14 Ağustos 2015 Cuma

Düşünceler Nerede Oluşur?

Düşünceler Nerede Oluşur?

Beyniniz elbette bir harikadır. Fakat bazı bilişsel bilim insanları vücudunuzun yardımı olmadan beyninizin herhangi düşüncebir yerde olmayacağını tartışıyorlar.
Büyük düşünürüz. Sesli düşünürüz. Kalıpların dışında düşünürüz. Hızlı düşünüp anında tepki veririz. Fakat yapmadığımız şey tamamen kafamızın içinde düşünmektir. Düşünceler beynimizle sınırlandırılmamıştır – vücudumuza açılan bir ağ boyunca akmaktadırlar. Belkide bazen karmaşık düşünce ihtiyacı bertaraf ediliyordur.
Vücudumuzla birlikte düşünürüz kavramı – bedenlenmiş biliş olarak adlandırılan bir alanın şaşırtıcı sonucu – uzun zamandır var olan görüşlere şiddetle karşı çıkıyor.  Erken bilişçi psikologlar düşünceyi beynin içinde ikamet eden bir aktivite olarak tanımladılar: Duyusal data gözlerden ve kulaklardan, parmaklardan ve dirsekten gelir ve zihin bu sinyalleri düşünme adını verdiğimiz bedenden ayrılmış ifadelerine dönüştürür.
Elbette, vücut bilgisayarın fare ve klavye aracılığıyla bilgileri topladığı gibi duyusal bilgileri toplar, fakat bilişin geleneksel bakışına göre, düşünmeyi gerçekleştiren beyindir.
Fakat geçtiğimiz on yılda yapılan düzinelerce çalışma bu bakışa meydan okuyor. Bunun yerine düşüncelerin bedensel deneyimle ayrılmaz bir şekilde bağlı olduğunu öne sürüyor. Toronto Üniversitesi’nden Spike Lee’nin ortaya koyduğu gibi, bedensel haller “dışarıdan gelen şeyler değildir – onlar düşünme prosesinin parçalarıdır.”
Bir çalışmada, Lee ve meslektaşları gönüllüleri farklı kokulara maruz bıraktılar. Bunu yaptıklarında, bir balık kokusu esintisinin şüphe duygularını çağrıştırdığını farkettiler; benzer şekilde, araştırma katılımcıları şüpheci davranan başka bir insana maruz bırakıldığında, balık kokusunu daha iyi saptayabiliyorlardı.
Bedenlenmiş bilişselliği ispatlayan bulguların çeşitliliği etkileyicidir. Küçük bir örnek: Yukarı bakmak, güçlü olan diğer insanları zihne çağırmak için insanları dürter, aşağı bakmak rütbece daha yüksekte olduğumuz insanları düşünmeyi harekete geçirir.
İnsanlar, kendilerine sunulan bir dilekçe daha ağır bir taşıma panosu üzerinde uzatılmışsa, hafif olana göre daha önemli olduğu konusunda hüküm verirler. Yüksek vuruş ortalamasına sahip beyzbol oyuncuları topu zayıf vuruculara göre daha büyük algılarlar. Ve alın kırışıklığını engelleyen Botoks enjeksiyonu aynı zamanda insanların kızgınlık ve üzgün olayları açıklayan cümleleri kavrayışını da yavaşlatır.
Düşünmek Yapmak İçindir
Bazı bilişsel bilim insanları, daha derin ve daha radikal birşeye işaret eden bir kanıtı tartışıyorlar. Düşünceyi etkileyen sadece vücutlarımız değildir: Düşünce kendisi eşzamanlı olarak beyin, vücut ve etrafımızdaki çevrede yer alan bir sistemdir.
Esasında, temel olarak dünyayı çevremize olan rol kabiliyeti açısından algılıyoruz, diyor Sabrina Golonka, Leeds Metropolitan Üniversitesi, İngiltere’den bir kavramsal psikolog. “Dünyayı inçler ve metrelerle görmüyoruz – dünyayı kol birimleri ya da bacak uzunluklarıyla görüyoruz” diyor.
Bir çalışmada, Virginia Üniversitesi’nden araştırmacılar gönüllülere bir tepeye aşağıdan bakıp ne kadar yükseklike olduğunu tahmin etmelerini istediler. Gönüllüler tepeye çıkmak için fiziksel olarak ne kadar elverişli olduklarına göre cevap verdiler: Ağır bir sırt çantası giyiyorlarsa daha dik olarak olarak oyladılar, ve benzer şekilde, atletler fit olmayan günüllülere göre tepeyi daha az dik olarak tanımladılar.
Vücudun algılarımız üzerindeki etkisi akademik olmaktan çok daha fazlasıdır – büyük durumlarda ciddi sonuçlara sahip olabilir, diye ileri sürüyor Colarado State Üniversitesi’nden Jessica Witt. Bedenlenmenin,  1999’da Amadou Diallo’nun vurulması gibi trajik yanlış anlaşılmaları açıklamaya yardım edip edemeyeceğini merak ediyor. Diallo, cüzdanını açmak için hareket ettiğinde New york polis memurlarının silah çekeceğini sanması üzerine vurularak öldürüldü.
Thinkstock
Araştırmak için, Witt ve bir meslektaşı, lise öğrencilerine farklı nesneler tutan insanların resimlerini gösterdiler ve gördüklerinin bir silah mı yoksa bir ayakkabı ya da cep telefonu gibi doğal bir nesne mi olduğu konusunda hızlı  bir şekilde karar vermelerini istediler.
Katılımcıların kendileri plastik bir oyuncak tabanca ve karşısındaki kişi diğer doğal bir nesne tutarken, karşısındaki kişinin elindeki nesneyi yüzde 30 oranda silah olarak algıladı. Yakınlarda bir silah görmeleri, algılamaları üzerinde hiçbir etki göstermedi.
Witt, “Dünyayı rol kabiliyetimiz doğrultusunda görüyoruz.”,şeklinde sonuçlandırıyor. Aynı nesne “ne yapmaya niyetlendiğimiz ve bu niyetlenilmiş eylemi gerçekleştirebilme yeteneğimize göre farklı görünebilir.”
Farklı Vücutlar, Farklı Düşünceler
Böylesi bulgular akıl almaz bir soruyu doğuruyor: Farklı vücutlar farklı düşünceleri dikte edebilir mi? Bu fikrin üstüne gidilen bir çalışmada, New York New School for Social Research’ten  bilişsel bilim insanı Daniel Casasanto şöyle akıl yürüttü, eğer insanlar fiziksel algılarını ve motor deneyimlerini mental simülasyonlar inşa etmek için kullanırlarsa, ardından çevre ile sistematik olarak farklı yollardan etkileşmemize neden olan fiziki karakteristikler aslında insanları farklı mental yollara düşürmelidir.
Olasılığı test etmek için, Casasanto ve meslektaşları sağ ve sol el kullanan kişilerde konumsal tercihleri test ettiler. Bulgularına göre, insanlar kendilerine sunulan seçeneklerden baskın oldukları tarafı tercih ettiler. Buna “vücut-özgünlüğü hipotezi” adını verdi. Hangi işi tercih edeceğini, hangi ürünü alacağını ya da  hangi uzaylı yaratığın daha güvenilir göründüğü soruları sorulduğunda, sol elliler soldaki tercihleri seçme eğiliminde ve diğerleri de sağdaki tercihleri seçme eğiliminde bulundular.
Diğer bir deneyde, Casasanto’nun takımı sağ-elli çalışma katılımcılarına, hareketsel bir görev yaparken, kendilerini sol ellerini kullanmaya yönelten büyükçe bir eldiven giymelerini istediler. Kısıtlama tercihlerini değiştirdi: hareketsel görevi sol elleriyle tamamladıktan sonra, sol elleriyle sunulan seçenekleri tercih ettiler.
Bedenlenmiş bilişi ispatlayan çalışmalar, düşünceyi tamamen kafa tasının içinde ortaya çıkaran bilgisayar benzeri bir algoritma kümesi şeklinde boyayan geleneksel bilgiye karşı koyacak gibi görünüyor.
O ve Leed’in meslektaşı Andrew Wilson, en karmaşık bilişsel işlemleri bile tedavi edebilen ekosistem-benzeri bir girişimi savunuyor. Beynimizin ve vücudumuzun çevremizle nasıl evrimleştiğinin bir ürünü gibi. Şaşırtıcı çıkarım şudur, vücutlarımız, algı ve hareket doğrultusunda, karmaşık mental hesaplamalara olan ihtiyaçlarını gerçekten değiştirebiliyor.
Uçan bir topu yakalamak zorunda olan bir beyzbol dış saha oyuncusunu ele alın: Doğru zamanda doğru yere nasıl ulaşıyor? Bu soruyu bir hesap makinesiyle, yakalamak için topun uygun yüksekliğe nerede ve ne zaman ulaşacağını, ve sonra oyuncunun başlangıç noktasından o noktaya bir çizgi çekerek, matematik ve fiziği kullanarak çözebilirsiniz. Fakat oyuncu matematik yapmıyor ve düz bir çizgi üzerinde koşmuyor, diyor Golonka.
Yerine, gözlerini topun üzerinde tutar ve topun kavisi ve alçalma yörüngesi doğrultusu ile senkronize olarak hareket eder. Koştukça, kendi hareketi topun bazı hareketini iptal eder ve artık top ona düz bir çizgide gidiyormuş gibi görünür, böylece varış noktasına ulaşır.
Dış saha oyuncusu hesap makinesi kullanma ihtiyacı duymaz.  Sadece, koşma hızı gibi fiziksel işaretlerle birlikte almış olduğu görsel işaretleri proses eder ve görevi halletmek için onları biraraya getirir. Evet, o beynini kullanıyor; fakat gözleri ve bacakları da onun kadar mühimdir.
Bedenlenmiş bilişin açık delilleri şuan büyük hacime sahip. Onun için neler yapılabilir… Pekala, bu çok tartışmaya açık. Lee’nin gözlemlerine göre, düşüncenin vücutsal duyulara ve eyleme bağlı olduğu görüşü henüz geleneksel algı modelini geçmiş değil. Bunun sebebi kısmen, araştırmacıların, şekillendirilmiş etkilerin nasıl ve hangi koşullar altında oluştuğunu açıklayabilecek uyumlu bir teoriden yoksun kalmalarıdır.
Golonka ve Wilson ekosistem-benzeri modellerinin bu birleştirici ağ olmasını umuyorlar. Eğer, düşüncenin sadece beyinde değil aynı zamanda beyin, vücut ve çevre arasında karmaşık bir iletişim içinde meydana geldiği konusunda haklılarsa, bu bilişsel araştırmaları ters düz eder. Fransız filozof Rene Descartes bir keresinde cogito ergo sum: Düşünüyorum, öyleyse varım, demişti.
Bedenlenmiş biliş modeli nispeten farklı bir felsefe öneriyor –Varım, öyleyse düşünüyorum.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

İçgüdüsel Duygu: Beyin-Bağırsak Mikrop Aksi...

İçgüdüsel Duygu: Beyin-Bağırsak Mikrop Aksi

Bunda hem fikir olduğum konusunda emin değilim!” beyin_bağırsak1
Karnımda komik bir his var.”
Dikkatli olsam iyi olur!”…
Bilincin teorileri bedenden geçiyor olmalı. İnsan bedenindeki organları ile şekillenen zihin nasıl entegre olmakta? Belirli organlar örneğin kalp ve bağırsak gibi, duygular, farkındalıksız verilen kararlarda, hafıza ve bilincin genel fonksiyonunda ne derece önemli?
Bedenin merkezi çekimgücü, atletik egzersizlerin  “kalbi-özü”, yaşamın idamesi için gerekli olan yeme ve içmenin odağındakibağırsak, daha üst beyin merkezleri tarafından en az kontrol edilen insan bedenindeki ikinci en büyük beyindir.
Bu “ikinci beyin”nin içgüdüsel, düşünmede önemli olduğu düşünülmektedir ve içgüdü yaygın bir şekilde “gut-feelingiçgüdüsel his-içsel algı, sezgi “ olarak adlandırılır. Bağırsağın, korku, endişe, beklenti ve diğer önemli duyguları deneyimlememizde önemli bir yeri vardır.
beyin_bağırsak2 Şimdi, insan hücrelerinin toplam 10 katı kadar fazla olan bağırsaktaki trilyonlarca mikrop, “unutulmuş organ” olarak adlandırılmakta. Çok büyük miktardaki genleri ile bu mikroplar bağırsakta ve beyin üzerinde çok büyük etkiye sahip.
Son dönemlerde, Beyin-Bağırsak Mikrop aksi sorgulaması çok önem taşımaya başladı.


İkinci Beyin

 Bağırsak sinir sistemi ve beyin daimi şekilde iletişim halindedirler. Bedenin diğer kısımlarının aksine, bağırsak geniş, karmaşık, yarı-otonom beyindir ve beynin geri kalan kısmına göre daha çok seratonin üretimine evsahipliği yapmaktadır. Vücut anatomisinin herhangi bir kısmına göre en fazla bağımsız karar alan bölümdür ve bağırsağın tüm bedeni uyardığı endokrini, içsalgısı çok karmaşık ve detaylıdır.
Bağırsağın anterior singulat, orbifrontal korteks ve amigdala ile girdiği iletişiminin duygular, motivasyon ve biliş üzerinde önemli etkiye sahiptir.
beyin_bağırsak3
Bağırsaktaki mikropların ayrıca aynı beyin bölgelerindeki hafızayı, duyguları ve davranışı da etkilediğine dair artan kanıtlar vardır.
beyin_bağırsak4 Otonom sinir sistemindeki iki ana dal olan sempatik ve parasempatik sistem, derinlemesine bağırsak, kalp, akciğerler, ve böbrek gibi tüm içorgansal organlarla bağlantılır ve ayrıca bu inanılmaz inervasyonun küçük bir kısmı bile bilinçli olarak algılanır örneğin; bu devrelerin yeme ve bağırsak hareketleri için kullanımı gibi…
Toplamda 10 trilyon insan hücresi varken, bağırsağınızda 100 trilyon mikrop vardır.
 Bağırsaktaki mikroplara ait eşsiz genleri, insan hücreleri  ile karşılatırdığınızda, onların insan vücudu içinde sinyal yolladığını ve sayıca da 150 kat daha fazla olduğunu görürsünüz (insan genlerinde 3.3 milyon mikrp geni vardır)
Mikroplar, endişeyi, ruh halini, bilişi ve acıyı etkilemektedir. Bağırsakta mevcut olan mikrop çeşitleri, bağışıklık aktivitesinin aktivasyonu, ve sinir sistemindeki mekanizma, vagus ve sempatik nöronlarla, ve belirli metabolik mikrop üretim ve nörotransmiterler ve hücre duvarı şekerlerinin içerdiği bağırsak hücreleri yoluyla sinyal yollar.

Unutulan Organ 

Bağırsaktaki 100 trilyon mikrop (bağırsağın alt kısmında) unutulmuş organ olarak adlandırılmaktadır. beyin_bağırsak5
Çünkü bağırsağınızdaki  çoğu mikrop anaerob-oksijensiz ortamda yaşabilirler ve onlar laboratuvar çalışmalarında yetiştirilemez ama şimdi biz bunların fetusun gelişiminde olduğu kadar kalıtsal ve uyarlanabilir bağışıklık sistemi için de önemli bir rol oynadığnı biliyoruz.
Bu mikroplar, bağırsak hareketliliği, gıda emilimi ve yağ dağılımını düzenlemede rol oynamaktadır. 
Her kişinin kendine has baskın bir mikrop karakteri ve sağlıkla bağlantılı gözüken dengelenmiş bir kompozisyonu vardır. Normal bağırsaklarda bulunan iki ana bakteri; Bacteroidetes ve az miktardaki protobakteri aktinobakteri ve fusobakterileriyle Firmucutes’tir.
Doğal bir doğumdan sonra yeni doğan bir bebek esasen mikropsuzdur, ve bir bebeğin bağırsağında 100 den fazla tür ve 7000 mikrop karakteri yaşamaktadır. Bu karakterler sıklıkla anneninkilere benzerdir. Yenilen gıda mikropların kompozisyonunda ana etkiye sahiptir. Örneğin; bacteroidetes, yüksek yağ ve protein ile oluşurken, prevotella yüksek- karbonhidratla ilişkilendirilir.
İlginç olan; yaşlılardaki öz mikrobiyatanın daha genç yetişkinlerdekine göre farklı olduğudur ve kompozisyonun da doğrudan sağlık çıktıları ile ilişkili olduğu bildirilmiştir.

Bağırsaktaki Nöronlar

 Bağırsak, pek çok lokal gangliyon ve sinir ağları ile beynin dışındaki en geniş sinir sistemine sahiptir. Bağırsak ve beyin arasında sadece az miktarda çift yönlü bağlantı vardır.
beyin_bağırsak6 Yukarıda da bildirildiği üzere, anatomik sinir sistemi vasıtasıyla olan ana bağlantılar,sempatik ve parasempatik olanlardır. Hemsempatik (adrenalin-savaş ya da kaç) hem deparasempatik (dinlenme, rüya, yeniden yapılanma—asetilkolin) sinir sistemi,duygularda ve uyku, rüya, beden farkındalığı ve sipiritüel deneyimde önemlidir.
Hipotalamik adrenal—böbrek üstü yollardaki spinal-omura ilişkin refleksler ve sinirler, hem bağışıklık hem de duygusal sistemler için çok önemlidir ve  hipotalamus ve aimgdala ile de iletişim halindedirler.
Beyin-bağırsak etkileşimi, yeme bozuklukları, kronik bağırsak sancısı ve enflamasyon bozuklukları ile bağdaştırlmaktadır. Beyin-bağırsak etkileşimindeki değişimlerin, bağırsak enflamasyonu ve stres reaksiyonları ve davranışları ile yüksek oranda bağlantısı olduğu artık şimdilerde net olarak gözükmektedir. Stres, endişe ve huzursuz bağırsak sendromu gibi bağırsak bozuklukları arasında oldukça fazla ilişkilendirme de mevcutttur.

 Mikroplar ve Bağırsak-Beyin İlişkisi

Mikroplar, bağırsak ve beyinin iki yönlü etkileşimlerini hayati derecede etkilerler. Daha önce yapılan bir yayında, bağırsaktaki mikropların beyine beyin_bağırsak7etki gönderdiğinden, bunun da yeni beyin hücreleri yaratmak üzere BDNF’yi ve diğer sinyalleri uyardığından bahsedilmişti. Bu sinyaller, kana sinyal yollayan bağırsaklardaki büyük endokrin hücre ağının parçası. Bu sinyaller, devasa vagus sinirini etkileyebilir ve beyinde değişikliklere yol açabilir. Ayrıca lokal gastrointestinal(sindirim sistemi) fonksiyonu da düzenlerler.
Bağışıklık sistemi, beyine bilgi aktarmada çok önemlidir. Vücudun bağışıklık hücrelerinin %75’i bağırsaklarda yer almaktadır. Bağışıklık sistemi aslında oradaki trilyonlarca mikroba çok tepkisel değildir. Ama her nasılsa bu gruplardan bir tanesi saldırgan bir değişime uğrarsa, bağışıklık sistemi de derhal alarma geçer; endokrin hücreler ve sinyaller ile etkileşime geçer. Hücreler, düşman olmayan mikroplara tonik tepki verirler.

Mikrop Etki Mekanizmaları

Bağırsak- beyin eksenindeki mikrop mekanizmaları komplekstir.
Vagus Siniri (Akciğer-Mide Siniri)
beyin_bağırsak8 Hem bağırsak ve beyin arasındaki bağlantı, hem de mikropların etkisi bakımından belki de en önemli sinir büyük karmaşık vagus siniridir. Vagus iki yönlüdür. Vagus yapısını oluşturan %80 duyusal sinyaller sebebiyle, bağırsak hareketliliğini, kalp atış hızını düzenler ve de akciğerler üzerinde direk etkilidir. Vagus etkisi anti-inflamatuar(iltihap önleyici) olabilir. Alfa7 nikotinik sinirleri yoluyla mikrobik kan enfeksiyonuna karşı korurlar. Ama bağırsak ve beyin arasındaki tüm etkilerden vagus sorumlu değildir. Çünkü vagusun elimine edilmesi bazı etkileri durdurmamıştır.


Bağışıklık Sistemi beyin_bağırsak9

Hem doğuştan gelen hem de adaptif(uyarlayıcı) sistemler hücre yüzeyinde mikrop kolonileri barındırırlar. Bağışıklık sistemleri her iki yolla da sinir sistemi
desteği alır. İmmun stokinler, özellikle de interlökin IL4(bağışıklık sistemi cevabını artıran bir madde) ve interferon-gama depresyonla ilişkilidir. Ek olarak, uyarıcı stokinlerdeki B longum infantis mikrobu, anneden ayrılmaya bağlı depresyonu artırmaktadır.

Mikrop Metabolizması

Bakterilerdeki 3.3 milyon gen içinden pek çoğu psikoaktif sinyaller yaratma yeteneğine sahipler. Bazıları da nörotransmitter ve nöromodülatörler oluştururlar. Farklı mikrop türleri GABA, noradrenalin, seratonin, dopamin ve de duyguyu etkileyen ana transmitterler olan asetilkolin üretirler. Inflamatuar faktörler ve steroidler tarafından uyarıldıklarında, mikroplar triptofan ve kynurine üretirler. Önceki bir yayında, kaygı ve depresyonu etkileyen mikrobik etkiler detaylı anlatılmıştı. Bu nörotransmitterlerden hangisinin üretildiğini anlamada probiyotiklerin çok önemli etkisi vardır.
Diğer mikroplar hücre duvarı şekeriyle tesir etmektedirler. Bu şekerler, insan hücrelerini asitler ve safradan koruyan, bir dış kabuğu olan probiyotik mikropların önemli bir mekanizmasıdır. Ayrıca mikropları bağışıklık sisteminin tepkisinden de korurlar. Hücre duvarı bileşenleri, birincil (afferent)getirici aksonlarda etkili olan sinyal moleküllerinin salınımı için epitel kaplama hücrelerini uyarırlar.

Probiyotikler

beyin_bağırsak10 Kötüye karşılık iyi bakterilerin dinamiği tüm insan fonksiyonlarında son derece önemlidir ve pek çok yönden bağırsak-beyin sinyallerini etkiler. Probiyotikler, pozitif mikropların hastalıkla savaştığı bir çeşit ilaçtırlar. Araştırılması en zor olan şey ise, pek çok farklı mikrobun farklı probiyotik etkilerinin olmasıdır. Bunlar daha yeni listelenmeye başladı ve kesinlikle gelecekteki tıbbi tedavilerde kullanılacaklar.
Son zamanlarda, son derece tehlikeli clostridium difficile colitis( kalınbağırsak iltihabı) probiyotikler ile başarılı bir şekilde tedavi edildi.
Araştırmalar, probiyotik bakterilerin gıda bileşenleri için etkin olduklarını, şekeri fermente ürünlere dönüştürdüğünü, vitamin ve diğer büyüme maddeleri ürettiğini, diğer bakterilere toksik maddeler ürettiğini, nörotransmitter bağlanma alanları için etkin olduklarını göstermektedir.
Probiyotikler bağırsaklardaki bariyer işlevini geliştirebilir, inflamasyonu azaltabilir ve immun tepkileri uyarabilir.
Probiyotikler, opioid ve kanabioid reseptörleri etkileyebilirler ve bu da ağrı üzerinde etkilidir.
Probiyotikler, IBS (hassas bağırsak sendromu), kaygı-endişe, stres ve ruh halinin iyileştirilmesi konusunda yardımcı olmaktadır. Bu da, hastalıklı davranış, depresyon ve kaygı yaratan sitokinlerin saldırısıyla oluyor gibi görünmekte. Vagus siniri bazı probiyotik etkiler için de son derece önemli görünüyor.

Belirli Beyin-Bağırsak-Mikrop Etkileri

Mikroplar ve beyindeki çift yönlü etki noktalarını birleştiren çok sayıda araştırma sonuçları bulunmaktadır.

Stres

Stresin kompleks mekanizması üzerinde hala çalışılmaktadır. Stresi genelde bağırsakların çalışması yoluyla algılarız. Hipotalamus-pineal adrenal (HPA) beyin_bağırsak11eksenindeki stresle alakalı sinyaller, mikrobiyal bağırsak kompozisyonunu büyük oranda etkiler ve belirlerler.
Bebek hayvanların annelerinden ayırılması HPA’ya ve bağırsaklardaki mikrop topluluğunda da değişikliğe neden oldu.
Hayvanların kısıtlanmaktan kaynaklanan kronik stresi, spp.bakteroitlerin göreceli bolluğunu azalttı ve daha tehlikeli bir mikrop olan clostridium u arttırdı.
Mikropsuz fare stres tepkileri, bifidobakteriyum infantis mikroplarının eklenmesiyle birlikte azalma gösterdi. Probiyotik laktobasil, bağırsak bariyer sızdırmasını önleyerek kronik strese yardımcı oldu. Bu da stres tepkisini modüle etti.
Yavru farelerin erkenden annelerinden ayırıldığı depresyondaki bir model farede, bir probiyotik stresli davranışı yok etti ve beyindeki CRF ve noradrenalini değiştirdi. Kolit olan farelerde ise, aynı probiyotik endişeyi durdurdu, hipokampüsteki BDNF’yi normalleştirdi.

Bilişsellik

Çocuklarda, normal gelişim için mikrop kolonileşmesinin gerçekleşmesi gerekli olan kritik bir dönem var. Mikropsuz farelerde daha az BDNF vardı. Ayrıca bilişsel kayıp ve daha az işleyen bellek yanı sıra, korteks ve hipokampüsteki önemli sinirlerde bir azalma görüldü.
Mikropsuz farelere, kendi cinslerinin normal mikroplarından verildiğinde, kendi türlerine özgü değil de mikrop çeşidine bağlı davranış sergilediler. Başka bir araştırma da göstermektedir ki, ayrı mikrop türü endişe ve depresyona yatkınlığı etkilemektedir.

Otizm

Otistik spektrum bozukluğu (ASD) olan pek çok kişi de aynı zamanda bağırsak (GI) rahatsızlıkları da görülür. Mikrop kompozisyonunu değiştirmiş gibi görünürler ama bunun antibiyotikler ya da özel beslenmeyle alakası olup olmadığı henüz kesin değildir. ASD hastaları ayrıca kısa zincirli yağ asitlerini de değiştirdiler. Bu da beyini etkileyebilir. Hayvanlarda bu yağ asitlerinin girişi davranışsal değişiklikler gösterdi. Geç başlangıçlı otizm ya da 18 aylık olduktan sonra gerileyici otizm yaşayan çocuklarda, bağırsak alışkanlıkları değişti. Çok açıkça olmasa da, farklı bakteri çeşitleri bununla ilişkilendirildi.

Karaciğer Hastalığından Kaynaklanan Bozulma

Ciddi karaciğer rahatsızlığından kaynaklanan bozulma (ansefalopati), daha fazla bozulmaya sebep oluyor görünen ve belirli mikropları yok etmek üzere kullanılan antibiyotikler ile geri döndürülebilir. Psikiyatrik hastalıklar, hassas bağırsak bozukluğuyla ilgili görünüyor.

Besin

beyin_bağırsak12 Beyin-bağırsak-mikrop ekseninde, besin ile alakalı pek çok kompleks sinyal var. Spinal kord(omurilik) sinirleri, vagus siniri, mikroplar ve endokrin hepsi besin sinyali gönderirler. Kandaki bağırsak peptitleri, hipotalamusa ve vagal komplekse ulaşırlar. Gıda alınımı, keyif yanı sıra bulantı ve tiksintiye de yol açar. Endokrin sinyaller, tokluk sinyali verirler. Lokal bağışıklık hücreleri, ağrılı bir rahatsızlık ve bulantı sinyali gönderebilirler. Yeni bir araştırmaya göre, insanlardaki bağırsak mikrop kolonileri ile obezite arasında sebep-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.


Bağırsak Duygular

İnsanlar iki temel şekilde karar veriler: Bir tanesi içgüdüsel, hızlı ve duygularla bağlantılıdır. Diğeri ise yavaş ve analitiktir. Hızlı tepkide, içgüdüsel sistemi kullanmak gereklidir. Rasgele çevresel etkilerden kaçınmak için, bilinçli bir kararda, yavaş ve analitik yaklaşım daha iyi olabilir. Sezgisel süreç genelde “bağırsak kararları” olarak görülür. Motor bellek ve otobiyografik anıların da dahil olduğu deneyimlerimize dayanan bedensel hislerimizle son derece bağlantılıdır. Bağırsakların “bağırsak tepkisini” ne kadar tetiklediği, duyguların sezgilerle ne kadar bağlantılı olduğu hala cevaplanmayı bekleyen sorular. Ama bağırsakların bazı duygularla bağlantılı olduğu; ki bunlara stres, endişe ve korku da dahil, ve bunlarında sezgiyle bağlantılı olduğu kesin. Başka bir soru da “unutulmuş organımız” ın- bağırsaklardaki trilyonlarca mikrop- bu bağırsak tepkilerini etkilemesidir.
Beyindeki insular korteks bölümü çok geniş bir duygu ağından sorumludur: Endişe, korku, gerginlik, denge kaybı, ağlama, baş dönmesi gibi negatif duygular. Gülme ve empati gibi pozitif duygular. Korteksin bu bölgesi, vücuttaki dahili duyusal bilgiyle son derece entegre olmuş durumdadır ve bağırsaklar ve mikroplardan etkilenir. Insula ağrı, ateş, fiziksel terleme, kalp hızı, dolu idrar kesesi, nefes darlığı, yutkunma, konuşma becerisi, kokulardan tiksinme ve bağırsak duyarlıkları gibi inflamatuar duyulara ilişkin sinyalleri entegre eder. Bu önemli kortikal merkez, vücuttaki organlardan gelen çeşitli fiziksel duyuları, çoğu duyguyu entegre eder; önemli kararların alınmasında sorumludur. Ayrıca mikroplardan gelen sinyallerden de etkilenir.

ALBERT EINSTEIN

“Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir. Rasyonel akıl ise sadık bir köle. Biz köleyi onurlandıran ve hediyeyi unutan bir toplum yarattık.” beyin_bağırsak13

Sonuç

Akıl ve duygu ile ilgili son çalışmalar, bedensel deneyimlerin ve bedensel durumla ilgili hatıraların duygular üzerinde çok önemli olduğunu ileri sürmektedir. Bu da zihin ve karar verme açısından çok önemlidir.
beyin_bağırsak14 Vücuttaki organlar ve beyin arasındaki iki yollu iletişim, bu süreçte çok önemli sinyallerdir. Öyle görünüyor ki, mikrop gruplarımız kan aracılığıyla mikroplardan gelen direk sinyaller yüzünden önemli bir role sahipler.
Ayrıca, sinir sistemiyle son derece entegre sinyalleşerek, bağışıklık sistemini etkilemesi bakımından da son derece önemlidir.
Gömülü olan zihin, ne vücudun organlarından ne de mikroplardan ayrılabilir.

“Bağırsak” Hissi Artık Bir Mecaz Değil..

Gut Feeling – “Bağırsak” Hissi Artık Bir Mecaz Değil

Bilim, “İçgüdüsel Duygu” için kullanılan Gut Feeling – “Bağırsak” Hissinin Mecaz Olmadığını Söylüyor!


bilim1
Beynin güçleri biraz fazla büyütülmekte. Bedenin işlemesi için, işleyen beyne ihtiyacınız yok ama enerji sağlayacak bir şeye ihtiyacınız var, bu da bağırsağınız…
Biz bağırsağımızı pek fazla düşünmeyiz çünkü, gerçek o, anlamda bilinçsiz bir şekilde çalışır ama yiyeceğin özünü çıkarma işlemi karmaşık bir iştir. Bu işlem, beyninizde olmayan yüz milyonlarca nöronu içerir. Bu nöronlar bağırsağınızın dış katmanında bulunur ve onların oluşturduğu enterik sinir sistemi o kadar güçlüdür ki, doğrudan beyinden gelen herhangi bir input olmadan da çalışabilir.
 Bu enterik sinir sisteminin ortaya koyduğu faaliyetler; yiyeceklerin düzenlenmiş hızda geçmesini sağlamak,hazmın kolaylaşması için doğru sıvıları salgılamak, mukus bağırsak zarını yönetmek. Bunlar önemli fonksiyonlardır ve, bizler bağırsağı bedenin geri kalan kısmına ve zihne ne kadar etkide bulunduğunu  geçtiğimiz 10 yıl içinde daha yeni öğrendik.

Emir ve Kontrol

 Enterik sinir sisteminin ayrıca ortaya koyduğu faaliyetlerden bir tanesi de bağırsağınızda bulunan trilyondan fazla mikrop üzerinde bazı kontrollere sahip olması. Bu mikropların pek çoğu sağlığınız için gerekli. Çünkü, onlar besinlerin özünü çıkarmada bize yardım ediyorlar, yoksa biz bunu biraz zor yaparız ve hattâ bazıları enfeksiyonu da engelliyor.
 Enterik nöronların bu mikropları kontrol etmesindeki bir yol, mukus zarının kalınlığını değiştirmesi.The Good Gut adlı kitabın yazarları Stanford bilim2Üniversitesi’nden  Justin ve Erica Sonnenburg, bu işlemin “nemli, sulu bir ormana uyum sağlamış bir varlığın, çölde mücadele vermesi” gibi bir şeye benzediğini dile getiriyorlar. Hangi tür mikrobun bir iş için en uygun olduğuna bağlı olarak, mukus zarı bağırsaktaki mikropların sayısını da belirleyebilir.
Ve daha da fazlası var. Bağırsakta olan şeyin beyin üzerinde de etkisi olabileceğinden şüphe edilmişti. Şimdi bağırsak-beyin bağlantısını yok sayamayacağımız kadar çok aralarında ilişki tespit edildi.
2011 yılında yapılan bir çalışmada, araştırmacılar, fareleri özelliklerine göre gruplara ayırırlar: ürkek-maceracıya karşı.Daha sonra araştırmacılar bir başka grup fare alırlar ve bu farelerin bağırsaklarında mikrop yoktur. Bu farelerin yarısına ürkek farelerin mikrobiyomlarından enjekte edilir, diğer yarısına da maceracı farelerden alınan mikrobiyomlar enjekte edilir. Sonuçta tespit ettikleri şey; mikropsuz olan farelerin mikrobiyomunu aldıkları farelerin özelliklerine sahip olduklarıdır.
 2013 yılındaki bir çalışmada da, Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar başka bir fare modeli kullanarak, farelerde otistik-içekapanık özellikler tespit ederler.–stress, anti-sosyal hal, sindirim sistemi ile ilgili semptomlara sahip olmak gibi…–Bu içe kapanık özellik gösteren farelerin normal farelere göre bağırsak florasında bulunan kapsüllü anaerop bakteriler olan Bacteroides fragilisseviyesi daha düşüktür.Daha da kötüsü, içekapanık farelerin bağırsağında bulunan bir kimyasalı(4-ethylphenylsulphate) normal farelere enjekte ederler ve normal farelerin de içekapanık fareler gibi olduklarını görürüler.
2014 yılında, Cork Koleji Üniversitesi’ndeki araştırmacılar, sezeryanla doğan farelerin normal vajinal doğum ile doğan farlere göre depresyonda olma riskinin daha fazla olduğunu tespit ederler. Sezeryan ile doğan farelerin bağırsaklarında çeşitli, farklı mikrop türleri olmaktadır. Çünkü, annelerinin vajinasında bulunan faydalı mikroplara sahip olamadan doğmuşlardır.
Fareleri manipüle etmek daha kolay olsa da, bu tarz bağlantılar sadece farelerler limitli değil. 2013 yılında, Arizona Devlet Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, otizm, gibi davranışsal durumlara sahip olan insanların, normal insanlardaki bağırsak mikrobiyomlarına göre belirgin farklılıklar bulunmuştır.
Şimdiye kadar,ancak, bağırsak-beyin bağlantısı sade,yalın bir ilişkiye sahipken, bağırsak solucanlarının da bazı yardımları ile, yeni bir araştırma bu durumu değiştirdi.

Bağırsak Solucanlarının Hafıza Kaybındaki Rolü

Beyin ve bağırsak arasındaki bağlantı faktörlerinden bir tanesi de bağışıklık sistemidir.Alzmeir ve MS rahatsızlıkları gibi nörolojik rahatsızlıklar bağışıklık sistemi ile ilişkilidir ve Crohn hastalığı gibi bağırsak oto-immun rahatsızlıkları zihinsel hastalıklarla bağlantılıdır.
Beyin, Davranış ve Bağışıklık” adlı dergide yayınlanan yeni bir araştırma, bağışıklık sistemi üzerinde durmuş ve bağırsağın beyin üzerinde etkilerinin nasıl olduğunu bu sistem üzerinden göstermiştir.
Bu bağlantıyı tetiklemek için, Duke Üniversitesi’nden Staci Bilbo ve meslektaşları bağırsak solucanlarını kullanırlar ve bunların hafıza kaybını nasıl durdurabileceğini gösterirler.
Staci Bilbo 30 kadar fareyi iki gruba ayırır: Bir grup Hymenolepis diminuta adlı  solucandan mikrop kapmış, diğer grupta kapmamıştır. Daha sonra her iki bilim3
gruba da ikinci bir enfeksiyon yayar. Amacı IL-1β adlı beyin sinyali kimyasalının üretimini yükseltmektir. Bu kimyasal genellikle yararlıdır ancak fazlası zarar verebilir ve beyin hastalıkları ile bağdaştırılır.
Bilbo, farelerin hafızalarını test etmek için onları bir odaya koyar ve onların bu odaya aşina olmalarına izin verir. Daha sonra Bilbo, oda ile ilgili kötü anılar oluşması için onlara şok verir . Daha sonraki gün, solucan enjekte edilmiş ve edilmemiş farelere odayı yeniden gösterir.
Bilbo, solucandan mikrop kapmamış farelere göre mikrop kapmış solucanlı farelerin odaya girdiklerinde  2 kata daha ürktüklerini görür. Dolayısıyla, bağırsak solucanlı fareler enfeksiyon olmayan farelere göre hafıza kaybından korumuş gözükmektedir

 Sağlıklı Bağırsak, Sağlıklı Beyin

Bunun sebebi; bağırsak solucanlı farelerin IL-1β seviyelerini düşük tutan bir bağışıklık tepkisine ikinci bir enfeksiyon geldiğinde çoktan sahip olduklarından dolayıdır. Beyindeki düşük seviyelerdeki IL-1β, solucanlara sahip olmayan farelere göre solucanlara sahip olan farelerde daha çok anı oluşumu ve koruması sağlar. Daha önce enfeksiyon üretmemiş farelerin çok daha yüksek  IL-1β seviyeleri vardır.
Bu tarz etkiye “Canlı azalması” denir, bu noktada enfeksiyonlara maruz kalmama durumu bağışıklık sistemlerinin yaşamın ilerki safhalarında aşırı tepki vermesine neden olur.Bazı mikroplara maruz kalma bu gibi tepkileri engellemeye yardımcı olabilir ve farelerde bu durum, onlara hafıza kaybını önlemede yardım etmiştir.
Emin olmalısınız ki; bağırsak solucan enfeksiyonları çirkin ve iğrenç olabiliyor ve hiç kimse size hafıza kaybına karşı bazılarını yutmanızı tavsiye etmez. Dolambaçlı yolu seçmekteki amaç, beyindeki değişimleri tetikleyebilecek bağırsaktaki değişimler olan, daha belirli sonuçlara ulaşmak içindi.
Bilbo’nun yaptığı çalışmadan elde edilen kanıt, nedensel bir bağ ortaya koymak için bu tarz çalışmalar arasında bir ilk ve daha fazlasının da geleceğine eminiz. 2014 yılında Amerika Ulusal Zihin Sağlığı Enstitüsü, mikrobiyom-beyin bağlantısı araştırmaları için1 milyon dolar harcamıştır.
Beyindeki pek çok milyar nöronla kıyaslandığınıda, bağırsaktaki yüz milyonlarcası pek fazla bir sayı gibi gözükmeyebilir. Ancak, oldukça net olan şey; “gut feelings”-“bağırsak” hissinin (içgüdüsel his) artık mecaz olmadığı!

11 Ağustos 2015 Salı

BEYİN GÜCÜNÜZÜ GELİŞTİRMEK İÇİN 32 ÖNERİ..

BEYİN GÜCÜNÜZÜ GELİŞTİRMEK İÇİN 32 ÖNERİ

BEYİN GÜCÜNÜZÜ GELİŞTİRMEK İÇİN 32 ÖNERİ
1. Derin Nefes Alın. Daha fazla hava kanınız –yani beyniniz- içerisinde daha fazla oksijen anlamına gelir. Nefesinizi burnunuzdan alın ve mümkün olduğunca diyafram kasınızı kullanarak ciğerlerinizin alt kısmını doldurmaya çalışın. Birkaç kez derin nefes aldığınızda bu sizin hem gevşemenizi sağlar, hem de daha net biçimde düşünebilirsiniz.
2. Meditasyon Yapın. Şu an hemen uygulayabileceğiniz bir meditasyon tekniği, yalnızca gözlerinizi kapayın ve dikkatinizi nefesinize yöneltin. Kaslarınızı gevşetmeniz meditasyonunuza yardımcı olacaktır. Eğer zihniniz gezinmeye başlarsa dikkatinizi yalnızca nefesinize yöneltin. Beş on dakikalık bir meditasyon sizi gevşetir, zihninizi temizler ve özellikle zihinsel bir iş için sizi hazır hale getirir. Bu konuda sitemizde yer alan meditasyon uygulamalarından yararlanabilirsiniz.
3. Dik oturun. Duruşunuz bedeninizdeki fizyolojik mekanizmaları ve dolayısıyla zihinsel süreçlerinizi etkiler. Bunu kendi kendinize kanıtlayabilirsiniz. Kafanız öne doğru sarkmış, gözleriniz yere bakar ve ağzınız açık biçimde matematik işlemleri yapmayı ya da bir problem çözmeyi deneyin. Sonra aynı şeyi bir de dik vaziyette otururken, ağzınız kapalı ve karşıya ya da hafifçe yukarıya bakar durumda deneyin. İkincisinde zihninizin çok daha kolay çalıştığını göreceksiniz.
4. Doğru düşünme alışkanlıkları. Birkaç hafta belli bir problem çözme tekniği üzerinde çalışın. Kısa sürede alışkanlık haline geldiğini göreceksiniz. Gördüğünüz her şeyi bir an için yeniden dizayn etmeyi deneyin bu da bir süre sonra alışkanlık haline gelecektir. Bir parça çaba sarf ederek yararlı düşünme alışkanlıkları geliştirebilir ve sonra bunları çabasız biçimde kullanabilirsiniz. Alışkanlığın gücünden yararlanın.
5. Ölü zamanları değerlendirin. Arabayla bir yere giderken, bekleme salonunda beklerken, ya da boş boş otururken geçen zaman değerlendirilmezse ölü olur. Bir kasetçalar ya da CD çalar ile arabanızda ya da boş zamanlarınızda yabancı dilde ya da kendi dilinizde bilgilendirici bir şeyler dinleyebilirsiniz.
6. Yabancı dil öğrenin. Yeni bir dil öğrenmenin beyin işlevlerinde yaş ilerlemesine bağlı olarak gelişen performans kaybını azalttığı görülmüştür.
7. Konsantrasyon ve farkındalık egzersizleri. Zihninizi dağılmaktan alıkoyduğunuzda konsantrasyon ve net biçimde düşünme kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Zihninizdeki karmaşayı izlemeyi ve durdurmayı öğrenin. Zihninizin arka planında sizi belli belirsiz biçimde rahatsız eden şeyler dikkatinizi çektiğinde onları halletmenin yoluna bakın. Bu, aramanız gereken birini arayıp o işten kurtulmak ya da yapacağınız işlerin listesini çıkarmak olabilir. Böylece en azından şimdilik yapacağınız işleri unutabilirsiniz. Biraz pratik yaparak bu sizin için daha kolay bir hale gelir ve düşünme süreçleriniz daha güçlü olur.
8. Yazı yazın. Yazmak zihniniz için çeşitli yönlerden yararlıdır. Belleğinize önemli olan şeyleri söylemenin bir yoludur, böylece gelecekte bazı şeyleri daha kolay hatırlayabilirsiniz. Yazmak düşünme süreçlerinizi netleştirir. Yaratıcılığınızı ve analitik becerilerinizi geliştirmek için iyi bir egzersizdir. Günlükler, parlak fikirlerle ilgili notlar, şiir ve hikayeler yazmak zihninizi güçlendirecektir.
9. Mozart dinleyin. California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada bir müzik aleti çalan ve koroya katılan çocukların problem çözme ve mekansal düşünebilme konularında diğer çocuklara oranla daha büyük bir gelişme kaydettikleri görüşmüştür. Bir başka araştırmada 36 öğrenciye üç tane mekansal düşünme testi uygulanmış ve ilk testin hemen öncesinde Mozart’ın iki piyano için Re Majör sonatı on dakika süreyle dinletilmiş. İkinci testten önce gevşeme kaseti dinletilmiş, üçüncüden önce ise yalnızca sessizlik içinde oturmuşlar. Bu 36 öğrencinin ortalama skorları şöyle 1. test: 119; 2. test: 111; 3. test: 110.
10. Uykunuza dikkat edin. Herkesin uyku ihtiyacı birbirinden farklıdır. Kendi ihtiyacınızın altında ya da üstünde uyumayın. Uykunun saatinden çok derinliği önemlidir. Gün içindeki kısa kestirmeler beynin dinlenmesi ve şarj olması için oldukça yararlıdır.
11. Kafein. Kahve birçok kişi için zihin açıcı özelliğe sahiptir. Ancak fazla miktarda alındığında zihnin çalışmasını olumsuz yönde etkileyebilir. Kafein bazı kişiler için uzun vadede olumsuz yan etkilere sahip olabilir. Ancak kısa vadeli olarak işe yaramaktadır.
12. Şekerden kaçının. Karbonhidratlar genellikle beyninizin bulanıklaşmasına yol açar. Çünkü şeker aldığınızda onu karşılamak için kana insülin salgılanır. Eğer önemli bir zihinsel iş yapacaksanız hemen öncesinde makarna, şeker, beyaz ekmek ve patates cipsi gibi şeylerden sakının.
13. Hızlı okuma. Birçok kişinin inandığının tersine okuduğunuz şeyi daha hızlı okuduğunuzda onu daha iyi kavrarsınız. Daha kısa sürede daha fazla şey öğrenirsiniz ve hızlı okuma gerçekten çok iyi bir beyin egzersizidir.
14. Spor egzersizleri yapın. Egzersizlerin özellikle uzun vadede beyin gücünü geliştirmesi sürpriz değildir. Fiziksel sağlığınızı olumlu yönde etkileyen her şey doğal olarak beyninizi de olumlu yönde etkileyecektir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar 10 dakikalık bir egzersizden sonra bilişsel fonksiyonlarda artış olduğunu göstermektedir. Beyninizi tazelemek istiyorsanız küçük bir yürüyüş ya da birkaç hareket yapabilirsiniz.
15. Daha etkili biçimde öğrenin. Bir şeyi öğrenmeye karar verdiğinizde hem başlamadan önce, hem öğrenme esnasında, hem de sonrasında notlar alın. Başlamadan önce kendinize “Şu an bu konu hakkında neler biliyorum?” diye sorun. Ve bunları bir kağıda not edin. Bu, zihninizi öğrenmeye hazırlayacaktır. Çalışmayı bitirdikten sonra bir sonraki seans için zihninizde birkaç soru olsun. Ve kendi kendinize “şimdi ne öğrendim?” diye sorun.
16. Zihninizi netleştirin. Dağınık odalar ve ofisler dağınık düşünmeyi körükler. Zihinsel işler yapacağınız yeri buna uygun biçimde organize edin. Zor bir zihinsel işe başlamadan önce bedeninizi esnetin ve birkaç derin nefes alın.
17. Eğlendiğiniz bir şeyler yapın. Bu hem stres düzeyinizi düşürmenize hem de beyninizi tazelemenize yardımcı olacaktır. Yalnız burada önemli olan yaptığınız eğlenceli faaliyete aktif olarak katılmanızdır. Televizyon seyretmek böyle bir amaç için uygun değildir. Zihni geliştirici eğlenceli oyunlar oynamak ya da bir hobiyle uğraşmak, kısacası sizi dinlendiren ve eğlendiren bir şeyler yapmak beyninizin daha iyi biçimde düşünmesine yardımcı olacaktır.
18. Beyin egzersizleri yapın. Beyninizi sürekli değişik yönlerde çalıştırın. Bulmaca çözün, satranç oynayın, bir şeyler ezberleyin. Beynin çalıştırılması sürekli yeni nöron bağlantıları geliştirilmesine yol açar.
19. Yeni şeyler öğrenin. Bu beyne egzersiz yaptırmanın bir başka yoludur. Yeni bir şey öğrendiğinizde beyniniz buna uyum sağlamak için yepyeni bağlantılar geliştirmek zorunda kalır.
20. Bir şeyleri iyi yapan insanları modelleyin. Yaratıcı, zeki ve üretken insanlarla birlikte vakit geçirin. Onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışın. Onların yaptıklarını yapın ve onların düşündüğü biçimde düşünmeye çalışın. Onların önerilerine dikkatlice kulak verin. Başarılı insanlar genellikle bunu nasıl yaptıklarını bilmez ve kendilerini başarılı görmezler. Onların söylediklerini değil yaptıklarını yapın.
21. Gülün. Güldüğünüzde salgılanan endorfin sayesinde stres düzeyiniz azalır ve bu da beyin için uzun vadede çok yararlı bir şeydir. Gülmek aynı zamanda sizi yeni fikirlere ve düşüncelere daha açık hale getirir.
22. Oyun oynayın. Beynin uyarılması ölçülebilir yapısal değişikliklere sebep olur. Yeni nöron bağlantıları ortaya çıkar ve yeni beyin hücreleri gelişir. Entelektüel oyunların yanı sıra göz – el koordinasyonunu sağlayan her tür oyun beyni uyarır ve geliştirir.
23. Şarkı söyleyin. Arabanızda yolculuk ederken veya yalnız kaldığınızda üzerinde çalıştığınız konuyla ilgili olarak şarkı söyleyin. Bu sizin sağ beyinle temasa geçmenizi ve onu çalıştırmanızı sağlar.
24. Kendinizin farkında olun. Bu beyin gücüyle direk ilgili gibi görünmemekle birlikte çok yakından ilgilidir. Kendinizi daha iyi tanırsanız ego ve duyguların etkilerinden kaçınabilirsiniz. Özellikle bir şeyleri açıklarken ya da tartışırken kendinizi gözlemleyin.
25. Stresten uzak durum. Özellikle uzun vadeli stresin bedeninizde meydana getirdiği hasarlar bir yana, beyninizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Stres düzeyinizi bilinçli olarak azaltmak için gevşeme vb. tekniklerden yararlanın.
26. Kendinizi eğitin. Çeşitli araştırmalar az eğitimli kişilerin Alzheimer’a daha fazla yakalandığını göstermiştir. Herhangi bir alanda eğitim almak beyninizi daha güçlü hale getirir.
27. Yağdan uzak durun. Laboratuvar araştırmaları yüksek yağ oranıyla beslenen hayvanların daha yavaş öğrendiklerini göstermektedir. Mümkün olduğunca zeytin yağı ve diğer türden sıvı yağları kullanmaya özen gösterin. Doymuş yağlar beyin hücrelerinin gelişiminde olumsuz etki göstermektedir.
28. Daha az yiyin. Aşırı yemek sindirim için daha fazla kan akışı demektir ve bundan dolayı beyninize daha az kan gider. Bundan dolayı harcadığınız enerjiyle orantılı bir beslenme düzenini benimserseniz bu beyniniz için daha yararlı olacaktır.
29. Şüpheli gıdalardan uzak durun. Aşağıdaki gıdalar beyniniz için zararlı olabilir: Yapay gıda boyaları içeren besinler, yapay tatlandırıcılar, kola, mısır şurubu, yüksek şeker içeren içecekler, hidrojenlendirilmiş yağlar, şeker, beyaz ekmek ve beyaz un içeren diğer ürünler.
30. Kahvaltı edin. Kahvaltı tüm beden için çok önemli bir öğündür. Ve bu konuyla ilgili araştırmalar kahvaltı eden çocukların diğerlerine oranla daha başarılı olduğunu göstermiştir.
31. Soru sorun. Bu beyninizi formda tutmanın çok iyi bir yoludur. Yalnızca kendi zihniniz içerisinde kalsa bile soru sorma alışkanlığını sürdürün. Zihninize gelen her şeyi sorun ve muhtemel cevaplar üzerinde düşünün.
32. Beyin gücünüzü geliştirme planı yapın. Yeni alışkanlıkların edinilmesi yirmi ila otuz gün arası bir süre alır. Bu durumda uyguladığınız herhangi bir egzersizi ya da alışkanlık değişimini en azından üç hafta sürdürmelisiniz. Herhangi bir tekniğin etkisini hemen görebilirsiniz. Ama her tür tekniğin uzun vadeli yararları çok daha fazla olacaktır.
* Alıntıdır