21 Şubat 2016 Pazar

HINCAL ULUÇ’UN 21 Şubat 2016 günkü köşe yazısı; “Romantizmi yaşamayan kuşaklara..”

HINCAL ULUÇ’UN  21 Şubat 2016 günkü köşe yazısı;

“Romantizmi yaşamayan kuşaklara..”





Haşim "Melali anlamayan nesle aşina değiliz" demiş, 1900'lü yıllar başlarken.. Bugünkü kuşaklar "Melali anlamaz" gerçekten.. Sözlük anlamını bilmezler daha.. Nerde kaldı içerdiği duygusallık..
Şiirsel sözcüktür "Melal" ve aslında o taşır o müthiş dizede tüm anlamı.. "Hüzün" demektir.. Ama "Hüzün"de "Melal"in derinliği de yoktur, genişliği de..
Öylesi bir şair olsaydım, ben de bir satır içine o kadar derin anlamlar sığdırabilir "Romantizmi anlamayan bugünkü kuşakları tanıyamadığımı ifade edebilirdim ben de" diye düşündüm, haftanın başında, pazartesi gecesi İş Sanat'ta..
Nasıl güzel, nasıl muhteşem, nasıl duygusal ve de nasıl aşk dolu bir geceydi.. Ve de benim için özelde nasıl nostaljik..
İş Sanat'ın o harika, o ayda bir efsane yaratan Şiir Ekibi, her şubatta olduğu gibi bu defa da konu olarak Aşk'ı seçmişti.. 14 Şubat'ın ayında başka ne olabilirdi ki zaten..
Mehmet, Atila Birkiye Kardeşler ve Serdar Yalçın o gecelerin yaratıcı ekibi..
Deniz ve Hüseyin Likos Serdar'ın piyanosu eşliğinde en güzel aşk şarkıları ile süslerken geceyi, Tilbe Saran, Hümay Güldağ, Metin Belgin, Hakan Gerçek, pek çoğunu gençlik yıllarımda sevdiklerimin kulaklarına fısıldadığım dizeleri okudular, hem de ne okuma.. Yaşadılar her şiiri ve yaşattılar bana bir daha o günleri.. Gel de, nostaljik olma!.
O romantik günleri mi özledim, yoksa geri gelmeyecek gençliğimi mi, onu da tartışan çıkar ama, bende böyle bir soru yok.. Hala gencim çünkü.. Yaşadığın günü, dolu dolu yaşamayı sürdürüyorsan, yaşlanmazsın ki..
O günleri düşünürken, bugüne geldim, bugünün gençlerine aşina olup olmadığımı düşündüm, işte.. Onun için daha çarşamba günü sordum gençlere.. Sıcağı sıcağına
"En son ne zaman
fısıldadınız aşk dizelerini
birinin kulağına?.
Ya da fısıldadınız mı, hiç?.

Size sokulup biri
bir aşk şiirini en son ne zaman
söyledi, sözcükleri içinize akıtarak?
Ya da söyledi mi?."
dedim..
Bu satırları okuyorsanız gençler, bir an durun ve düşünün bu sorunun yanıtını..
Hiç fısıldamadıysanız, hiç fısıldanmadıysa size, bilin ki "Aşk"ı hiç yaşamadınız.. Sandınız sadece.. Belki de bin defa sandınız..
Abartıyor muyum.. O zaman okumaya devam edin lütfen..
O bitmesini istemediğim geceden sizin için dizeler seçtim.. O şiirsellik içindeki imajlara iyi bakın ve iyi düşünün?.
O müthiş sözcükleri bir yazan var.. Zaten şiirin başında yazılı.. Ama bir de yazdıran var, mutlaka.. Birisi yazdırmış onları ve de "Bir şey" yazdırmış..
O "Bir şey" işte, Aşk!. 
***

Gece, Nazım Hikmet'le açıldı, perde kapalıyken geriden duyulan Haşim'i saymazsak.
Bakın şimdi büyük Usta'ya..
"Akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
Sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de."
 
"Akşam güneşiyle yüklü bulut" nasıl bir imajdır, anlatımdır..
..Ve de..
"Bu sarı sıcaklarda bir otel odasında seni düşünüp 
Yalnızlığımı soyunuyorum."
 
"Yalnızlığa soyunmak.." Vay ki vay?..
Hiç yalnızlığa soyundunuz mu?. Ya da böyle ifade etmek geldi mi içinizden..
"Seviyorum seni ekmeği tuza banıp yer gibi 
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
 
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi..",
 
Kırk yıl veriyorum size.. Kırk yıl.. "Ekmeği tuza batırıp yer, geceleri ateşler içinde ağzını musluğa dayayıp içer gibi" diye aşkı tarif etmeniz için..

***

Ahmet Hamdi Tanpınar, geldi sonra..
"Ne varsa hepsini boyun, saç, meme, 
Esirden dudaklar okşasın sevsin
 
Madem ki geceden daha güzelsin!"
 
Geceden daha güzel kadının boynunu, saçını memelerini okşayan dudaklar neye esir, dostlar?. Neye köle?.
"Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman 
Sessizlik dökülüyor bir yerde yaprak yaprak."
 
"Zamanın ceylan gibi bakması, sessizliğin yapraklar gibi dökülmesi" diye kompozisyon ödevi versem, yazabilir miydiniz?. Yazsanız kaç sayfada anlatırdınız acaba, bu iki satırlık imajı..

***

..ve Ahmet Muhip Dıranas!. 
"İçsem şu damlayan ay ışığını dallardan 
Ak sütü sanki memenin."
 
Dallardan damlayan ay ışığını içmek istiyor,
Sevgilinin ak sütüne benzettiği için.. Lezzete bakar mısınız?.
"Hiç kuşkum yok ki, sen şimdi kalbimde 
Bir kış uykusuna yatan böceksin;
 
Yalnız ateşimle ısınacak ve
 
Yalnız vücudumla besleneceksin.
 
Böylesine bir duygu yaşamak ve yazmak için ne kadar sevmesi gerekir bir insanın dostlar?.
"Geldim işte mevsim gibi kapına 
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ."
 
Ya bunu nasıl yazabilir bir insan, peki?.

***

Cahit Sıtkı Tarancı.. Benim en ölmezlerimden.. En erken ölenlerden olduğu halde..
"Gün, çingeneler gibi göçebeydi ufukta.."
Bugün çingeneler bile kendine "Çingene" demekten utanıyor, "Roman" lafının arkasına sığınıyor.. Oysa özgürlüğün, aşkın, coşkunun, müziğin, dansın insanları onlar.. Cahit Sıtkı, "Gün"ü onlara benzetiyor..
"Göğe sessizce yükselen ay, on dördündeydi; 
Gece akasya dalında asılı gölgeydi,
 
Bahtiyar başlarımız aynı penceredeydi!"
 
Kaç gece yaşadınız bugüne dek gençler.. Kaç geceyi, "Sevgili" dediğiniz kişiyle yaşadınız?. Peki bir geceyi hiç "Akasya dalına asılı gölge" gibi gördünüz mü?. Gösteren oldu mu? Hani nerde o zaman aşk?.
"Hala o penceredeyim, lakin sular ölgün; 
Sen yoksun ki, vefasız, sularda ay görünsün.
 
Gene ayni pencere.. Ama Sevgili yok bu defa.. O yüzden sularda ay bile görünmüyor..
Sevgili yoksa, manzara da yok mu, sizin için de?. Yoksa manzara hep var da, "Gerçek" sevgili mi yok?.
"Günlerden sonra bir gün, 
Şayet sesimi farkedemezsen,
 
Rüzgarların, nehirlerin, kuşların sesinden,
 
Bil ki ölmüşüm.

Ve neden sonra
 
Tekrar duyduğum gün sesimi gök kubbede,
 
Hatırla ki mahşer günüdür
 
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum."
 
Bu duyguyu biri yaşatmadı ise, böyle anlatmadıysanız aşkınızı, nasıl "Aşık" olabilirsiniz ki?. Birisi size bu satırları okumuyorsa, yazmaktan vaz geçtik, okumaya bile gerek duymuyorsa ve de siz aldırış etmiyorsanız, arkadaşlar, o zaman "Aşk yaşamıyorsunuz.. Aşk yapıyorsunuz.." Bir gecelik.. Tekrar eden on, yüz, bin gecelik olsa bile..
"Ama on sene oldu?."
On senedir aşk yapıyorsunuz, ne olacak!..

***

Bedri Rahmi Eyüboğlu "Karadutum, çatalkaram, çingenemdir" aşklarda..
Bir de şuna bakın..
"Seni düşünürken 
Bir çakıl taşı ısınır içimde"
 
Neresi o ısınan çakıltaşı, söylemem lazım mı?.

***

Oktay Rıfat'sız olur mu, hiç?
"İstanbul 
Mevsim sonu ihtiyarlıyor; o sarı
 
Kuş ötüyordu bir yerde, hiçbir yerde.
 
Ya da..
"Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter 
Yalnızlık gittiğin yolda gelir."
 
İstanbul'un mevsim sonu ihtiyarlaması.. Kuşun bir yerde, ya da hiçbir yerde ötmesi, bastığın yerde mutluluk çimenlerinin bitmesi ve de, ve de anlatımın, hüznün, melalin ifadesine bakın..
Yalnızlığın gittiğin yoldan gelmesi'ne bakın ne olur?..

***

Melih Cevdet Anday.. Ne severim onu da..
"Sevincin yarısı ağzımda 
Zambağa birikir sabahlar
 
Ovalar atlara binerdi"
 
Zambağa biriken sabahları, ovaların atlara binmesini düşünmeye çalışın bir..

***

..ve Behçet Necatigil.. Hani "Kelebeğin Rüyası"nda Yılmaz Erdoğan oynamıştı onu..
"Gizli bahçenizde 
Açan çiçekler vardı,
 
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
 
Yahut vakit olmadı."
 
Bir oku, bin gece düşün.. Neyi anlatmış usta?.. Ve de nasıl anlatmış..

***

..İlhan Berk ister misiniz?.
"Uzat ellerini, küçük sürgünüm 
Uzat bana
 
El eledir çünkü aşkla ölüm."
 
Aşkla ölümün el ele olmasını bir böyle anlatmak var, bir de sokak kedilerinin bile ağzına düşürmüş "Senin için ölürüm" demek, bol keseden..

***

Necati Cumalı'ya bakın..
"Adını yazıyorum, saçlarını çiziyorum 
Eğilip düşünüyorum boş kağıtlara
 
Sensin işte, yalnız sensin sevdiğim
 
Her haline ayrı bir şiir söylemeliyim."
 
Aşıka bir şiir yeter mi?. Her haline bir şiir yazmalı.. Yazdırmalı ama, sevgili de..

***

..ve kimbilir kaç şiirini kulaklara okuduğum Özdemir Asaf.. 
"Seni bulmaktan önce aramak isterim 
Seni sevmekten önce aramak isterim
 
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
 
Sana hep hep yeniden başlamak isterim."
 
Bulmadan önce aramayı istemek..
Yaşam boyu dahi olsa, bitirmeyi değil, hep yeniden başlamayı arzulamak eğer aşk değilse?.
"Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden, 
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey.."
 
"Seninle dolu, ama seninle sensiz" olmanın ne olduğunu anlatırdım size, filozof olsaydım.

***

Bir başka, gençlik can, pardon aşk kurtaranım Attila İlhan.. 
"Ne zaman yüreğime eğilip baksam 
Eski aşkımdan kalan kırıntıların
 
Parıldayıp söndüğünü görürüm."
 
Şu an ne yaptığımı sanıyorsunuz?.

***

Can Yücel olur da, küfür olmaz mı?.
"Sen miydin o, yalnızlığım mıydı yoksa 
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
 
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür."
 
***

Turgut Uyar'a bir kulak verin.. Bu kadar sadelik içinde bu kadar derin mi anlatılır aşk?.
"Özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir 
Özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir."
 
Özenle yapıyorsam senindir tabii. Başka kime özenir ki insan, aşıksa eğer?.

***

Geldik Edip Cansever'e..
"Tam kendisi gibi mutluluğun 
Beni bekliyorsun
 
Ve onu bekliyorsun beni beklerken."
 
Hadi siz çıkın işin içinden, ben aciz kaldım..
"Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan 
İkimizdik, iki kişi değildik"
 
İşte bir aşk tarifi daha.. İkiniz olabiliyorsanız, iki kişi olmadan.. Adam kuantum fiziği yazmış, aşkı anlatabilmek için..
"Karşılıklı otursak da ne zaman 
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi"
 
Sevgili ile bir masanın üzerinde buluşan elleri böyle tarif etmek kolay gelir sizlere belki.. Ama yapmak zor.. Çünkü o ellerde artık akıllı telefonlar var, çifter çifter.. Biri işmiş, öteki özel!.

***


Aşk Şiiri dediğin kimle başlar bilmem ama, benim defterimde de Cemal Süreya ile biter..
"Şu senin dolayık sesin var ya
Dondurma yiyen gürbüz bir kız gibi müstehcen.."
Dondurma yiyen kız gibi müstehcen olmayı düşüne durun hele..
Ben,
"Sen çıkardın utancını duvara astın 
Ben aldım masanın üstüne koydum kuralları
 
Her şey işte böyle oldu önce.."
 
dizelerini yazarken. Her şey önce öyle başlamadı mı?. Biri utancını duvara asmasa, öteki kuralları masanın üstüne koymasa, başlar mıydı?.
"Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti 
Çünkü iki kişiydik."
 
Gökyüzünü ikiye bölecek gücü iki kişiye veren şey ne dostlar?.
Gökyüzünü ikiye bölen şey nedir?.



Alıntı!...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder