28 Haziran 2013 Cuma

Düşünce kalkmak mı, Düşünce!....(1)



"Eski filozofları okuyup anlayamıyoruz, kültürsüz üz; kültürümüz yetmiyor,doğulu dervişleri de anlamıyoruz; yollar kapalı, bu yüzden anlayışımız kıt. Oysa düşünmek, çalışmak, üretmek istiyoruz, nasıl olacak ?

Düşünce oluşturmak, önce bilgilenmekten geçer. Bilgilenmek, bitkilerdeki fotosentez gibidir. İyi bir kökünüz, iyi bir gövdeniz, iyi bir kalıbınız olabilir, sokakta görenler vay anasını.. Diyebilir... Bunların hiç bir anlamı yok. Bunlar hayata tutunmanıza yetmez. Fotosentez yapmanız gerekir; dal-budak, filiz, yaprak, döl verebilmeniz için. İşte bu manivelayı bize bilgi sağlar.Güneşin önüne bulut gelmişse,atmosferin iz kirlenmişse, fotosentez yapamıyorsanız bu iş nasıl olacak? Ama, olmalı..Olmak zorunda...

Batı, önce filozoflardan yükseldi hayata, sonra pragmatizme dönüştürdü bilgiyi ve kendince hayat yaptı. Yine kendince başardı da. Yeter mi? Yetmek diye bir şey kıyamete kadar asla mümkün olmaz. Yetmeyecek, yetmemeli...

Doğu, hayata dervişlerden yükseldi,pratik hayattan çok insanı içine doğru işledi,kendince sınırlar tayin etti. Hayatın dinamizmine, mekaniğine dair söz söylemediler. Hayatı bir dinginlik olarak algıladılar. Statik bir yapı oluştu. Bundan sonrası,talim ve terbiyedir. Aynı şeyleri tekrarlayarak hayatı,hayatları sürdürmek..Terbiye sistemimiz buna fazla imkan bırakmadı. Yani oğulun babayı; çırağın,ustayı; talebenin hocasını geçmesi, sanki ayıptan sayıldı. Bunun izdüşümlerine bugünkü yaşadığımız hayat da rastlamak kolayca mümkündür. Fazla kafa yormanıza gerek yok. Bir aileyi örnek alarak hiyerarşik yapıyı incelediğinizde bunu kolaylıkla farkedersiniz. Doğu dünyasında uzun yıllar bilgi üretmek dervişler diye karşılayabileceğimiz,tasavvuf erbabının elinde olması,başkalarının da kendisine çok yer bulamaması böyle bir sonucu doğurmuştur.

Cumhuriyetle birlikte,bu yapı revizyona tabi tutuldu,ama,bir şeyin çaresi bulunamadı; hür iradeli,kendine güvenen,düşünce üreten ve düşünceyi kullanabilen insanın yolu açılamadı. Bir yığın neden ve bahane saymamız mümkün. En acısı da eğitimimiz nasıl bir insan yetiştirmek istediğinin adını bir türlü koyamadı. Her gelen siyasi iktidar,kafasına göre bir model insan oluşturmaya çalıştı. Zannedildiği gibi devletin asli dinamikleri bu işi yönlendirmeye yetmedi. Öyle ki,yeni dünyada eğitim okullarla ve öğretmenle yapılır, öğretmenlik çok özel bir sıfattır;öyle olmalı.Veteriner Hekimler,Ziraat Mühendisleri, formasyon dahi almadan öğretmen ilan edilebildiler.Eğitimden ne anladığımızı yeterince açıklar bu uygulamalar.Yanlış olmuştur.Bu garabetlere ilkel kabilelerde bile yer bulamazsınız ve sizi tart ederler.Eğitimde ipin ucu kaçmıştır.Peki başka kaynak var mı? Nereden olsun. Devlet önemli bir para arzını buraya yapıyor. Eğitime dair bütün oluşların ve isteklerin buradan karşılanması lazım. Nasıl olacak ? Olmadı, olmayacak.

Her şey de olduğu gibi bilgide de ithal ikamesine yöneldik. Kendimiz düşünce oluşturamayınca başta bilgiyi,beceriyi,uygulamaları ikame ve ithal etmek zorunda kaldık. Onun da çok ağır bir bedeli olduğu tarafımızca bilinen bir şey. Bir örnek verirsem anlamamıza daha yardımcı olabilir. İsrail devletinin kuruluş tarihi 1947_48 yıllarına rastlar.Bizim çoğu dallarda araştırma enstitülerimizin kuruluş tarihi 1934 yılıdır. Neler olmuştur da birinci dereceden tarıma elverişli bir ülke İsrailden her türlü tohum ithal eder hale gelmiştir. Bütün yerli çeşitleri yık etmek bahasına. Ben işin bu yüzünü biliyorum. Başka sahalarda da bu anormalliklere rastlamamız olasıdır ki, bizim patentimizi taşıyan hiç bir şeye sokaklarda rastlanmaz.

Evet geçmişimizle övünmek güzel bir şey olabilir. Ben de övünüyorum. Bu son çağda bütün anlayışımızı yenilemek durumundayız. Bunu yapamayan toplumlara bu yüzyılı çıkarma şansı tanımayabilirler...

Ey, düşünce seni çok seviyorum, ama,bir türlü peçeni aralayamıyorum. Biz göremedik. Acı bize ve sen kendini göster."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder