"Eski filozofları okuyup anlayamıyoruz, kültürsüz üz; kültürümüz yetmiyor,doğulu
dervişleri de anlamıyoruz; yollar kapalı, bu yüzden anlayışımız kıt. Oysa
düşünmek, çalışmak, üretmek istiyoruz, nasıl olacak ?
Düşünce oluşturmak, önce bilgilenmekten geçer. Bilgilenmek, bitkilerdeki
fotosentez gibidir. İyi bir kökünüz, iyi bir gövdeniz, iyi bir kalıbınız
olabilir, sokakta görenler vay anasını.. Diyebilir... Bunların hiç bir anlamı
yok. Bunlar hayata tutunmanıza yetmez. Fotosentez yapmanız gerekir; dal-budak,
filiz, yaprak, döl verebilmeniz için. İşte bu manivelayı bize bilgi
sağlar.Güneşin önüne bulut gelmişse,atmosferin iz kirlenmişse, fotosentez
yapamıyorsanız bu iş nasıl olacak? Ama, olmalı..Olmak zorunda...
Batı, önce filozoflardan yükseldi hayata, sonra pragmatizme dönüştürdü bilgiyi
ve kendince hayat yaptı. Yine kendince başardı da. Yeter mi? Yetmek diye bir
şey kıyamete kadar asla mümkün olmaz. Yetmeyecek, yetmemeli...
Doğu, hayata dervişlerden yükseldi,pratik hayattan çok insanı içine doğru
işledi,kendince sınırlar tayin etti. Hayatın dinamizmine, mekaniğine dair söz
söylemediler. Hayatı bir dinginlik olarak algıladılar. Statik bir yapı oluştu.
Bundan sonrası,talim ve terbiyedir. Aynı şeyleri tekrarlayarak hayatı,hayatları
sürdürmek..Terbiye sistemimiz buna fazla imkan bırakmadı. Yani oğulun babayı;
çırağın,ustayı; talebenin hocasını geçmesi, sanki ayıptan sayıldı. Bunun
izdüşümlerine bugünkü yaşadığımız hayat da rastlamak kolayca mümkündür. Fazla
kafa yormanıza gerek yok. Bir aileyi örnek alarak hiyerarşik yapıyı
incelediğinizde bunu kolaylıkla farkedersiniz. Doğu dünyasında uzun yıllar
bilgi üretmek dervişler diye karşılayabileceğimiz,tasavvuf erbabının elinde
olması,başkalarının da kendisine çok yer bulamaması böyle bir sonucu
doğurmuştur.
Cumhuriyetle birlikte,bu yapı revizyona tabi tutuldu,ama,bir şeyin çaresi
bulunamadı; hür iradeli,kendine güvenen,düşünce üreten ve düşünceyi
kullanabilen insanın yolu açılamadı. Bir yığın neden ve bahane saymamız mümkün.
En acısı da eğitimimiz nasıl bir insan yetiştirmek istediğinin adını bir türlü
koyamadı. Her gelen siyasi iktidar,kafasına göre bir model insan oluşturmaya
çalıştı. Zannedildiği gibi devletin asli dinamikleri bu işi yönlendirmeye
yetmedi. Öyle ki,yeni dünyada eğitim okullarla ve öğretmenle yapılır,
öğretmenlik çok özel bir sıfattır;öyle olmalı.Veteriner Hekimler,Ziraat
Mühendisleri, formasyon dahi almadan öğretmen ilan edilebildiler.Eğitimden ne
anladığımızı yeterince açıklar bu uygulamalar.Yanlış olmuştur.Bu garabetlere
ilkel kabilelerde bile yer bulamazsınız ve sizi tart ederler.Eğitimde ipin ucu
kaçmıştır.Peki başka kaynak var mı? Nereden olsun. Devlet önemli bir para
arzını buraya yapıyor. Eğitime dair bütün oluşların ve isteklerin buradan
karşılanması lazım. Nasıl olacak ? Olmadı, olmayacak.
Her şey de olduğu gibi bilgide de ithal ikamesine yöneldik. Kendimiz düşünce
oluşturamayınca başta bilgiyi,beceriyi,uygulamaları ikame ve ithal etmek
zorunda kaldık. Onun da çok ağır bir bedeli olduğu tarafımızca bilinen bir şey.
Bir örnek verirsem anlamamıza daha yardımcı olabilir. İsrail devletinin kuruluş
tarihi 1947_48 yıllarına rastlar.Bizim çoğu dallarda araştırma enstitülerimizin
kuruluş tarihi 1934 yılıdır. Neler olmuştur da birinci dereceden tarıma elverişli
bir ülke İsrailden her türlü tohum ithal eder hale gelmiştir. Bütün yerli
çeşitleri yık etmek bahasına. Ben işin bu yüzünü biliyorum. Başka sahalarda da
bu anormalliklere rastlamamız olasıdır ki, bizim patentimizi taşıyan hiç bir
şeye sokaklarda rastlanmaz.
Evet geçmişimizle övünmek güzel bir şey olabilir. Ben de övünüyorum. Bu son
çağda bütün anlayışımızı yenilemek durumundayız. Bunu yapamayan toplumlara bu
yüzyılı çıkarma şansı tanımayabilirler...
Ey, düşünce seni çok seviyorum, ama,bir türlü peçeni aralayamıyorum. Biz
göremedik. Acı bize ve sen kendini göster."