anlamına gelmez. Mesela içimizdeki “negatif titreşim enerjisi” olarak adlandırdığımız şey; bizde hoşlanmadığımız, huzursuzluk verici hislerin uyanmasına, hatta belki sarsıcı olayların yaşamımıza çekilmesine sebep olabilir. İşte bu yüzden, nasıl bir titreşim içinde olduğumuzun, bilerek veya bilmeyerek hangi duygusal yoğunluğu oluşturduğumuzun farkına varmak, bizim için çok mühimdir.
Kalp, bizim kültürümüzde ezelden beri sevginin en kuvvetli sembolü ve duygularımızın merkezi olarak kabul edilirdi. Ama sonra tıp ve modern bilim ortaya çıktı ve bize, kalbin sadece vücudumuzda kanın dolaşımını sağlayan bir pompa olduğunu yutturmaya çalıştı. Bilim şimdiye kadar beynin, sahip olduğu elektromanyetik nabızlarla en büyük yayın alanına sahip olduğunu varsayıyordu. Ama şimdi bundan çok daha büyük bir enerji alanı bulundu, insan vücudundan dışarı uzanacak kadar kuvvetli bir enerji. Hepsi bu kadar da değil!
Bilim adamları araştırmalarında kalbimizden yayılan bu elektromanyetik alanın sadece duygularımız tarafından oluşturulmadığını ve gücünü diğer önemli bir kaynaktan, kanaatlerimizden; yani derin bir inançla bağlandığımız ve hayatımıza doğrultusunda yön verdiğimiz düşüncelerimizden aldığını buldular. Bütün duygu ve düşüncelerimiz kalbimizin enerjisinde bilgi olarak bulunmakta ve vücudumuzdan yayılan en kuvvetli sinyal olarak sadece beynimize ve organlarımıza değil, aynı zamanda dünyanın derinliklerine doğru taşınmaktadır. Bu ezeli gerçeğin yansımalarını “kendini derin bir inançla savunmak”, “bir şeyi kalpten istemek” ve tabii “kalbinin sesini dinlemek” gibi bazı deyimlerimizde görmek mümkündür.
Kalbimiz, bütün inançlarımızı, geleceğe yönelik düşlerimizi ve duygularımızı başka bir dile, titreşimlerin ve dalgaların kodlanmış diline çevirir ve bunları evrene gönderir. İnançlarımız kalbimizin yaydığı elektromanyetik dalgalar sayesinde fiziksel dünyayla etki alışverişinde bulunur. Yayılan bu enerjinin ne denli büyük olduğunu HeartMath Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar gözler önüne seriyor: Kalbin elektrik akımı (EKG), beyinde oluşan elektrik akımından (EEG) altmış kez daha kuvvetlidir. Kalbin manyetik alanı ise beyninkinden beş bin kez daha kuvvetlidir. Demek ki kalbimizle, beynimizle yaydığımızdan çok daha fazla enerji yayıyoruz.
Peki, bunu bilmek, bizim için neden bu kadar önemli? Çok basit, çünkü bu sayede, bazı dileklerimiz hemen gerçekleşirken, bazılarının gösterdiğimiz tüm çabalara rağmen neden bir türlü tezahür etmediğini anlıyoruz. İsteğimizin gerçekleşeceğine gerçekten inanmadan olumlama (imgeleme) yaparsak ya da bir şeylerin hayalini kurarsak, sadece beynimiz elektromanyetik dalgalar yayarken, duygularımızın gerçek merkezi olan kalbimiz beş bin kat daha büyük bir kuvvetle, genellikle tereddüt ve korku olan asıl inancımızı dünyaya yayar. Bunun sonucu apaçık ortadadır; hayatımızda sadece kalbimizin derinliklerinde gerçekleşeceğine inandığımız şey gerçekleşecektir.
İnançlarımızı duygularımızla desteklediğimiz zaman yaydığımız enerji çok daha büyük olur. Ama üzgün, depresif ya da bitkinsek, istediğimiz şeyi dileyebiliriz, bu durumda kalbimizden yaydığımız hüzünlü duygular, mantığımızdan gelen isteklerden her zaman daha güçlü olacaktır. Peygamberler, evliyalar, dünyaca ünlü âlimler ve bilgelerin ısrarla “Kalp gözüyle görmeyi” öğrenmemizi söylemeleri bu yüzdendir.
Sözün özü; inandığımız (hemen) her şey yaşamımızda gerçekleşir.
Bu nedenle, isterken dikkat edilmesi gereken en önemli noktalar: Ne dilersek dileyelim bunu mantık seviyesinden kalp seviyesine taşımalı, isteğimizin mümkün olduğuna kesinlikle inanmalı ve kendimizi mutlu bir ruh haline sokmalıyız. Öncelikle bilincimizi hedefimize yönlendirmeliyiz ki, hayatımızda gerçekleştirmek istediğimiz şeylerle etkileşime geçebilelim.
Ve son sözü bilim değil Ebu Hüreyre’den (r.a) nakledilen bir hadis-i şerifte âlemlere rahmet peygamberimiz söylüyor; “Allah’a duayı, size icabet edeceğinden emin olarak yapın. Şunu bilin ki Allah, bu inançla olmayan ve gafletle, başka şeylerle oyalanan kalbin duasını kabul etmez.”
Tabiî, cevap vermekle kabul etmek ayrı. Her duaya cevap verilir, ama kabul, Onun hikmetine bağlı."
Alıntı..

28 Kasım 2014 Cuma

Bağırsak bakterilerinin etkileri!...(Şizofren-Obez-Otistik)

Bağırsak mikrobiyotası hakkında bilgi veren Prof. Dr. Tarkan Karakan, “Bağırsak mikrobiyotası, bağırsaklarımızda yaşayan çok sayıda bakteriler var. Vücudumuzdaki hücre sayısının on katı kadar bakteri bağırsaklarımızda yaşıyor. Bir insanın 10’da 9’unu bakteriler oluşturuyor.
Özellikle kalın bağırsakta yetişen bakteri türüne biz mikrobiyotası adı veriyoruz. SON yıllarda özellikle tıp alanında çok önemli gelişmeler kaydedildi. Eskiden bu bakterileri ölçemiyorduk, sayısını, içeriğini bilemiyorduk ama son yıllarda yapılan teknolojik gelişmeler sayesinde genetik olarak bunlar tespit edilebiliyor. İsimlerini bilmediğimiz halde genetik yapılarını ortaya koyuyoruz. Trilyonlarca bakteri şuanda bağırsakta yaşamakta ve yapılan çalışmalarla da bu bakterilerle sağlığımız arasında çok yakın ilişkiler ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.
OBEZİTE, DEPRESYON, ŞİZOFRENİ VE ÇOCUKLARDA OTİZMİN ASLINDA BAĞIRSAK BAKTERİLERİNDEN KAYNAKLANDIĞI NET OLARAK ORTAYA KONULDU
Bağırsak mikrobiyotasının neden olabileceği hastalıkları sıralayan Prof. Dr. Karakan, “Sindirim sistemi hastalıkları olmak üzere karında şişkinlik, kabızlık ve ishalle giden hastalıklarda bağırsak bakteri dengesizliği olduğu net olarak ortaya konuldu. Yine ülkemizde görülme sıklığı hızlı artan genç popülasyon da, üniversite öğrencilerinde giderek sıklığı artan iltihaplı bağırsak hastalığı dediğimiz hastalık, çağımızın vebası olarak tanımlanan obezite, yani şişmanlığın da aslında bağırsak bakterilerinden kaynaklanacağı net olarak ortaya konuldu. Hatta fare çalışmalarında obez fareden zayıf fareye dışkı nakli yapıldığında zayıf farenin aynı diyeti yemesine rağmen şişmanladığı gösterildi.
İnsanlarda da buna benzer bulgular ortaya çıkmaya başladı. Yenilen yemeğin içeriğinden bağımsız olarak, bağırsaktaki bakteri yapınız vücut kilonuzu, vücuttaki yağ dağılımınızı belirleyebiliyor. Şeker hastalığında da bağırsak bakteri hastalığının çok önemli olduğu anlaşıldı. Psikiyatrik ve beyin fonksiyonları arasında da çok önemli bulgulara rastlandı. Özellikle depresyon, şizofreni ve çocuklarda otizmde de bağırsak bakteri yapısının bozulduğu ortaya konuldu” şeklinde konuştu.
SAĞLIKLI BİR İNSANIN DIŞKISINI ÇEŞİTLİ MUAMELELERDEN GEÇİRDİKTEN SONRA HASTA OLAN KİŞİNİN BAĞIRSAKLARINA VERDİĞİNİZDE BAZI HASTALIKLARI İYİLEŞTİRDİĞİ GÖZLENDİ
Bağırsak mikrobiyotasının tedavi çalışmalarının Amerika, Avrupa’da ve Çin’de devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Karakan, “Probiyotik dediğimiz yararlı bakterilerin verilmesi ile kısmen tedavide başarı elde etmek mümkün. Ama bu ürünlerin hangisi kullanılacak şuanda tam olarak ortaya konulamadı. SON yıllarda ilgi odağı olan bir konu dışkı nakli. Sağlıklı bir insanın dışkısını çeşitli muamelelerden geçirdikten sonra hasta olan kişinin bağırsaklarına verdiğinizde, bazı hastalıkları iyileştirdiği gözlendi. Hatta bu Amerika’da kapsül haline getirilip ağızdan verilmeye başlandı.
Beslenme alışkanlığımız çok önemli burada, özellikle bu batı tipi beslenme, yağlı, şekerli gıdaların çok tüketilmesi, özellikle çocukluk çağında kullanılan antibiyotiklerin yetişkin yaşa geldiğinde obezite, iltihaplı bağırsak hastalığı riskini 2-3 kat arttırdığını gösteren çalışmalar var. Bu nedenle bağırsak mikrobiyotası çok önemli ve antibiyotik de günümüzde en çok zarar verenlerden bir tanesi, buna da çok dikkat etmemiz gerekiyor. Gelecekte de şuanda devam EDEN en az 20 tane hastalık üzerinde de araştırmalar devam ediyor. Gerçekten gelecekte genetikten sonra mikrobiyota konusu tıpta çok önemli olacak. Sanırım bazı hastalıkların altında da bu durum yatmaktadır” diye konuştu.