1 Temmuz 2015 Çarşamba

Beyin ameliyatıyla esprili ol..

Beyin ameliyatıyla esprili ol

Tıp fakültesi dekanından şaşırtan açıklama

Ceyda Erenoğlu Türker Kılıç
  • 16
  • 42
  • 1
HABERTÜRK PAZAR / Ceyda ERENOĞLU
cerenoglu@htgazete.com.tr
Türkiye'nin önde gelen beyin cerrahlarından Prof. Dr. Türker Kılıç Ceyda Erenoğlu'na konuştu

“Kişinin mizah duygusu geliştirilebilir mi” sorusunun yanıtı evet. Peki ruhu esir alan mutsuzluk duygusu mutluluğa dönüştürülebilir mi ya da aramızda yaşayan Picasso’lar, 40 yıl beklemeden ortaya çıkabilir mi? Hepsinin yanıtı, evet... Bu satırları dudak bükerek okumayın. Beyin-zihin ilişkisini anlatan bu haberden sonra fikriniz değişebilir.
Beyin-zihin ilişkisi çok karışık, çok tartışmalı ve çok bilinmezli. Bugün sizi bu konuda bir yolculuğa çıkarıyor ve yeni bir kavramla tanıştırıyoruz: “Connektom cerrahisi” ya da “nörozihin cerrahisi”... Bu cerrahiye “zihne beyne dokunmadan ya da az dokunarak müdahale edilmesi” denebilir. Nelere yaradığını duyunca heyecanım daha da körüklendi. Karşımda Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç var. Kendisi Avrupa Bilim ve Sanat Akademisi Üyesi. Onun işi beyin. Bu konuda sadece Türkiye’de değil, dünyada da söz sahibi. Diyor ki: “İnsan beyninin diğer organlardan daha cazip ve üzerinde düşünmeye davet eden bir yönü var. Hepimiz kendi zihin alanımız içerisinde yaşıyoruz. Bu nedenle zihinle beyin arasında ne tür bir ilişki olduğunu henüz tam olarak bilmesek de beynin, zihin yaratan bir organ olduğunu kabul etmeliyiz.” Yaşantı üreten bu organ, sadece Kılıç’ı değil, binlerce yıldır her kesimden insanı düşünmeye itiyor.
Descartes’ın zihinle bedeni birbirinden ayırması bu anlamda çok önemli adımlardan biri... “Zihin olarak tanımlanan şey, yaşamımızdır” diyen Kılıç, hepimizin merak ettiği şu soruları sıralıyor: “Nasıl oluyor da bir et parçası bir zihin evreni yaratıyor? Nasıl oluyor da yüz milyar hücre bir düşünce dünyası meydana getiriyor? Bu et parçası nasıl oluyor da düşünce dünyamızın ötesinde varlık alanımızı oluşturuyor?”
ZİHİN YAPISI DEĞİŞTİRİLİYOR
Şimdi sıkı durun. Bu anlatacaklarımız çok heyecanlı. Connektom cerrahisi, beyinle zihin arasında bir ara yüz. Beyin cerrahları küçük girişimlerle beyindeki bazı enformasyon ağlarını değiştirerek zihin yapısını değiştirmeyi başarıyor. O zaman asıl soruyu soralım: Bu cerrahiyi kullanarak kişinin düşünce yapısını değiştirmek mümkün mü?
“Evet” diyor Kılıç, “Beynin yapısına dokunmadan, minimal bir değişiklikle connektom (zihin) yapısını farklılaştırabiliriz.” Connektomun önemli özelliği, seçim yapıp bilinç yaratan bir sistem oluşu. Beynimizde elektrokimyasal ağlar şeklinde akan bilgi ırmaklarının yolunun değiştirilmesine “connektom cerrahisi” deniyor. Kılıç, “Bizler beynin anatomisini değil beynin içindeki yolları ve enformasyon ağlarını değiştiriyoruz” diyor.
BEYİNDEKİ BİLGİ AĞLARINA DOKUNULUYOR
Yapılan işleme ister “connektom cerrahisi” deyin, ister “zihne müdahale eden cerrahi”, isterseniz Prof. Dr. Türker Kılıç’ın adlandırdığı şekliyle “nöro-zihin” cerrahisi; çok düşük bir enerjiyle çalışılan, müthiş bir verimlilikle gerçekleşen, sevgi ve mizah üreten sonuçları var. Yani kişinin mizah yeteneği bu cerrahiyle geliştirilebiliyor. Çünkü beyindeki bilgi ve enformasyon ağlarının değişimi mizah yeteneğinin de değişip gelişmesini sağlıyor. Sadece mizah yeteneği mi? Bu yolla kişinin tüm yaşamının değiştirilmesi de mümkün. Bu noktada kanlı bıçaklı bir beyin cerrahisi ameliyatı düşünmeyin. Yapılan basit işlemde beynin sadece bilgi ve enformasyon ağlarına dokunuluyor
‘Sokağa çıkamayanlar eve girmiyor’
Hastanın beyin anatomisi normal olmasına karşın bilgi işleme sisteminde problem varsa bu sistemi basit dokunuşlarla değiştirmek mümkün olabiliyor. Örneğin beyne bir elektrot koyarak bu işleme aday hastanın Parkinson hastalığı düzeltilebiliyor. Günümüzde “beyin pili” olarak adlandırılan bu uygulamayla, istendiği gibi çalışmayan hücre grubunun çalışma programı değiştirilip oldukça başarılı sonuçlar alınıyor. Aynı şey “obsesif kompülsif” hastalığı olan bireyler için de yapılıyor. Beynin belirlenen noktalarına müdahale edildiğinde bu hastaların önemli bölümünün tedavisi yüz güldürüyor. İyileşiyorlar. Sokağa çıkamaz durumda olan hastalar sokağa çıkmaya başlıyor. Hiçbir şeye dokunmadan yaşayanlar ise yaşamlarını zorlaştıran bu sorundan kurtulmayı başarıyor.
