24 Şubat 2015 Salı

Lokman hekim hikayesi!..

"Camesab(Lokman Hekim)ın Hikayesi
(Bir Kıssa, Bin Hisse)
Yazılı tüm kaynaklarda (Kuran-ı Kerim hariç) Lokman Hekim’in öyküsü Şahmeran (Şahmaran) ile ilişkilendirilir.
Kuran-ı Kerim hariç dedik çünkü Lokman Suresi’nde sadece Lokman Hekim’in oğluna verdiği öğütler yer alır. Ve bu zat’ın bir peygamber mi yoksa bir veli mi olduğu konusu açık değildir. Bazı rivayetlerde peygamber olduğu bazılarında da veli, mübarek bir zat olduğundan bahsedilir.
Hikayeye göre Lokman Hekim’in asıl adı Camesab’tır. Doğumunda o dönem sağ olan babası oğlu için “çok akıllı, çok zeki bir çocuk olacak” dediyse de erken yaşta babasını kaybeden Camesab eğitimde akranlarından hep geri kalır. Öyle ki okuma yazmayı bile sökemez. Genç bir delikanlı olduğunda ormandan odun toplayıp satarak kendisi ve annesinin geçimini sağlamaya çalışır. Bir gün diğer oduncu arkadaşlarıyla yine odun toplamaya gider. Dönüşte biraz oturup dinlenmeye karar verirler. Camesab otururken elindeki çubukla, gördüğü küçük bir deliği öylesine oymaya başlar. Oydukça delik büyür. Ve delik adamakıllı büyüyünce koca bir bal kuyusu bulurlar. Arkadaşları ve Camesab bu balı toplayıp, yüklenip şehirde satmaya karar veririler. Bal bittikçe gelip yeniden yüklenirler. Birkaç gün sonra bal kuyusu iyice boşalmıştır. Arkadaşları Camesab’ı belinden iple bağlayıp kuyuya sarkıtmak, kalan balı da alıp onu tekrar kuyudan çıkartmak konusunda Camesab’ı ikna ederler. Camesab kuyuya iner, kalan balı da kaplara doldurur. Ne var ki kalan balı bu sayede kuyudan çeken arkadaşları onu kuyudan geri çıkarmazlar. Ademoğlu ihanete meyillidir. Hem kalan baldan hem de günlerdir bal satarak kazandıkları paradan Camesab’ın payına düşeni de aralarında paylaşmak hesabıyla Camesab’a ihanet ederler.
Camesab bir süre çaresiz bağırır. Bunun faydasız olduğunu görünce artık ümitsizliğe kapılır. Neden sonra kuyunun dibinde küçük bir delik görür. Bu deliği eşelemeye başlar. Eştikçe delik büyür. İçinden geçebilecek kadar büyüyünce deliğin içine doğru ilerler. Bu deliğin sonunda yeryüzüne ulaşacağı umuduyla epey yol alır. Sonunda delik gerçekten de bir yere ulaşır. Ancak burası daha önce hiç görmediği kadar görkemli, pırıl pırıl, yemyeşil yeni bir diyardır. Şaşkınlıkla etrafına bakınır. Az sonra bir yılan görür. Yılan konuşmaya başlar. Kendisine nerden geldiğini ve nereye gittiğini sorar. Camesab başına gelenleri anlatır ve yeryüzüne geri dönmek istediğini söyler. Yılan kendini tanıtır. Burasının yılanların diyarı olduğunu, o bal kuyusunun yılanların erzak deposu olduğunu, kendisinin de yılanların Şah’ı Şahmeran’ın kızı olduğunu anlatır. Babasının dilerse onu yeryüzüne geri gönderebileceğini söyler. Ona şöyle der:
“Şimdi yılanlar diyarının içinden geçerek saraya gideceğiz. Türlü renklerde yılanlar etrafımızdan geçecek. Hiçbirine dönüp bakmayacaksın. Nihayet babamın huzuruna varacağız. Babam, yılanlar Şah’ı, Şahmeran, başı insana, kuyruğu yılana benzer. Ben ona senin beni kurtardığını söyleyeceğim. O da ondan bir dilek dilemeni isteyecektir. Hiçbir şey istemeyeceksin. O ısrar edince, evine dönmek istediğini söyleyeceksin, o zaman sana yardım edecektir.”
Dedikleri bir bir olur. Şahmeran gerçekten de büyük, insan başlı, yılan kuyrukludur. Kızını kurtaran ademoğlunun dileğini yerine getirmek ister. Camesab hiçbir şey dilemediğini söyler. Şahmeran ısrar edince Camesab evine dönmek istediğini bildirir. Şahmeran bunun üzerine burada olanları, yılanların bu gizli diyarını kimseye söylemeyeceğine dair söz alarak Camesab’ın bu dileğini yerine getirir. Camesab yeniden yeryüzündedir. Toparlanıp evine, annesine gider.
(Ara not: Bazı kaynaklar Şahmeran’ın Camesab’ı hemen yeryüzüne göndermediği, uzun yıllar kendi ülkesinde kalmasını sağladığı yazılıdır.)
Günlerden bir gün Tarsus Bey’i amansız bir hastalığa yakalanır. Sarayın müneccimi bu rahatsızlığı ancak bir kişinin iyileştirebileceğini ve bu kişinin belinde balık şeklinde bir leke olduğunu söyler.
(Ara not: Bazı kaynaklar müneccimin, “bu kişinin sırt derisi yılan derisi gibi pulludur” dediğini belirtirler. Buna göre Şahmeran’ı gören ademoğlunun sırtı yılan gibi olur. Ve nitekim Şahmeran Camesab’ı salıvermeden önce bir de, eşi ve annesi dahil kimsenin yanında soyunmayacağına dair de söz alır.)
Müneccimin bu sözü üzerine ülkedeki bütün yetişkin erkekler tek tek gözden geçirilerek beline (ya da sırtına) bakılır. Lakin kimse müneccimin tarifine uymaz. Ülkede kimse kalmadığı sanılırken, bir delikanlının uzak bir köyde yaşlı annesiyle birlikte yaşadığı ve bu kişi saraya gelmediği ve dolayısıyla beline (ya da sırtına) henüz bakılmadığı ahaliden birilerince dillendirilir. Bunun üzerine sarayın askerleri Camesab’ı alıp saraya getirirler. Müneccimin istediği tetkikler yapılınca Camesab’ın işte o rivayet edilen kişi olduğu anlaşılır. Kendisine Tarsus Bey’inin devası sorulur. Eğer bu devayı bulmazsa öldürülecektir. Camesab bunun için kendisine süre verilmesini ister.
(Ara not: Çeşitli kaynaklarda bu kısımda ne ahali ne de müneccim Camesab’a Şahmeran’dan yana bir şey sormaz. Sanılır ki ahali ne Şahmeran’dan haberdardır, ne onun sırrından ne de Camesab’ın onu tanıdığından)
Camesab bunun üzerine ormanın yolunu tutar. Şahmeran’ın gizli diyarına gider. Burada Şahmeran’ı bulur ve olanları anlatır. Şahmeran bunun üzerine öfkelenir. “Ölümümün bir ademoğlundan olacağını bilirdim!” der.
(Ara not: Burada Camesab Şahmeran’ın canına kast etmekte değildir. Lakin sanılır ki Şahmeran’ın bildiği bir şeyler vardır. Camesab’ın talebi onun için bir işarettir ve kendi nazarında artık ömrünün sonuna geldiğini gösterir!)
Şahmeran Camesab’la birlikte yeryüzüne gelir. Ona ne yapması gerektiğini anlatır. Kendisini geniş bir arazide kesmesini söyler. Tüm vücudunu baş, gövde ve kuyruk olarak üç parçaya ayırmasını, bu parçaları ayrı ayrı kıyıp ayrı kazanlarda kaynatmasını söyler. Her kazanda bir bardaklık su kalıncaya kadar kaynatmaya devam etmesini ister. Sonra bu üç suyun ayrı ayrı hikmetini anlatır;
“Kuyruk suyumu Tarsus Bey’ine içiresin” der. “Ki bu suyu içen hemen ölür!”
“Gövde suyumu müneccime içiresin, ki bu suyu içen meczup olup dağlara çıkar!”
“Kafa suyumu da sen içesin! Ki bu suyu içen türlü hikmetlere mazhar olur, tüm nebatat karşısında dile gelir!” ve “Sakın ola ki bu suları birbirine karıştırmayasın!”
(Ara not: Yılanların halen Şahmeran’larının öldüğünden habersiz oldukları rivayet edilir. Şahmeran’larının öldüğünü öğrendiklerinde tüm dünyayı istila ederek ademoğlundan intikam alacakları ve kıyamet günü Tarsus’un bu sebeple yılan istilasıyla yok olacağı halk arasında söylenir.)
(Ara not II: Bir rivayete göre Şahmeran’ın Tarsus’ta Şahmeran Hamamı’nın göbek taşında öldüğü söylenir. Buna göbek taşları kutsal sayılır ve Şahmeran kanı bulaşan göbek taşı şifa dağıtır.)
Camesab, Şahmeran’ın bu dediklerini harfiyen uygular. Tıpkı Şahmeran’ın dediği gibi, kuyruk suyunu içen Tarsus Bey’i hemen ölür, gövde suyunu içen müneccim de meczup olup dağlara çıkar. Ahali dağılır.Baş suyunu da kendisi içen Camesab ormana içinden geçerek evine doğru ilerler. Ormanda bitkilerin kendisine “Lokman!” diye seslendiğini farkeder. Yaklaştığı bitki derhal kendi adını söyler ve hangi hastalıklara çare olduğunu fısıldar. Bu zamandan sonra Camesab artık Lokman olarak anılır. Türlü dertlere çare bulduğu için de kendisine zamanla Lokman Hekim denir."
(Kaynak: İlgili Kitaplar, Halk Masalları ve Derlemeler)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder