21 Nisan 2016 Perşembe

Telegram, Elektromanyetik, Nöromanyetik Dalgaları ile Saldırı !

"Telegram, Elektromanyetik, Nöromanyetik Dalgaları ile Saldırı !
Dr. Cahit Karakuş Telegram, elektromanyetik ve nöromanyetik dalgalar konusunda anlatılanların ortak noktası saldırı olarak algılanmasıdır.
Konu özellikle internet ortamında araştırıldığında bu üç yönteminde insanın akıl sağlığına saldırma amaçlı olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Elektromanyetik konusunda yapılan araştırmalar, sokaktaki vatandaşın bireysel olarak odağına saldırı olarak yerleştirilmesinin amacı bilgi kirliliği oluşturmaktır. Öncelikle insanın akıl sağlığını etkileyen olumsuz faktörler çok iyi araştırılmalı ve sorgulanmalıdır. Bunlar; Kulak ve işitme sağlığı: Günümüzün en önemli sıkıntılardan birisi işitme problemleridir. Çevresel gürültüler kontrol edilemez biçimde artmıştır. Bununla bağlantılı olarak sağırlık, ortak kulağa bağlı çınlamalar, kişileri farkında olmadan psikolojik sıkıntılara sürüklemektedir. Ayrıca hassas algılama aralığı olan insanlar için işitme aralığı dışındaki frekanslardaki işaretler de stres oluşturmaktadır. Tüplü televizyonlar, motorlar ve cihazların besleme adaptörlerindeki uğultu ve vınlama sesleri süreç içerisinde insanlarda strese dayalı sıkıntılar oluşturduğu görülmüştür. Bunların çoğunun nedeni ise cihazların şaselerindeki topraklama eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Evlerde topraklama probleminin meydana getirdiği olumsuzlukları düşünmeyiz, onun yerine bu gürültüleri komşularımızın bizi tedirgin etmek amacı ile yaptıklarına inanırız. Aslında gürültü evimizin ya da beynimizin içerisindedir. Biz düşmanı hep dışarılarda ararız. Kulak çınlaması, hışırtı ya da kulak veya kafa içinden geldiği düşünülen diğer rahatsız edici seslerdir. Kalabalığın ve gürültünün yoğun olduğu bir yerden izole bir yere geçildiğinde, ortam sessizleştiğinden kafa içinden sesler işitebilir. Günlük hayatta bu sesleri işitmememizin nedeni ise dış seslerin bu sesleri maskelemesidir. Dış seslerin azalması, kafa içi seslerini daha çok işitmemize neden olabilir. Buda strese dayalı rahatsızlıklar meydana getirmektedir. Kişi kulak çınlamasıyla yaşamayı öğrenmelidir. Kulak çınlamasının neden olduğu depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkların tedavi edilmesinin, kulak çınlamasını önemli ölçüde azalttığı belirtilmektedir. Yalnızlık: Günümüz insanların özellikle bilinçlenen insanların en büyük sıkıntılarındandır, yalnızlık. Unutmayın kalabalıklaşıyoruz, lakin yalnızlaşıyoruz. Alıngan oluyoruz. Didişmeler, sağlıksız insanların tedirgin edici davranışları, bezdirmeye ve psikolojik zorbalığa dayalı duygusal saldırılar gün be gün artmaktadır. Özellikle duygusal saldırılar ile baş edemeyenlerde yalnızlık ve içine kapanma gibi sağlık sorunları kendini göstermektedir. Yalnız insan kendisini toplumdan kopmuş hisseder. Başka insanlarla anlamlı bir iletişime girmekte zorluk çeker. Yalnızlık duyan insan terkedilme, dışlanma, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla doludur. İlaçlar, kimyasallar, kokular: Beyin ve psikolojik rahatsızlıklara karşı kullanılan ilaçların beyin sağlığını ne ölçüde olumsuz etkilediği konusu muammadır. Özellikle uyuşturucu, sakinleştirici gibi doktor denetimi dışında kullanılan ilaçlar, kimyasallar ve kokular doğrudan doğruya beyin ve akıl sağlığını olumsuz etkilediği görülmektedir. Korkular: Günümüz medyası, yaşadığımız çevre, internet ortamı, farkında olmadan takip edildiğimiz, izlendiğimiz izlenimi veren bir ortama dönüşmüştür. Ayrıca sürekli pompalanan propagandalar ve korku dürtüleri doğal olarak, insanların akıl sağlığını olumsuz etkilemektedir. Gözetleme, Başkalarına ait bilgileri ele geçirme: Sosyolojik ve teknolojik gelişmelere rağmen bireysel özgürlüklere, özellikle özel hayata müdahale artmaktadır. Bu durum artık öyle bir hal almıştır ki, insanoğlunun içinde bulunduğu bu dönem “gözetlenen toplum” kavramı olarak adlandırılmaktadır. İzlenmede en onur kırıcı olanı da insanların n izlendikleri konusunda bilgisi sahibi olmamasıdır. Bilgisayar oyunları: Uzun süreli ve etkileşimli bilgisayar oyunlarının insan sağlığını hem fiziksel hem de psikolojik olarak bozmaktadır. Ayakların ve ellerin kullanılması beyin sağlığı ile doğrudan ilişkilidir. Telefon ortamında insanların hipnoz edilmesi ve yönlendirilmesi: Terör örgütü ile irtibatlandırma, paranız, malınız kötü adamların eline geçti, takip ediliyorsunuz, sizi ya da çocuğunuz kaçıracaklar ya da öldürecekler gibi şok eden sözler ile kişiyi dondurma, düşünme ve sorgulama yapısını bloke etme ve doğrudan denileni yaptırma yönünde davranış değişikliği oluşturma yaygın olarak uygulama alanı bulmaktadır. Akıl sağlığı çok değerli ve hassas bir yapıdır. Çevrenize duyarlı iseniz, sorguluyorsanız, nedenini araştırıyorsanız, günümüz dünyasında ve özellikle ülkemde yaşıyorsanız akıl sağlığınız risk altında demektir. Çünkü bilgi kirliliği kontrol edilemez bir biçimde beyin sağlığına olumsuz etki etmektedir. İnteraktif dediğimiz akıllı telefonlar, televizyonlar, sözlü ve yazılı basın sürekli propagandaya ve doğrudan yönlendirmeye dayalı yayınlar yapmaktadır. Tüm bu bilgi kirliliğine maruz kalan, düşünen ve sorgulayan insanlarda akıl sağlığının etkilenmemesi mümkün mü? Teknolojik olarak geliştirilme aşamasında olan, teoriler ya da laboratuvar ortamında elektromanyetik enerjinin yönlendirilmesi konusunda yapılan çalışmalar sanki sokağa inmiş ve herkes birbirini uzaktan tedirgin etmek için birbirine karşı silah olarak kullanıyor gerçeğine dönüşmüştür. Oysa bunların hiçbiri doğru değildir. Öte yandan dinleme, izleme ve tedirgin etme konusunda yaşadığınız çevrede yüzlerce örnek görebilirsiniz. Camdan yarı beline kadar sarkmış insanlar birbirlerini dikizlemektedir. Komşular birbirlerinin duvarını dinlemekte, duvarını delip içine kamera, mikrofon yerleştirmekte, olmadı kulağı cisimlere, cisimleri ise duvara yaslamaktadır. İnternet ortamında bilgisayarınızdaki kameradan illegal yazılımlar ile birileri sizleri gözetlemektedir. Kasıtlı olarak, ses ve titreşim oluşturan ev makinelerinin uygunsuz saatlerde çalışması ile insanlar birbirlerini sürekli rahatsız etmektedir. Gözlemlediğim bazı olaylar; tavanda ve tabanda titreşimler oluşturan özel cihazlar ve yöntemler geliştirmek konusunda inanılmaz gelişmeler kaydedilmiştir. Örneğin çamaşır makinesini salonda ya da yatak odasında çalıştırmak gibi. Tavana titreşim yapan makineyi yaslamak ve üst katta gece yarısı deprem hissi oluşturmak gibi. Hiçbir kimsenin aklına gelmeyecek cinlikler ile rahatsız etmek, takip etmek, etrafında dedikodu yaymak gibi onlarca hoş olmayan olaylar sıralayabilirim. Elektromanyetik saldırı dediğiniz konu, havada yayınım yapan elektromanyetik enerjinin belirli hedefe yöneltilmesi olarak adlandırılmaktadır. İnsan davranışını etkilemeye yönelik sistemler üzerine çalışmalar yapıldığına dair gerek komplo gerekse bilimsel yayınlar mevcuttur. İnternette bu sistemlerin izleri de mevcuttur. Unutulmaması gereken bunlar çok pahalı cihazlardır, kullanımı özel izne tabiidir. Ayrıca elektromanyetik enerji havada yayınım yaptığı güzergah boyunca çok hızlı zayıflamaktadır. Duvardan geçerken, hatta pencereden geçerken tamamen zayıflamakta ve etkisi yok olmaktadır. Etki oluşturması için birkaç metreden ve çok yüksek güçte yayınım yapılması gerekir. Böyle bir cihazın varlığı ortamdaki parazit etkilerden anlaşılmaktadır. Telegram ve nöromanyetik dalgalar ise beynin belirlenmiş noktalarında şok uyarılar verildiğinde görülen tepkisel davranışların analizidir. Zihin kontrolü konusunda inanılmaz bir bilgi kirliliği bu konularda üretilmektedir. Radyo dalgaları ve mikrodalgalar ile insanların psikolojilerinin bozulduğu iddia edilmektedir. Yakın mesafe elektromanyetik darbe katarı ile yayınım yapılırsa ve çok uzun süreli etki altında kalınırsa kaşıntı hissi uyandırdığı, strese dayalı tedirginlik oluşturduğu doğrudur. Bu durumun oluşması için hareketsiz uzun süre, yüksek güce maruz kalınması gerekmektedir. Çözülemeyen psikolojik, ailevi, çevresel gibi problemlerin neden olduğu sıkıntılar yüzünden ciltte oluşan kızarıklar, ruhsal gerilmelerin nedenini elektromanyetik saldırı ile ilişkilendirmek doğru değildir. Özelikle çok uzun süre cep telefonu ile görüşen insanlarda denge bozuklukları, tedirginlik hissi oluşturduğu da gözlemlenmiştir. Uzun süre televizyon izlemek, bilgisayarda oyun oynamak ve cep telefonu ile konuşmak insanların hem psikolojisini hem de fiziksel olarak sağlığını etkilemektedir. İnsanların davranışlarının elektromanyetik dalgalar ile yönlendirilmesi ya da analizi konularında araştırmalar yapıldığı da doğrudur. Bunun sokaktaki vatandaşa kadar gelip onların psikolojini bozacak olması, mümkün değildir. Elektromanyetik saldırı altında olduğuna inanan insanlara hemen şu soruyu sorarım, neden sen? Seni neden seçtiler? Beni sevmiyorlar, beni yok etmek istiyorlar gibi açıklamalar doğru değildir, akıl sağlığının olumsuz etkilendiği kabul edilmelidir. Özellikle kişi ikna olunmuyor ve elektromanyetik saldırıyı ön plana çıkarıyorsa akıl sağlığı ile sıkıntılar başlamış demektir. Birde eğer karşıdakini dinlemekten çok doğrudan kendisine inanılmasında ısrar ediliyorsa, bu durumun da sağlıklı olmadığını gözlemledim. 2013 Nisan ayı başlarında ABD başkanı Obama, “Ekonomimizin güçlü yanı fikirlerdir. Hayal kuran bir ulusuz biz, risk üstlenicileriz. Kimsenin görmediğini gören insanlarız. İnovasyonu da herkesten daha iyi beceririz [1,2]. Bu, ekonomimizi daha güçlü kılar. İşte bir sonraki büyük Amerikan projesi: BRAIN (beyin) Girişimi,” diye açıklama yaptı. Projenin amacı beyinde trilyonlarca ağ yaratan 100 milyar nöronun nasıl çalıştığını keşfetmek üzerinedir. Böylece beyin yaralanmalarına ve parkinson epilepsi, Alzheimer gibi onlarca hastalığa çare bulacak araştırma için Amerikan Hükümeti ilk etapta 100 milyon dolarlık bir fon ayırdı. Bu, milyar dolarlık Genom Projesi’nin bütçesine kıyasla belki mütevazı görünebilir ama Amerikan ekonomisinin içinden geçtiği zor dönem dikkate alındığında hatırı sayılır bir miktar. Türkçe beyin anlamına gelen, projenin adı “BRAIN”, İleri İnovatif Nöroteknolojiyle Beyin Araştırmaları’nın (Brain Research through Advancing Innovative Neurotechnologies) kısaltması. Yöntem, ileri teknolojinin yardımıyla önce beynin detaylı bir bilimsel resmini çekmek. Düşüncelerin oluşma hızını, beyin hücrelerinin birbirleriyle etkileşimini araştırmak. Şimdiye kadar bu tür araştırmalarda hiç devreye sokulmamış nanotekonolojik yöntemlerle hafıza, beynin işleyişi, bilginin oluşması, davranışların altında yatan kompleks ilişkileri anlamaya çalışmak. Kamu ve özel sektörün birlikte yürüteceği projenin yönetimini ise Rockefeller Üniversitesi’nden Dr. Cornelia Bargmann ve Stanford Üniversitesi’nden Dr. William Newsome üstlenecek [1]. Biz ise telekinezi ile uğraşıyoruz. Telekinezi, düşünce gücünü yoğunlaştırarak canlı veya cansız varlıkları hareket ettirmek olarak tanımlanmaktadır. Şimdi komplo teorileri üretmeye başlamadan önce yeniden bir önceki paragraftaki, ABD başkanı Obama’nın söylediklerini bir daha okuyun. Ayrıca projenin bir amacı daha bulunmaktadır; iki beyinin birbirleri ile iletişim kurabilmeleri mümkün mü? Bende size sormak istiyorum, “Mümkün mü?” Sonuç olarak önce akıl sağlığı ve onu korunmasına odaklanılması gerekmektedir. Elektromanyetik araştırma konularının sokaktaki vatandaşa hem de sokakta yaşayan diğerleri tarafından saldırı aracı olarak kullanıldığını iddia etmek doğru bir davranış değildir. Onun yerine geleceğimizi yönlendirecek ve önümüzdeki yıllarda başlayacak uzaya doğru yolculuklar da kullanılacak teknolojilere yönelik akıl oyunları geliştirmemiz gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerin hiçbirinde, bizdeki kadar komplo teorileri üretilmez. Onlar geliştirilen teknolojilerin yarınlarını nasıl şekillendireceğini, hayallerini tartışırken bizler akıl sağlığımızla oynuyoruz. Onlar yaşlanan nüfuzun ya da uzuvları olmayan insanların daha sağlıklı yaşaması ve isteklerinin önceden anlaşılması için elektromanyetik tabanlı teknolojiler geliştirirken bizler duygusala saldıran zorbalar üretiyoruz. Duygusala saldıran zorbalara karşı duramadığımızda ya da saldırıları durduramadığımızda düşmanımızda olan lakin bizde olmayan çok güçlü bir silah arıyoruz, “Elektromanyetik”. Unutmayalım, akıl sağlığı, engellenemez değişimlere, yaralayıcı tecrübelere ve acı kayıplara karşı yaşama tutunabilmektir. Çatışmaları, üzüntüleri bastırmaya çalışmak yerine onları anlamayı ve onlardan kaynaklanan stresle başa çıkmayı öğrenmek gerekir. Sağlıksız iletişimin olduğu bir toplumda, düşünen ve sorgulayan insanların akıl sağlığına daha da dikkat etmeleri gerekmektedir. Psikopatların işgal ettiği bir dünyada onlara av olmamak için akıl sağlığını koruyucu tedbirler geliştirilmelidir."
Alıntıdır...

5 yıl alınmayan borç silinecek!


"Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi’nin yayımladığı yeni tebliğle tahsil edilmeyen kamu alacakları için zaman aşımı süresi 5 yıl olarak belirlendi. Bu süre boyunca ödenmeyen tüm borçlar silinecek

Devlete borcu olanlara yeni tebliğden iyi haber var...
Kamu alacaklarıyla ilgili Maliye Bakanlığı önemli bir yenilik yaptı. Özellikle şirketler ve borçlu vatandaşlar için avantajlı düzenlemeler Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yeni düzenlemeler Gelir İdaresi Başkanlığı'nın, "Tahsilat Genel Tebliği'nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ"i ile geldi. Tebliğde birçok detay bulunuyor. Size özet olarak bazı bilgileri aktarmak istiyorum. En önemli değişikliklerden biri şu; kamu alacağı, vadesinin olduğu takvim yılından sonraki yıldan itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse
 zaman aşımına uğrayacak. Yani vadesi 2016 içinde dolacak bir alacak için zaman aşımı süresi 2017'den itibaren 5 yıl olarak düzenlenecek. Bu süre içinde devlet alacağını tahsil edemezse borç ortadan kalkacak. Böylece kamu, kendine de süre sınırı koymuş oluyor. Tahsilat için 5 yıl süre tanınıyor.

İFLAS 'TA 20, ADLİ CEZADA 10 YIL
Borçlunun iflası söz konusu olduğunda ise zaman aşımı süresi değişiyor. Mallar tasfiye edilmesine rağmen kamu alacağı tahsil edilemezse borç için aciz vesikası düzenleniyor. Bu vesika genel olarak borçlunun bu miktarı ödeyecek bir malının ya da varlığının olmadığını gösteren belgeden oluşuyor. Burada kamu alacağı için zaman aşımı süresi belgenin düzenlenmesinden sonraki 20 yıl olarak belirlenmiş. Adli
 para cezalarında ise zaman aşımı süresi 10 yıl olarak uygulanıyor. Adli para cezasına çarptırılan kişinin yaşı da bazı indirimler sağlıyor. Ayrıca bu cezaların zaman aşımının tayininde mahkeme kararının kesinleştiği gün esas alınıyor.

MALİYE BAKANI'NDAN BÜYÜK MÜJDE
DİKKAT! 1 LİRA BİLE BOZAR!
Zaman aşımında önemli bir uyarı yapalım. Tahsil edilmeme durumu borcun tamamı için geçerli değil. 5 yıl içinde 1 liralık bile bir tahsilat olsa, zaman aşımı yeniden başlatılıyor. Özellikle vergi alacaklarında bu durum sıkça karşımıza çıkıyor.

HİLELİ İFLASTA FARKLI UYGULAMA
Tebliğin dördüncü maddesinde özel bir durum tarif ediliyor. Borçlunun yabancı memlekette
 bulunması, hileli iflas etmesi veya terekenin tasfiyesi dolayısıyla zaman aşımının işlememesi halinde 5 yıllık süre, sebeplerin kalktığı günün bitmesinden itibaren başlıyor. Burada da yine 5 yıllık süre dikkate alınıyor fakat başlangıç tarihi değiştiriliyor.

İFLAS ERTELEMEDE YENİ DURUM
İflas erteleme kararı çıktıktan sonra borçlu aleyhine hiçbir takip yapılamıyor. Daha önce başlamış takipler de duruyor. Bu durumda yeni tebliğe göre kamu alacaklarına ilişkin zaman aşımı, iflas erteleme süresince işlemiyor.

İDARİ CEZA VE SGK'YA 10 YIL
İdari para cezalarında 5 yıllık süre uygulanmıyor. Burada tebliğ özel kanunlara ve Kabahatler Kanunu'na atıfta bulunuyor. İdari para cezalarındaki zaman aşımı ise 10 yıl olarak belirleniyor. Örneğin SGK'ca kesilen idari para cezaları için 10 yıllık zaman aşımı uygulanıyor.

İSTEYEN ÖDEYEBİLİR
Zaman aşımından sonra mükellef, bu parayı ödemek isterse tebliğ buna da izin veriyor. Yani vatandaş isterse borcunu silinmesine rağmen ödeyebilecek. Bunun önünde bir engel bulunmuyor."

Alıntı...

17 Nisan 2016 Pazar

ARKADAŞLIKLAR!..

Haşmet Babaoğlu’nun  16 Nisan 2016 günkü köşe yazısı;

Arkadaşlıklar;
Siyasete ara verip bugün yine "insan"dan konuşalım...
Modern insanın kendi kendine inşa ettiği, sonra da mızıldanarak yakındığı
mahkûmiyetlerinden söz açalım...
Geçen gün bir tanıdığım şöyle dedi: "Sık sık hayat tarzlarımıza tutuklu kalmamızdan söz ediyorsun ama
 arkadaşlıklarımız konusuna hiç dokunmuyorsun! Halbuki işin püf noktası orası!"
Haklıydı.
Zihninden geçenleri biraz daha açmasını istedim.
Devam etti: "Günümüz insanı
 yalnızlıktan korkuyor; sırf arkadaşsız kalmamak için berbat ilişkilere boyun eğiyor, bir gram şeker için tonla keçiboynuzu yemeyi andıran arkadaşlıklar, durmadan birbirini besleyen dedikodular ve ister istemez oluşan mahalle baskısı vesaire..."
***
Aslında bu sözlere eklenecek şey yok! Derdi apaçık ortaya seriyor.
Çevremde sırf arkadaşları yüzünden
 kendi hayrına olacak değişimlere kapıları kapatan o kadar çok insan var ki!
"Bardağı bomboş yaşayan dostlarına hadi şu bardağı dolduralım" diyemiyorlar.
Yere çivilenmiş gibiler. Ne
 kalpleri ne ayakları kıpırdayabiliyor.
Oysa onları oraya bağlayan çiviler falan değil, bildiğimiz "arkadaşlık ortamı" denen şey.
Endişe çağındayız; "Uyuz
 gibi yayılan şüpheler" çağında...
İnançsız, huysuz, huzursuz arkadaşların endişe mikrobunu yaymaktan nasıl haz aldıklarını bilmiyor m
uyuz sanki!
***
Kusurlarını örtmeyen, sırrını saklamayan, sürekli kendisine benzemeni isteyen ama "kendi"ni bilmeyen, yüzüne bir gün bile şefkat ile bakmayan insanları arkadaş belliyorsan...
Halis duygu ve düşüncelerden bihaber arkadaşlarını el üstünde tutuyorsan...
Ha ha, ho ho, he he...
Sadece geyikle ve muhabbetten uzak geçiyorsa günlerin...
Geçmiş olsun!
Çünkü ömrün de hayatını değiştirmen gerektiğini bilmene rağmen yerinde sayarak geçecek demektir.
Arkadaşlık konusunda
 Hz. Ali'den rivayet edilen bir sözü hatırlatmakta fayda var: "Kalpler buluştuğu zaman birinin diğerine tesiri vardır."
Bir soralım bakalım, bizim buluşmalarda bu "tesir" nasıl oluyor?
Cevap çok şey anlatır.”


***

NOT DEFTERİ

İnsanlara
 enerji çözümleri sunuyorum. Onları elektrik veya doğalgaz idaresine yönlendiriyorum. Yaşam alanlarının gerçeğini keşfetmek hoşuma gidiyor.
Merakımda kesinlikle küçümseme yok. Sadece bir ayrıntı gibi görülen, dile getirilmeyen bir sırrı açığa çıkardığımın farkına varıyorum. İnsanlar farelerden daha iyi şartlarda yaşamıyor. Reklamlarda, filmlerde muhteşem evlerde dolandıklarını görüyoruz. On beş senelik meslek hayatımda bu muhteşem evlere taşınıldığını hiç görmedim.
AMELIE NOTHOMB
 (Kış Yolculuğu)”


ALINTIDIR!..

Lif İçeren Yiyecekler...

"Suda Çözünür Lif İçeren Yiyecekler

Suda çözünür lif adından da anlaşılacağı üzere bağırsaklarda çözülerek jel kıvamında bir maddeye dönüşür. Bu jel benzeri madde sindirim sisteminin çalışma hızını yavaşlatarak tokluk hissini uzatır.
Çözünür besin lifleri kandaki kolesterol düzeyinin korunmasına ve sindirimi yavaşlattığı için özellikle yemeklerden sonra meydana gelen kan şekeri dalgalanmalarının önlenmesine yardımcı olur.
Tam Tahıllar: Yulaf tahıllar arasında çözünür lif bakımından en zengin besindir. Kahvaltıda yiyeceğiniz yarım su bardağı pişmiş yulaf kepeği veya yulaf ezmesi günlük lif ihtiyacının önemli bir kısmını karşılar.


Yulafla birlikte taze meyve tüketmek lif oranını arttıracaktır. Yine aynı şekilde pişmiş veya kahvaltılık gevrek olarak tüketilen arpa çözünür lif bakımından oldukça zengindir.
Meyve: Kuru erik, armut ve narenciye (portakal, greyfurt..) gibi meyveler yüksek oranda çözünür lif içerir. Bu kategorideki diğer meyveler arasında nektarin, şeftali, elma, muz ve böğürtlen bulunmaktadır.
Baklagiller: Sarı veya yeşil mercimek, fasulye, nohut gibi baklagiller günlük besin lifi kaynağı olarak kullanılabilir. Yarım bardak pişmiş herhangi bir baklagil yaklaşık 3 adet meyve kadar besin lifi içerir.
Sebzeler: Suda çözünen lif içeren sebze listesi çok geniş olmasa da brokoli, Brüksel lahanası, havuç gibi lifli sebzeler kalp ve sindirim sistemi için iyi sebzeler arasında yer gösterilmektedir.
  • Elma
  • Portakal
  • Kayısı
  • Muz
  • Böğürtlen
  • Kiraz
  • Greyfurt
  • Şeftali
  • Ananas
  • Armut
  • Erik
  • Çilek
  • Mandalina
  • Brokoli
  • Havuç
  • Mısır
  • Bezelye
  • Domates
  • Kabak
  • Patates

Suda Çözünmeyen Lif İçeren Yiyecekler

Gıdalar yoluyla alınan ve suda çözünmeyen fiber bağırsak boyunca sindirilmeden hareket eder.
Bu besin lifi türü bağırsak hareketine yardımcı olarak kabızlığı önler ve kabızlığa bağlı diğer sorunların tedavisine yardımcı olur. Beslenme uzmanları suda çözünmeyen lifli yiyecekleri tokluk hissini uzatması nedeniyle diyet yapanlara önermektedir.
Sebzeler: Suda çözünen lifin aksine pek çok çiğ sebze, başta şalgam, pancar, karnabahar, lahana, Brüksel lahanası ve havuç olmak üzere önemli oranda suda çözünmeyen lif içermektedir.
Yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, yeşil fasulye, salatalık, soğan, lahana, kereviz, domates, patlıcan, biber ve mısır da yüksek oranda lif içerir. Bu sebzelerden en yüksek oranda lifi alabilmek için çiğ tüketilmeleri önerilmektedir.
Meyveler: Kabuklu, çekirdekli meyvelerin çoğu değişen oranlarda suda çözünmez besin lifi içerir.
Kabızlık sorunu olanlara lif bakımından oldukça zengin olan elma kabuğu önerilir. Kabızlığı hafifletmek için kiraz, üzüm, ananas, portakal, kavun, erik ve çilek tüketebilirsiniz.
Tahıllar: Buğday kepeği, çavdar ve kahverengi pirinç çözünmez lif için iyi kaynaklar arasındadır.
  • Buğday kepeği
  • Yulaf kepeği
  • Kuru havuç
  • Gevrek ekmek
  • Buğday tohumu
  • Kepekli çavdar unu
  • Bezelye
  • Soya fasulyesi
  • Patlamış mısır
  • Fıstık
  • Kuru şeftali
  • Badem
  • Mercimek
  • Arpa unu
  • Müsli
  • Üzüm
  • Ceviz
  • Kepekli makarna
  • Soğan

Besin Lifinin Önemi

Besin lifinin sağlık üzerine etkileri konusunda özellikle son yıllarda sayıları artan araştırmaların sonuçları aşağı yukarı aynıdır.
Düzenli olarak çözünen ve çözünmeyen besin lifi tüketenlerin tüketmeyenlere oranla kalp ve damar hastalıklarına yakalanma, şeker hastalığı geliştirme, sindirim sistemi hastalıklarına yakalanma riski oldukça azalıyor.
Yine lifli gıdalarla beslenenlerin yaşam kalitesi ve yaşam süresi artıyor. Lif sadece sindirime, kolesterol ve şeker düzeylerinin korunmasına değil organlarda oluşan iltihapların azalmasına ve potansiyel olarak kanseri yapabilecek maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı oluyor.
Ayrıca lif bakımından zengin besinler genellikle sağlığımız için vitamin ve mineral bakımından da zengin olduğu için genel sağlığımıza da katkıda bulunuyor.

Fazla Lif Tüketmenin Olası Yan Etkileri

Çok fazla lif yemek demir, çinko, kalsiyum ve magnezyum gibi minerallerin vücut tarafından tam olarak emilmesini engelleyebilir.
Kısa sürede yüksek oranda lif tüketmek gaz, şişkinlik ve karın kramplarına neden olabilir. Lifi beslenmenize yavaş yavaş artan oranlarda dahil etmek bu yan etkilerden korunmanızı sağlayacaktır."
Alıntı..

selahattin dönmez'in "peynir yemek sağlık demek"yazısı..

"Sabah kahvaltılarımızın baş tacı peynire kim hayır diyebilir? Makarnaya lezzet veren, sebzelerin üzerine rendelenip fırınlandığında tadına tat katan ve sandviçlerin arasında yemeye doyamadığımız peynirin sağlığa kattığı faydaları da saymakla bitmez
Peynir, süt proteini kazeinin peynir mayası ve peynir kültürü ile pıhtılaştırılması ve bu pıhtıdan peynir suyunun ayrılması ile elde edilen en lı fermente süt ürünüdür. Ve diğer süt ürünlerinde olduğu gibi kaliteli protein, kalsiyum, fosfor, B2, A, B12 mineral ve vitaminlerinin de önemli kaynağıdır. Çocuklarda büyüme, yetişkinlik döneminde doku onarımı için önemli olan proteinleri sağlamak, kemik ve dişlerin sağlıklı gelişiminde rol olan kalsiyumun desteklenmesi ve başta kırmızı kan hücreleri ile sinir hücrelerinin çalışmasında görev alan B vitaminlerinin doğal kaynağı olan peynir bu nedenle sağlıklı beslenmenin bir parçası. 2015 yılında yayınlanan Türkiye'ye Özgü Besin ve Beslenme rehberinde süt grubundan günde; büyümenin atak yaptığı 1-3 ve 10-18 yaş gruplarında 4 porsiyon, büyümenin daha yavaş olduğu 4-6 ve 7-9 yaş grubunun ise 3-4 porsiyon süt ve süt ürünlerini tüketmeleri gerektiği vurgulanıyor. Yetişkin kadın ve erkeklerin ise günde 3 porsiyon süt grubu yiyecekleri günlük beslenme planına almaları yeterlidir. Birçok bilimsel kuruluş, süt grubuna giren yiyeceklerde farklı kalsiyum kaynaklarının dengeli bir şekilde çeşitlendirerek yenilmesinin sağlığın korunmasında en doğru beslenme alışkanlığı olacağının altını çizmiştir. Bu nedenle sizlere önerim önerilen sağlıklı süt grubu porsiyon miktarının günde en az 1-2 porsiyonunu peynire ayırmanız. Ve süt içemeyenler aynı kalsiyum desteğini peynirden de alabileceği için özellikle laktoz intoleransı olanlar, peynir tüketimlerini arttırarak süt grubu porsiyonlarını dengeleyebilirler.

BİR DİLİM PEYNİR MUCİZESİ
Bazı ülkelerde yemek sonrasında peynir yeme geleneği vardır ve bu tesadüfi bir alışkanlık değildir. Küçük porsiyonlarda lezzetli yemek sonrasında tüketilen peynir aslında uzun süre tok kalmayı sağlar. Bu nedenle zayıflama diyetlerinde ara öğünlerde de tüketilen bir dilim peynir, bağırsaklarda kolesistokinin adlı bir maddeyi uyararak beyine tokluk sinyalleri gönderir. Çok acıktığınızda küçük bir dilim peyniri bol domatesle tüketin. Böylece aşırı açlık ataklarının önüne geçebilirsiniz. Peynir aynen sütte olduğu gibi triptofan adlı bir aminoasidi bolca içerir. Vücudumuzda mutluluk hormonu olarak bilinen ve iyi bir uyku için gerekli olan serotonin maddesinin vücutta üretilmesi için triptofan aminoasidine ihtiyaç vardır. Yatmadan en az 1 saat önce küçük bir dilim peynir veya 1 su bardağı ılık süt tüketmek serotonin sentezini uyararak rahat bir uyku almanıza destek olur. Oslo Sağlık Çalışması, süt ve peynir tüketiminin kalp sağlığı açısından koruyucu etkilerinin açıklandığı dünya çapında en değerli araştırmalardan biridir. Araştırma Amerikalılar İçin Beslenme Kılavuzunda yer alan doymuş yağ içeren peynir tüketimini azaltın fikrini tamamen çürütmüştür. Araştırma 18 bini aşkın genç ve orta yaş kadın, erkek üzerinde yürütülmüştür. Bu bilimsel çalışmanın sonucunda uygun miktarda önerilen süt ürünleri porsiyonlarının kalp hastalıklarına risk oluşturacak miktarlar olmadığı açıklandı. Hatta orta düzey peynir tüketiminin kardiyovasküler hastalıklardan korunmada önemli bir kan parametresi olan iyi huylu dediğimiz HDL ü arttırarak sağlığa olumlu katkısının olduğunu belirtmiştir.

HANGİ PEYNİRİ TÜKETELİM?
Peynir aynen diğer fermente süt ürünleri gibi canlıdır. Uygun koşullarda üretilmeyen ve depolanmayan peynirler, aynen diğer açıkta satılan yiyeceklerde olduğu gibi mikrobiyolojik açıdan sağlığı tehdit edebilmektedir. Gıda maddeleri Tüzüğü ve Türk Standartlar Enstitüsü'nün maddelerine göre E. Coli adlı mikroorganizmanın gıdalarda kesinlikle bulunmaması gerekiyor. Açıkta satılan ürünlerde bu mikroorganizma daha sık görülmektedir. Bu nedenle semt pazarlarında açıkta satılan peynirleri tüketmek doğru değildir. En sağlıklı peynir; endüstriyel kalite ve kontrollerin sıkı yapıldığı markaların, hijyenik ve mikrobiyolojik denetimden geçip paketlenmiş, üretim tarihi ve son tüketim tarihi belli olan, soğuk zincir kırılmadan bizlere ulaştırılan peynirdir. Satın aldığınız peyniri 6-8 derecede buzdolabınızın alt kısmında saklayınız. Peynirinizi paketten çıkardıktan sonra en fazla 1 hafta içinde tüketiniz.

GÜNÜN SAĞLIKLI TARİFİ:
Peyniri farklı tüketmek isteyenler için özellikle kahvaltı ve ara öğünde yiyebileceğiniz Peynir Muffin tarifimi sizlerle paylaşmak isterim.

Malzemeler: 
4 dilim peynir
 akı
1 yemek kaşığı ince kıyılmış kurutulmuş domates
Yarım kabak rendesi
1 tatlı kaşığı pul biber
Maydanoz
1 çay kaşığı kabartma tozu
Yapılışı:
Derin bir kapta yumurta beyazını kabartma tozu ile çırpın. Peynir, kurutulmuş domates, kabak rendesi, maydanoz yaprakları ve pul biberi kaşık yardımı ile karıştırın. Muffin kaplarına karışımı paylaştırın ve önceden ısıtılmış fırında pişirin.

GÜNÜN BİLİMSEL NOTU:
Yeterli ve dengeli beslenmede süt ve süt ürünlerinden; süt, yoğurt, ayran veya peyniri tam yağlı ya da yağsız tüketmenin sağlık açısından farkı temelde bulunmamaktadır. Süt ve süt ürünlerinin 1 porsiyonunda yaklaşık 15-30 mg kadar kolesterol, 70-120 kalori ve en fazla 3-4 gram kadar da yağ bulunur. Sağlıklı yaşam içinde günde 3-4 porsiyon süt ürünleri tüketileceği düşünüldüğünde peyniri tam yağlı ya da yağsız, sütü ve yoğurdu az yağlı tüketmenin sağlığı korumada büyük farklılıkları bulunmamaktadır. Damak zevkinize uygun her türlü süt ürünlerini yeterli ve dengeli beslenmede günlük porsiyonunuzu geçmeyecek şekilde yağ içeriğine takılmadan tüketebilirsiniz."
Alıntı..

Bnegi Semerci'nin"Şizofreni tedavi edilebilir" köşe yazısı!..

"Şizofreni nedeni bilinemeyen fakat tedavi edilebilir bir hastalıktır. İlaç ve destekleyici terapilerle kişi sosyal hayata katılabilir, çalışabilir. Tedavide en büyük görev aileye düşer
Nisan ayı bir çok önemli hastalığın farkındalığını arttırmak için saptanmış günleri barındıran bir ay.
2 Nisan Otizm Farkındalık günü.
11 Nisan da  Şizofreni Günü olarak belirlenmiş. Bu nedenle şizofreniye ilişkin bilgilerimizi hatırlamakta yarar var. Çünkü hastalıkları bilmek hem ailemizin bireylerini hastalıklardan koruyor hem de hastalara ve hasta yakınlarına karşı doğru tutumlar geliştirilmesini sağlıyor.

BULGULAR ÜRKÜTMESİN
Şizofreni, düşünme, duygu ve davranışlarda bozukluklarla ilerleyen, insanın içe kapanarak, kendine özgü bir dünyada yaşadığı, gerçeklerden ve insanlararası ilikilerden uzaklaştığı bir hastalıktır.
Genellikle genç yaşlarda (15-25) başlamakla birlikte, daha geç yaşlarda da kendini gösterebilir. Çok nadir olmayan bu hastalık, ne kadar erken yaşta başlarsa yarattığı harabiyet o kadar fazladır.
Kesin nedeni bilinmemektedir. Ailede şizofren olması riski arttırır.
Genel olarak çevreye ilgisizlik vardır.
Konuşmada dağınıklık, kendine özgü anlamı olan kelimelerle, içerik olarak garip gelen konuşmalar yapmak, anlamsızlıklar, mantıksızlıklar olabilir.
Duygularda azalma, tepkisizlik, dışa vurum sorunları olur.
Hareketlerde de bazı değişiklikler gözlenir. Durgunluktan aşırı hareketliliğe giden bozukluklar olabilir. Bazen sadece garip yüz hareketleri, tekrarlayan bazı hareketler, bazen de saldırgan davranışlar gözlenebilir.
Algı ve düşünce bozuklukları şizofrenide önemlidir. Halüsünasyonalar (varsanılar) ve illüzyonlar (yanılsamalar) olabilir. Düşünce bozukluklarına, içerik ve akıştaki bozukluklar olarak ayrı ayrı bakmak gerekir. Akışta bazen hızlanma, bazen kopmalar, bazen de duraklamalar olur. Bunlar konuşmalara yansıyabilir. Karışık, anlaşılmayan konuşmalar yapılabilir.
Düşüncelerin çocukça olması, büyüsel olması gibi özellikler görülebilir.
Ama bunlar şizofreni hastalarının düşüncelerinin saçma olduğunu göstermez.
Kendi içinde anlamlı bağlantıları olabilir.
Düşünce içeriğinde görülen bozukluklara sanrı denir. Sanrının anlamı, gerçeğe uymayan ama mantıklı tartışmalarla değiştirilemeyen düşüncedir.
Düzensiz, tutarsız sanrılar şizofreninin özelliklerindendir.
Şizofreni kesinlikle hekim gözetiminde ilaçla tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. İlaçların ve kontrollerin düzenli olması çok önemlidir. İlaç tedavisinin yanı sıra hastaya destekleyici terapi, grup terapileri ve en önemlisi aile terapisi yapmak önemlidir. Ailenin olayı anlaması ve hastayı sahiplenmesi çok önemlidir.

HASTA ÇALIŞABİLİR
Hastalık, alevlenmeler ve düzelmelerle ilerler. Tam düzelme, yani hastalık öncesi işlevselliğe tam dönüş olmaz. Hastalar tedavi edildiklerinde kısıtlamalar olsa da, çalışabilirler.
Onları toplum içinde, sosyal tutmaya çalışmak önemlidir.
Alevlenmeler döneminde tedaviyi düzenlemenin dışında, şizofren hastalardan utanmak, korkmak ya da kaçmak yerine tanımaya, anlamaya çalışmak ve üretime katmak hasta, aile ve toplum için önemlidir. Şizofreni artık tedavi edilebilen, hastaların günlük yaşama, sosyal hayata katılması ile giderek daha iyi olunan bir hastalık.
Peki bilgisizliğimizden, cahilliğimizden kaynaklanan ön yargılarımız, bize benzemeyenleri dışlayan, aramıza katmamızı engelleyen, onları işsiz, desteksiz bırakan vicdansızlık ve umursamazlık tedavi edilebilir mi?"
Alıntı..

8 Nisan 2016 Cuma

Faruk erdem'in "SGK eski borçları siliniyor yazısı"

3.3 milyon gencin 3.6 milyarlık GSS borcu bir kalemde silinecek. Yaş sınırı 25. Bundan sonraki borçlara 2 yıl erteleme var. Sonrasında ise GSS ödenmeye devam edecek. Hesabınızı kontrol etmeyi unutmayın...
Dört yıl önce hayatımıza giren Genel Sigortası (GSS) sistemi tam anlaşılamayınca milyonlarca vatandaş borçlu duruma düştü. Elbette bunda ihmalin de payı var. Şimdi arızalar gideriliyor. Özellikle genç yaştakiler için büyük bir sıkıntı haline gelen sistemle ilgili yenileme çalışmaları yapılıyor. Liseyi bitirdikten sonra üniversiteyi kazanamayan ve çalışamayan gençler gidip gelir testi yaptırmamışlarsa ayda 300-400 liraları bulan prim borcuyla karşı karşıya kaldı. Bu paralar da birikerek toplamda 3 milyar liranın üzerine çıktı.

LİSE MEZUNUNA 2 YIL PRİM YOK
Hükümet önce gençlerin mezun olduktan sonraki iş arama dönemleri için bir tedbir aldı. 18 yaşını dolduran gençler eğer lise ve üniversiteye gidiyorsa 25 yaşına kadar GSS primi ödemiyor. Yeni düzenleme ile liseyi bitiren bir genç üniversiteyi kazanmasa da 20 yaşına kadar 2 yıl prim ödemeyecek. Bu primleri devlet ödeyecek. Genç böylece sağlık hizmetlerinden yararlanacak. Üniversiteliler ise mezun olduktan sonraki  yıl yine prim ödemekten muaf tutulacaklar. Burada yaş sınırı 25 olacak. Komisyondan yeni geçen tasarıyla da geçmiş borçlar ortadan kaldırılacak. 3.3 milyon gencin bu aftan yararlanması bekleniyor. Silinecek toplam borç ise 3.6 milyar lira. Burada  edilmesi gereken nokta, 25 yaşına kadar olan borçların siliniyor olması. Sonrası yine borç olarak kalacak.

ÖDEME NASIL HESAPLANIYOR?
Genel Sağlık Sigortası Primi evin nüfusu ve ailenin toplam gelirine göre belirleniyor. Bunda da brüt asgari ücret kullanılıyor. 2016 hesabı şöyle: 3 Kişi başı aylık geliri asgari ücretin üçte birine kadar olanlar prim ödemiyor. 3 Bu rakamın asgari ücretin üçte biriyle asgari ücret arasında yer alması durumunda ise hesap şöyle: 1647 / 3 = 549 TL x % 12 = 65.88 TL 3 Geliri, asgari ücretle bu rakamın iki katı arasında olanlar, 1647 x % 12 = 197.64 TL ödeyecek. 3 Kişi başı aylık geliri, asgari ücretin iki katından fazla olduğu tespit edilenlerin ise, 1647 x 2 = 3294 x % 12 = 395.28 TL ödemeleri gerekiyor.

GELİR TESTİNİ UNUTMAYIN
Yukarıda saydığımız hak sahiplerinin dışında kalanlar için GSS prim sistemi devam ediyor. Mezun olduktan sonraki 2 yılın ardından işe giremeyenler için de gelir testi şart. Bu yüzden yüksek primler ödememek için kaymakamlıklara gidilerek gelir testi yaptırılması gerekiyor.

YATIRANLARA İADE YOK
GSS prim borcunu ödeyen 25 yaşın altındakiler için komisyondan geçen tasarıda 'iade ve mahsup edilmez' ibaresi yer alıyor. Genel Kurul'da değişmezse bu hüküm uygulanacak. Dolayısıyla ödenen miktarlar geri verilemeyecek.

YENİ DÜZENLEME YOLDA
GSS sistemindeki aksaklıkları giderecek ve özellikle gelir testi mecburiyetini ortadan kaldıracak yeni bir düzenleme üzerinde bir süredir çalışılıyor.

alıntı..