İnsanı insan yapan genler mi zihin mi?
İnsanı insan yapan özellikler gen yapısından mı yoksa zihin yapısından mı geliyor? 1990’lı yılların başında insan genom projesi başladığında birçok uzman, “İnsan bedeninin haritası artık elimizin altında” diye sevinmiş ve hastalıkların gerekli gen değişiklikleriyle düzeltilebileceğine inanılmıştı. Bu süreçte insan vücudunda düşünülenden çok daha az (toplam 22 bin) gen olduğunu gördüklerini söyleyen Prof. Dr. Kılıç, “Bu sayı oransal olarak birçok canlıyla aynı olduğuna göre, asıl amaç farklılığı ortaya koyan şeyi bulmaktı” diyor. Bu noktada sorunun nicelik değil nitelik olduğu anlaşılıyor. Gen yapısının birbiriyle olan etkileşiminin nöronların birbiriyle olan etkileşimi gibi olduğu belirtiliyor. Nasıl zihin yapımız içinde beynimizde bir ağ varsa, hücrenin içinde ve DNA’nın yapısında da bir bilgi ağı bulunuyor. Bu bilgi ağı genlerden oluşuyor.
İnsanla at arasında sadece yüzde 2’lik, şempanzeyle insan arasında ise sadece yüzde yarımlık gen farkı oluşu şaşırtıyor. Peki bu küçücük farklar nasıl böylesi büyük farklılıklar yaratıyor? Prof. Dr. Türker Kılıç, “Biz zihinsel evren dediğimiz zaman bunu insan genomundan farklı bir şey olarak düşünmüyoruz. Çünkü ikisinin arasında köprü olan yapay zekâ üzerinden bir bağlantı kurduklarının farkındayız. Biliyoruz ki genomun sonucunda oluşmuş beyin kendi içinde yeniden ağ yaparak zihni meydana getiriyor” diyor.
‘Yeni Picasso’lar için 40 yıl beklemeyeceğiz’
Prof. Dr. Türker Kılıç, “Picasso’nun yaratıcılık süresinin 40 yıl aldığını söylüyor ve her 5 yılda bir yarattığı eserler incelendiğinde resminin ne şekilde evrimleştiği kolaylıkla görülebilir” diyor. Soru şu: Acaba bu evrimsel süreci, yaratıcılığı artıracak şekilde bilgi-işlem sisteminde ufak değişikliklerle hızlandırabilir miyiz?
Kılıç’a göre bu yolla yeni Picasso’lar yaratmak mümkün. Bu arada yaratıcılığı en fazla geliştiren yetiştirme biçimlerinin başında çocuğun erken yaşta çok sayıda uyaranı denemesini sağlamak geldiğini de söyleyelim. Bunu başaran anne-babaların çocuklarında, gelecekte beyinde kullanılmaya hazır ağların oluşumu küçük yaştan itibaren gerçekleşiyor. Bu şu demek: Çocuğunuzu satranç kursuna da göndermeli, dans dersi de aldırmalı, spor da yaptırmalı, keman da çaldırmalı, kitap da okutmalısınız. “Beynini aktif kullanan çocuklarda bu faaliyetlerin yararını görmemek mümkün değil.” Bunu söyleyen Prof. Dr. Kılıç’ın anne-babalara bir de uyarısı var: “Bunu çocuklara baskı yaparak değil, kendi seçimlerine izin vererek yapmalısınız.”
Depresyondan kurtuluş var mı?
Şu an olmasa da nöro-zihin cerrahisinin en fazla kullanılacağı alanın depresyon olacağına inanılıyor. Depresyon, yanlış zihin üreten beynin hastalığı olarak tanımlanıyor. Bu hastalık sadece beyindeki serotonin oranının azalması nedeniyle ortaya çıkmıyor. Depresyona yol açan birçok neden bulunuyor. Kılıç, “Şu an bunu söylemek için erken olsa da gelecekte bu hastalığın tedavisinin de connektom cerrahisiyle gerçekleştirileceğine inanıyorum” diyor.
Hayatımız değişecek
Günümüzde MR’da 50-100 milyonluk nöronun oluşturduğu bilgi ve enformasyon ırmağını görüntülerken, tek bir nöronun oluşturduğu bilgi ağını görüntülemenin mümkün olacağı günler yaklaşıyor. Bu gerçekleştiğinde, nöro-zihin ya da connektom cerrahisinin, nöron düzeyinde çok daha net şekilde kullanılabileceği ve beyindeki 10 bin nöronun çalışma biçimini değiştirmenin o kişinin hayatını değiştirmek anlamına geleceği belirtiliyor.
Beyin 60 watt’lık bir ampul gibi
Beynimiz en verimli bilgi işleme mekanizması olarak çalışıyor. Asıl görevi, canlılığımızı korumak, bir başka görevi ise insanı insan yapan konuşma ve anlama eylemini gerçekleştirmek. Beyin dokumuz ağırlıklı olarak vücudumuzun sadece küçük bir kısmını oluştururken vücudumuzun tükettiği tüm enerjinin yüzde 30’luk kısmından sorumlu tutuluyor.
Prof. Dr. Türker Kılıç, “Eğer bu bilgi ağını günümüz bilgisayar teknolojisiyle yaratabilseydik beynimizin yaptığı işi yapacak bir bilgisayarın tükettiği enerji, İstanbul şehrinin tükettiği enerji kadar büyük olacaktı. Oysa beynimiz böyle bir işi sadece 60 watt’lık bir ampulün tükettiği enerjiyle yapıyor” diyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder